Başyazı

Alparslan Kuytul Hocaefendi’den Suikast Şüphesinin Perde Arkası

Paylaş:

Hamd, kendisine tevekkül eden kullarını sahipsiz bırakmayan ve muhafaza eden Allah Azze ve Celle’ye; Salat-u Selam, İslam davası uğrunda yaşanacak zorluklara ve tehditlere karşı ümmetine sabrı ve tevekkülü miras bırakan Efendimiz’e; Selam ise, Allah yolunda mücadele ederken yaşadığı zorluklara ve tehditlere rağmen Allah’a tevekkül ederek yoluna devam eden tüm kardeşlerime olsun.

Tevhidi anlatıyor olmam, Türkiye’de uygulanan cemaatlere baskı projesini ve derin güçlerin bazı planlarını açık bir dille anlatmam sebebiyle yaklaşık 9 yıldır sistematik zulme maruz kaldım. Aynı sebeplerden dolayı birçok kez farklı zamanlarda tehdit aldım. Son olarak 22 Nisan 2022 tarihinde Siirt’teki bir iftar ve hasbihal programına katılmak için çıktığım Adana-Siirt yolculuğumda %90 suikast planı olduğunu düşündüğüm bir yolculuk geçirdim. Bu yolculukta yaşadıklarımızı anlatmak ve Türkiye’nin kanunlarla değil talimatla yönetildiğinden bahsetmek istiyorum.

Öncelikle şunu belirtmek istiyorum: Aslında biz Siirt’e Adana-İstanbul, İstanbul-Batman şeklinde İstanbul aktarmalı olarak uçak ile gidecektik. Batman'dan da taksiyle Siirt’e geçecektik. Bilet almak için baktığımız zaman rezervasyon yapılabilecek boş koltuk da vardı. Ancak bir anda biletler bitiverdi. Normalde biletlerin bitmesine yakın zamanda ‘son 3 bilet’ şeklinde uyarı yazılır, böyle bir yazı çıkmadan bir anda biletler bitiverdi ve biz karayolundan gitmek zorunda kaldık. Belki de zorunda bırakıldık.

Adana’dan 2 taksiyle yola çıktık. Adana'nın çıkışından itibaren durdurmalar başladı. Henüz Adana’nın dışındayken iki defa durdurulduk ve daha sonra 200 kilometre mesafede 5-6 defa durdurulduk. Durdurulduğumuz her yerde 20 dakika civarında bekletildik. İlk başta amaçlarını anlayamadık, şüphelenmedik. Beşinci noktada şüphelenmeye başladık. Beşinci noktada “Araçtan inin” denildi. Benim hangi arabada olduğumu tespit etmeye çalışıyorlardı. Hâlbuki daha evvel dört noktada kimlik kontrolü yapmışlardı ve benim hangi arabada olduğumu tespit etmişlerdi. Ama bu noktada araçtan inmemizi istediler. Orada polis kamerası da hazır bekliyordu. Bizi kameraya çektiler ve o görüntüyü bir yere gönderdiler.

Benim hangi arabada olduğumu merak etmelerinin sebebi benim bulunduğum araca bir şey düşünülüyor olmasıydı. Zaten o zaman ben bir suikast hazırlığı olduğunu anladım. Eğer bir suikast olacak olursa bunu yapanın kim olduğu kamuoyu tarafından bilinsin, insanlar bunu benden duysun diye arabada giderken hemen kısa bir video çektik. Çektiğimiz videoda da ifade ettim: “Eğer bana ya da aileme bir suikast olacak olursa bunu yapan Türk derin devletidir” dedim. Çünkü yıllardan beri benimle uğraşanlar, konferanslarımızı engelleyenler, 29 Mayıs 2016 Erzin'de TOMA’larla müdahale edilmesini isteyenler onlardı. 22 Nisan 2017’de bize Adana’da çok şiddetli müdahale edilmesini isteyenler de yine onlardı. Benim 2 sene cezaevinde kalmamı sağlayanlar da onlardı. En son 20 Mart 2022’de gerçekleşen tüm Türkiye'nin konuştuğu, polisin vahşice saldırdığı ve binlerce insanı copladığı, gaz ve plastik mermi sıktığı olayı da yine onlar yaptırdı. 22 Nisan 2022’de Siirt'e giderken başımıza gelenler yine onların eseridir.

Altıncı noktada olduğunu hatırladığım bir olayı aktarayım: Bizden sonra gelen bir taksiden iki genç indi. Beni görünce yanıma gelip fotoğraf çektirmek istediler. Arkadaşlar onlara: “Adana-Antep istikametinde bize 6 yerde çevirme yapıldı size de çevirme yapıldı mı?” diye sordular. Onlar: “Hayır biz çevirme görmedik” dediler. Hâlbuki bizden az sonra çıkmışlar. Demek ki bizden 5 dakika evvel çevirme sistemini kurdular, bizden sonra da kaldırdılar. Tesiste çalışan bir kişi de: “Siz gelene kadar bunlar burada oturuyorlardı hiçbir şey yapmıyorlardı. Sizin gelmenize 5 dakika kala hepsi ayaklandılar ve siz gelince hemen sizi durdurdular” dedi. Bizden önce gelenleri bekletmiyorlar, bizi daha fazla bekletebilmek için tam bizim gelmemize yakın öndeki 2-3 aracı durduruyorlar ondan sonra sıra bize geldiğinde: “Sistem çöktü, GBT yapacağız, internet çekmiyor” diyorlar ve bizi bekletiyorlardı.

Yine aynı noktada bir ağacın altında yanında birkaç tane koruması olan rütbeli bir polis vardı. Normalde emniyet müdür yardımcılarının yanında koruma pek olmuyor. Bu polisin yanında 3-4 tane koruma olduğuna göre demek ki bu kişi il emniyet müdürüydü. İl emniyet müdürünün orada olması bu çevirmenin normal bir çevirme olmadığını açıkça ortaya koyuyor.

Bir yerde jandarma önümüzü kesti. O esnada sivil kıyafetli birisi bizi kameraya alıyordu ve yanımdaki arkadaş: “Neden kameraya çekiyorsunuz?” dedi. Jandarma şaşırdı, ne diyeceğini bilemedi. Gitti komutanını çağırdı. Gelen yüzbaşıydı ve “Bu rutin bir çevirme, sizinle ilgili değil, yanlış anlamayın” diyerek olayı kapatmaya çalıştı. Sanki asıl yapılacak olan şey daha sonra yapılacaktı ve o ana kadar da tartışma, kavga gürültü olmasını istemiyorlardı. Çünkü kameraya çektiğimizi biliyorlardı. Hatta bir yerde bir polis kendi kendine konuşuyor gibi sin kaflı küfrederek: “Bunların kafasına sıkacaksın” dedi. Yanımdaki arkadaş da: “Sen ne biçim konuşuyorsun! Neden küfür ediyorsun?” deyince o polisi diğer iki polis gelip oradan uzaklaştırdılar. O polis belki sesini bize duyurmaya çalışıyordu. Yani aslında sanki başka bir plan var, o planı uygulayacaklar ve bunlar onun hazırlığı gibiydi.

Yola devam ettikçe yakın şehirlerden arkadaşlarımız da bize katılmaya başladı ve artık sayımız çoğalmıştı. 14-15 araç vardı. Bir yerde yine durdurdukları zaman bu sefer bizi iki beton bloğun arasına aldılar. Çevirmeler yolda olur, beton blokun arasında olmaz çünkü polis gizli bir iş yapmıyordur ama bizi blokun arasına aldılar. Neden kimsenin görmesini istemiyorlar? Çünkü orada başka bir şey yapılacaktı onun için o hazırlık yapılmıştı ama bizim sayımız kalabalık olunca planları bozuldu.

Siirt’e yaklaştığımızda saat 22:30’da yol çalışması yapıyor gibi görünen bir kepçe aracı yolu kapatmıştı. Aslında hiçbir yol çalışması yoktu, asfalt tertemizdi. Biz gelirken çalışmaya başladı ve önümüzü kapattı. Numara yaptığını anladık ve tüm arkadaşlar kepçeye korna çalınca şoför aracı çekmek zorunda kaldı. Bir arkadaşımızın söylediğine göre o iş aracını yönlendiren takım elbiseli birisi varmış. Gerçek bir yol yapımı olsa gece saat 22:30’da dağ başında, karanlık bir yerde ve takım elbiseyle mi yapılır? Burada da sanki başka bir plan vardı ama sayı kalabalık olunca ve her durdurulduğumuz yerde arkadaşlar hemen araçlarından inip benim bulunduğum aracın çevresinde bulununca -Rabbimin de yardımıyla- bu plan bozuldu.

Siirt’e yakın bir yerde aracımızı durdurdukları zaman yalnız benim içinde bulunduğum aracın yangın söndürme tüpü ile ilk yardım çantasını sordular. Hâlbuki biz 15 kadar araçtık. Diğer araçlara sormayıp sadece benim bulunduğum araca sordular. Aracımızda ikisi de vardı. Bu sefer ondan bir şey çıkaramayınca: “Acaba son kullanma tarihi geçmiş midir, ona bir bakalım” diyecek kadar basitleştiler.

Bu şekilde olaylarla karşılaşınca artık arkadaşlarımızın sinirleri bozulmaya başladı ve 13, 14, 15. çevirmelerde “polis devleti istemiyoruz”, “zulmünüz bizi yıldıramaz” tarzında birtakım sloganlar atmaya başladılar. Bu esnada polisler hiç seslenmediler. Çünkü yaptıkları şeyin yanlışlığını biliyorlardı ve sanki onlara ‘bunlar kızsa, bağırsa çağırsa da siz yine güzel konuşun’, denilmiş gibiydi. Yani içimizden birisi onlara karşı hoş olmayan bir kelime kullansın ya da onlardan biriyle tartışsın istendi. Bu bir provokasyondur. Bir insanın önünü 19 defa keserseniz ve her seferinde kimlik sorarsanız bu provokasyondur. Ben özgür bir insanım ve arkadaşlarımla iftar yapmak istiyorum. Bunu engelliyorlar ve saat 19:00'daki iftara saat 22:30’da varabiliyorum. Bu provokasyon değilse nedir? Süleyman Soylu 20 Mart olayı ile ilgili kendi emrindeki polislerin yaptığı zulmü örtbas etmek için: “Bunlar polislerimizi tahrik ettiler, provokasyon yaptılar, o yüzden polislerimiz böyle acımasız davrandı” manasında cümleler kullanmıştı. Ben de o zaman cevap olarak: “Provokasyon yapan sizsiniz. Biz yıllardır program yapıyoruz, hiçbirinde bir olayımız olmadı. Ama ne zaman yasal bir eylemimizde polis yasal olmayan bir yolla müdahale ettiyse o zaman olay çıktı. Eğer bir provokatör varsa bu sizsiniz” demiştim. Bu olay da bunun bir delili oldu.

Sadece bizi değil Erzurum’dan Siirt programına katılmak isteyen arkadaşlarımızı da Siirt’e 30-40 kilometre kala durdurmuşlar ve araçlarında hiçbir eksik olmamasına rağmen çevirme yapanların başındaki amir: “Tüm evrakların tamam ama ben yine de seni bırakmayacağım” demiş. Van’dan gelenlerin de aracı durdurulmuş. Şoförün ehliyetinde bir kusur bulmaya çalışmışlar ve ehliyetinden dolayı aracı bağlamışlar. Araca da ceza kesmişler. Şoföre: “Neden bunları taşıyorsun? Bir daha bunları taşıma” demişler. Şimdiye kadar spor salonları verilmedi sonra düğün salonlarının sahiplerini, televizyon sahiplerini tehdit ettiler. Sonrasında arkadaşlarımızı tehdit etmeye başladılar. Siirt’teki iftarı hazırlayacak olan yemek firmasını bile tehdit ettiler, iftar yapacağımız düğün salonunun sahibini tehdit ettiler. Şimdi ise minibüs firmasını tehdit ediyorlar ve: “Bir daha bunları taşımayacaksın” diyorlar. Bu memurlar böyle konuşma yetkisini nereden alıyorlar? Bu resmen “devlet tehdidi”dir. Nasıl ki devlet terör yaptığı zaman "devlet terörü" kavramı kullanılıyorsa aynı şekilde devlet vatandaşlarını tehdit ettiği zaman "devlet tehdidi" kavramı kullanılmalıdır. Böyle konuşanlara kimse hesap sormuyor. Şu an devran onların devranı, istediklerinin yolunu kesiyorlar, istediklerini tehdit ediyorlar. Ortada tam bir keyfi idare var, bu idare tam bir zulüm idaresine dönüşmüş vaziyette.

Adana’dan Siirt’e kadar polisin takibindeydik ayrıca fiziki takip de yaptılar. Normalde beni zaten 7/24 takip ediyorlar ama şehir dışına çıktığım zaman il sınırına gelince geri dönüyorlardı. Bu sefer birbirlerine devrederek takip ettiler. Sürekli peşimizde birkaç araç vardı. Yolda benim araç değiştirip değiştirmediğimi anlamaya çalışıyorlardı. Şehirler arası yolculuklarımda yakın takip yapmayan ve yüzlerce km yolu bizimle beraber gelmeyen emniyetin bu sefer bu şekilde yapması, işin çok daha farklı olduğunu, çok daha ciddi bir şey düşünüldüğünü gösterdi. Zaten o yüzden aklımıza suikast planları geldi. Ben, bizi takip eden polisler suikast yapacaktı demiyorum, kimseyi öyle itham etmiyorum ancak bir derin güç jandarmaya da polise de emir verebiliyor. Bu güç bir plan yapmış, polisi de jandarmayı da kullanmıştır.

Bu emri verenlerin planı sadece kontrol etmek değildi. Hatta memurlar: “Arabanızı arayacağız” dediklerinde arkadaşımız: “Arama izniniz varsa arayın” deyince onlar da: “Var” dediler. Arkadaşımız: “O halde getirin gösterin” dedi, getiremediler. Ondan sonra da ne üstümüzü ne aracı aradılar. Tamamen yalan üzerine kurulmuş bir plan ve nasılsa memleket bizim elimizde, istediğimizi yaparız, kim bize hesap soracak düşüncesiyle hareket ediyorlar ve kanunlara uymaya hiç niyetleri yok. Kanunlara uymadıkları gibi bir de yaptıklarını kanuna da uydurmuyorlar.

Samimi olarak ifade ediyorum ki biz o yolda giderken her an bir suikast bekleyerek gittik. Her an bir tır bize çarpacak ya da bir patlayıcı patlatacaklar duyguları vardı. Hatta ben yolda şoför arkadaşımıza: “Eğer bir suikast planı varsa, kamyon ya da tır biz onu sollarken birdenbire önümüze kırabilir ya da doğrudan doğruya bize çarpabilir. Öyle bir şey olursa o zaman şöyle davran, böyle davran, soğukkanlı ol” dedim. Eşimle de helalleştim. Tabii bunu herkes duydu, ailem duydu, Twitter’da bir çalışma başlatılmış, etiket açılmış ve o etiket de kısa bir zamanda Türkiye’de 1. sıraya yükselmiş hatta dünya gündemine girmiş. Yaptığım açıklamalar yüzbinlerce izlenmiş. Eğer bir suikast planlandıysa benim video çekmem, bu videonun hızla yayılması, Twitter’da etiket açılması, Siirt yolu üzerinde olan şehirlerdeki arkadaşlarımızın gelip katılmaları ve araç sayısının 10’a 15’e çıkması ve Rabbimin yardımıyla planları bozuldu.

Bu şekilde İstanbul’a gittik.  İstanbul’a giderken de yolda yeniden çevirmeler olmasın diye Siirt’ten sabaha karşı tekrar Batman’a döndük. Batman’da biraz istirahat ettikten sonra havaalanına gittik. Havaalanına giderken bile sürekli acaba yine çevirecekler mi, acaba uçağı kaçırmamızı sağlayacaklar mı, endişesi içerisindeydik ama öyle olmadı, İstanbul’a ulaştık. İstanbul’da da programın düzenleneceği salona doğru giderken birçok araçla bizi sürekli takip ettiler. Her tarafta polis vardı. 15-20 kadar polis otobüsü, etrafta da 200 kadar polis vardı. Salonun önünde 4-5 otobüs, 100 kadar polis vardı. Özellikle insanlar korksunlar, uzaklaşsınlar, gelmesinler diye yüzlerce polisle sanki orada bir savaş oluyor ya da büyük bir patlama olmuş algısı oluşturulmak istendi. Hatta öyle ki, iftar yapacağımız düğün salonunun çevresine keskin nişancılar dahi yerleştirmişler, uzun namlulu silahlı polisler, TOMA ve akrepler de vardı. Şu anda devlet, vatandaşını sürekli tehdit eder bir halde. Sürekli “sen bize boyun eğmiyorsun, o zaman biz de böyle yaparız” mesajı vermek ve halkı korkutmak istiyorlar. Halkı korkutmak suçtur. Bu suçu devlet her gün işliyor.

İftar ve hasbihal programından sonra gece 12 gibi oradan ayrıldık. Yol boyunca polisler akreplerle, çevik kuvvet otobüsleriyle yine bizi takip ettiler. En sonunda Anadolu Yakası'ndaki vakıftan Avrupa Yakası'ndaki vakfa gittik. Orada da sabaha kadar kapımızda beklediler. Sabah oradan çıkarken bir yerde 4 tane çevik kuvvet otobüsü vardı. Yani yaklaşık 100 tane polis vardı. Etrafta da siviller, akrepler, TOMA’lar vardı. Bu yapılan muamele vatandaşı taciz etmek değil midir? Bu normal görülebilir mi?

Adana’dan Siirt’e kadar 19 defa durdurulmanın sadece gideceğimiz yere geç gidelim, insanlarla birlikte iftar yapamayalım diye olduğunu zannetmiyorum. Eğer maksatları geciktirmek olsaydı bunu başka türlü de yaparlardı. Bir yerde durdurup bir bahaneyle 2-3 saat bekletirlerdi ya da emniyete götürürlerdi. Zaten hukuk anlayışı olmadığı için kendi kafalarına göre göz altı da yaparlardı. Sinir bozmak ya da tahrik etmek için yapmış olabilirler ancak yol boyunca tüm şehirlerin emniyetinin, jandarmasının bizimle uğraşması bu işin sadece geciktirme ya da tahrik etme, öfkelendirme işi olmadığını gösteriyor. O yolları sürekli gidip gelenlerden bir tanesi: “Ben buradan çok giderim gelirim ve çoğu zaman hiç çevirme yoktur. Bazen de bir defa olur” dedi. Ama biz 19 defa durdurulduk. Hatta durdurdukları ama arama yapmadıkları 4-5 çevirmeyi de sayarsak 23-24 defa böyle bir muamele ile karşılaştık.

Benim kanaatim bu %90 bir suikast planıydı. Biz bunu 5. noktada fark edince telefonla da bildirince yakın şehirlerden arkadaşlar katıldılar. Siirt'e doğru giderken Antep, Urfa, Mardin, Diyarbakır ve Batman'dan katılanlar ile 15 taksi kadar olduk. Kanaatimce bu onların planını bozdu ve öyle sanıyorum ki proje değiştirildi, iş biraz sulandırıldı. Siirt'e geç kalmam için ya da Doğu ve Güneydoğu'ya gitmemi istemedikleri mesajını vermek için yapılmış gibi gösterildi. Ben bundan çok daha büyük bir planın yapıldığını düşünüyorum.

Eğer bununla hedefleri gözümüzü korkutmaksa biz yıllardan beri Allah’tan korktuğumuzu, kullardan korkmadığımızı göstermiş bir cemaatiz. Eğer bununla hedefleri bize boyun eğdirmekse biz yıllardan beri ‘Allah’a boyun eğenler, kullara boyun eğmez’ demiş ve kullara boyun eğmemiş bir cemaatiz. Eğer hedefleri zulümle bizi sindirmekse, bugüne kadar ‘demir ateşe sokulur sonra çekiçle dövülür, demirken çelik olur’ demiş bir cemaatiz.

Eğer bu zulmü yapanlar, Doğu ve Güneydoğu’ya gitmemi istemedikleri mesajını veriyorlarsa bu vatanın her tarafı bizimdir, bir yere gitmek için kimseden icazet alacak değiliz. Ve şunu bilsinler: Doğu ve Güneydoğu’nun insanı da Kuzey ve Güney’in insanı da Batı’nın insanı da bizi seviyor çok şükür. Çünkü sevdiren Allah’tır. Onun için ben oralara gitsem de gitmesem de oralarda zaten Furkan Hareketini sevenler var ve çoğalıyorlar. Bunu durdurmaları mümkün değil. Yaptıkları bu zulümlerle bu hareketi sevenler daha da çoğalıyor. Bu vatanı, milleti sevenlerin de bizden rahatsız olmamaları hatta memnun olmaları gerekir. Çünkü biz terörist değiliz, bizimle oturup kalkan insanlar İslam ahlakına sahip olurlar, vatana millete faydalı insanlar haline gelirler. Bizim oralara gitmemizden ancak bu vatanı milleti sevmeyen ve İslam'dan nefret edenler rahatsız olabilir. İslam’dan nefret etmeselerdi bizim o bölgelere gitmemizden rahatsız olmazlardı. Bunların vatan millet diye bir derdi yok, bunların derdi aslında kendi saltanatlarını devam ettirmek. Kendilerini eleştiren kimselere, İslam’ın anlatılmasına, Tevhidin konuşulmasına, Allah'ın dünyasında Allah'ın dediği olmalı denilmesine tahammül edemiyorlar. Siirt’te birisi bana yaklaşıp: “Hocam bu yolun yolcuları böyle şeylere katlanmalılar. Sabır göstermeliler. Hak yolun yolcularının başına hep bunlar gelmiştir” dedi ve bana moral vermeye çalıştı. Yani aslında herkes olayın farkında.

Eğer bu planı yapanlar kendilerine devlet diyorlarsa, devlet bize zarar vermedi kendisine zarar verdi. Kendini küçük düşürdü, bizi küçük düşüremedi. Eğer bizi tahrik etmek istedilerse bunu da başaramadılar. Biz İslam düşmanlarının tavırlarına göre metodumuzu belirlemiyoruz. Bizim metodumuzu Kur’an ve sünnet belirliyor. Onun için bu gibi yollarla bizim kendi çizgimizi bırakıp da başka çizgilere kayacağımızı zannetmesinler. Bunu başaramayacaklar biiznillah. Biz yolumuza devam edeceğiz. Yolumuz Allah’ın yoludur, dava Allah’ın davasıdır. Allah Azze ve Celle: “Eğer Allah size yardım ederse size galip gelecek yoktur.”1 “Ey iman edenler, eğer siz Allah'a (Allah adına İslam’a ve Müslümanlara) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır”2 buyuruyor. Ve yine Kur’an-ı Kerim Peygamberimiz’e hitaben: “Ey Rasulüm de ki: ‘Bize başka bir şey isabet etmez, ancak Rabbimizin bizim için yazdığı isabet eder”3 buyuruyor.

Biz bir ecele iman edenlerdeniz. Korkakça yaşarsak daha uzun yaşayacağımızı, cesurca yaşarsak ömrümüzün kısa olacağını düşünmeyenlerdeniz. Hem korkakça yaşamak ve bu şekilde uzun yaşamak mümkün olsaydı bile bu şekilde yaşamak ardır, insan için utançtır. Cesurca yaşayacağız, cesurca öleceğiz. Bu hareketi durduramayacaklar. Bu hareket Allah’ın izniyle bütün şehirlere, ilçelere, mahallelere, dünyanın birçok devletine yayılacak. Gökyüzü yıldızlarla dolacak. Bunu da engelleyemeyecekler.

Bu hususta kamuoyuna bir açıklama yapmayı borç bildiğim için bu açıklamayı yaptım. Allah’a emanet olun.

  1. Al-i İmran, 160
  2. Muhammed, 7
  3. Tevbe, 51