Başyazı

Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin Başyazı Arşivinden Seçmeler

Paylaş:

 

Furkan Neslinin yayın hayatına başladığı 2011 yılının Mayıs ayından 82. sayımıza kadar başya­zılarıyla dergimizi onurlandıran Başyazarımız Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin her sayıda bir­birinden önemli konulara değindiği yazıları der­gimiz için eşsiz bir arşiv, Furkan Nesli okurları için de ilmi bir mirastır. Tevhidden medeniyete, insandan ümmete kadar birçok konuda ilmi ve aydın bakış açısıyla yazdığı yazıları Furkan Nes­lini bir okul haline getirerek okuyucularımıza Tevhidi bir şuur kazandırmıştır. 19 aydır hukuki olmayan kararlarla tutuklu yargılanmaya devam eden Başyazarımıza dergimizin arşivindeki kıy­metli yazılarından dolayı teşekkürü bir borç bi­liyor, bir an evvel özgürlüğüne kavuşmasını Rab­bimizden niyaz ediyoruz…

Başyazarımızın nelere değindiğini hatırlat­mak amacıyla ilk sayıdan itibaren sizleri mazi­ye götürüyoruz ve önemli alıntılardan hazırla­dığımız bir derlemeyi 100. sayımıza özel olarak sizlerin istifadesine sunuyoruz. Başyazarımızın yazılarının tamamına furkannesli.net adresi­mizden ulaşabilirsiniz.

“Sözlerime bu derginin çıktığı günü bizle­re gösteren Rabbime hamd, O’nun mücadele ve takvada örnek Rasulü’ne salât-u selam, başta Allah Rasulü’nün talebeleri, davanın ilkleri olan ashabına ve bu davaya hizmet etmiş ve eden tüm dava kardeşlerime selam ederek başlıyorum” cümlesiyle dergimizdeki ilk yazısına giriş yapan Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin “BEKLENEN NESİL: ÖNCÜ NESİL” başlıklı başyazısı Furkan Nesli arşivinde yerini aldı. Öncü Nesle olan ihti­yacı ve Öncü Nesli tanımladığı yazısında önemli tespitler yer almaktadır.

                ALPARSLAN KUYTUL HOCAEFENDİ ÖNCÜ NESLİN OLUŞMASI İÇİN GAYRET ETTİ

Batı medeniyeti insanı Allah Azze ve Celle’ye kulluktan uzaklaştırmış, nefse, ideolojilere ve li­derlere kul yapmış, insanlık şerefinden mahrum etmiş, dünyasını da ahiretini de berbat etmiştir. İslam Medeniyeti, bu medeniyetin verdiği za­rarları telafi edecek tek medeniyettir, çünkü Al­lah’tandır. Bu medeniyeti kuracak olanlar da her memleketin öncüleri ve onların izinden gidecek olan öncü nesilleridir.

Öncü nesil; Firavunların zulümlerine karşı Allah Azze ve Celle’nin artık yeryüzünde imam kılmak istediği ve bunun için Musa Aleyhisse­lam’ın doğuşu gibi doğmuş olan bir nesildir.

Öncü nesil; halkının önünde gidecek ve söy­lenmeyen ya da söylenemeyenleri söyleyecek olan nesildir.

Öncü nesil; geminin tabanını delmek iste­yenlere dur diyecek olan nesildir.

Öncü nesil; sadece yaratıcı bir Allah’a değil hem yaratan hem kanun koyan bir Allah’a iman eder.

Her insanın ve her neslin bir vazifesi vardır. Bu neslin vazifesi; ne İmam-ı Âzam olmak, ne de Abdulkadir Geylani olmaktır. Bu nesil, sahabe neslinin vazifesi olan Kelime-i Tevhîd’i dünyaya hâkim kılmak ve İslam Medeniyeti kurmakla va­zifelidir.

Öncü nesil; gayesi Allah rızası, hedefi İslam Medeniyeti, hareket metodu Rabbanî ve bağlılık duygusu aşk seviyesinde olan dava erleridir.1

Alparslan Kuytul Hocaefendi, İslam davası­nın yayılmasında önemli rol oynayan gençlere yönelik kıymetli nasihatlerinin yer aldığı yazı­larıyla neslimizi doğru istikamete sevk etmek­tedir.

                Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin Gençliğe Mesajı

Ben henüz lisedeyken ümmetin acısını çekip “ne yapabiliriz” diye kafa yoruyordum. Aslında, “beni İslamî hizmete yönlendiren üç önemli se­bep vardı” diyebilirim. 1- Allah’ın hakkının Al­lah’a verilmiyor olması ve insanların Allah’ın hakkını gasp ediyor olması. 2- Batı medeniye­tinin, insanlığı içine düşürdüğü iğrenç durum. 3- Dünya Müslümanlarının bugünkü içler acı­sı hâli.

Gençken insan, toplumunu ve ümmeti düşü­nebilmektedir. Yaş ilerleyince ise genelde ken­dini düşünmeye başlar. O yüzden gençlik davayı anlama ve katılma yaşıdır. Gençlik; ümmeti dü­şünme, hedef sahibi olabilme dönemidir.

Bunun için sizler hem İslam’ı hem siyaseti bilen ve toplumunu tanıyan gençler olmalısınız. Ve topluma ışık tutmak ve yol göstermek için aydın-âlim vasıflarını kazandıracak bir eğitim görmelisiniz. Kendinizi her yönden yetiştirerek yarınlara hazırlamalısınız. Yalnız teorik değil aynı zamanda pratiği de olan ve sunî değil, ger­çek eğitimlerden geçmelisiniz.

Ve her nesil görevini bilmelidir. Bizim nes­limizin görevi; sahabe neslinin görevi gibidir. Dini anlamak, yaşamak ve yaymak! Ümmetin yeniden dirilişini gerçekleştirmek, İslam Mede­niyetini kurmak ve batının medeniyetinden de zulmünden de insanları kurtarmak. İşte bu he­def için kendinizi hazırlamalısınız.2

Yazılarında daima “İslam Medeniyeti” haki­miyetine vurgu yapan Alparslan Kuytul Hocae­fendi, medeniyete ulaşmak için ümmet olmanın önemine değindi.

                ÜMMET OLMAK

Allah Azze ve Celle, insanlık tarihi boyunca bazı toplumları yeryüzünde adaleti tesis etmek, haksızlıkları önlemek, Allah’ın istediği gibi bir toplum ve medeniyet kurmakla görevlendirmiş ve böyle olan toplulukları ümmet olarak isim­lendirmiştir.

Ümmet olmak, mes’ul olmak demektir. Bir topluluğun ümmet olarak isimlendirilmesi, o topluluğun yeryüzünün imamları olarak görev­lendirildiğini ifade eder. Zaten ümmet kelimesi imam ile aynı köktendir. Ve ümmet olanlar yer­yüzünün imamlarıdırlar, liderleridirler. O halde yeryüzünde haksızlık ve zulmü onlar durdur­mak, günah ve isyanı onlar engellemek zorun­dadırlar.3

“Ümmetimizin Çöküşü ve Çöküşün Sebepleri” başlıklı yazı serisinde ilk olarak Sünnetullah’ın önemine değindi.

                SÜNNETULLAH’I TESPİT ETMEK ZORUNDAYIZ

Ümmetimiz nasıl bu hale geldi? Zulmü en­gellemekle görevli olanlar, nasıl her tarafta zu­lüm görür ve kanları akıtılır hale geldi?

Kur’an’da geçen Peygamber kıssaları, Allah’ın toplumlarla ilgili kanunlarını yani sünnetini or­taya koymak içindir. Sünnetullah’ı tespit edelim ve ona göre önlemler alalım, diyedir.

Allah’ın madde için ortaya koyduğu yerçe­kimi gibi bir takım fizik kanunları olduğu gibi, toplumlar için koyduğu bir takım sosyolojik ve metafizik kanunları da vardır. Bu kanunlara göre toplumlar hakkında hükmeder, yükseltir, alçal­tır veya yok eder. Bu ilahî yasaları anlayabilmek, Kur’an’ı bu gözle okumakla mümkün olabilir. Bu ilahî yasaları yani Sünnetullah’ı anlamadan top­lumu, bulunduğu durumdan kurtarmak veya yükseltmek isteyenler, yerçekimi kanununu bil­meden uzaya çıkmak isteyenlere benzerler.4

İslam ümmetini yaşatma ve yeniden inşa etme mücadelesini verenlerin ümmeti yatağa düşüren hastalıkları ve bu hastalıkların sebep­lerini doğru olarak tespit etmeleri zorunludur. Aksi halde bütün gayretlerimiz, harcadığımız paralar ve yıllar boşa gidecek ve ümmetimiz bu hastalıktan, bu ezilmişlikten ve bu zulümlerden kurtulamayacaktır.

İçimizden bazıları ümmetin bu hale gelme­sinin gerçek sebebi olarak geri kalmışlığımızı; bilime önem vermemiş oluşumuzu gördüler. Hâlbuki önceleri bilimde en ileride olan bizdik. O halde önceleri bizi her alanda ilerleten bir şey vardı ve sonra onu kaybetmiş olmalıyız. Onu kaybedince bilimde de geri kalmış olmalıyız. Bi­limde geri kalmak bir sebep değil, bir sonuç.

Bazılarımız da ümmetin bu hale gelmesi­nin sebebi olarak; fakir kalışımızı görmekte ve Müslümanlar zenginleşmeli demektedir. Hâl­buki önceleri dünyanın en zengin devleti idik. O halde ne oldu da fakirleştik. Başka bir sebep olmalı.

Bir kısmımız da ümmetimizin çöküşünün ve dağılmasının sebebi olarak kendince uy­durma kabul ettiği hadisleri gördü. Hiçbir ilmî ehliyeti olmadığı ve muhaddis olmadığı halde, kendi küçük aklına uymayan hadisleri inkâr yo­lunu tuttu.

İçimizden kimileri de ümmetin bu duruma gelmesinde en önemli sebebin mezhepler oldu­ğunu, mezheplerin varlığının fikri ve düşünceyi dondurduğunu, ictihad kapısının açılması ge­rektiğini, bir mezhebe bağlılığın o mezhebi din haline getirmek olduğunu iddia ettiler.5

Alparslan Kuytul Hocaefendi yazılarında, ümmetimizi bu duruma getiren gerçek sebepler üzerinde durduğu gibi çözüm yollarını da gös­termiştir.

1-İslam medeniyetinin esaslarından en önemlisi ve en temeli olan Tevhidin yani Al­lah’tan başka hiçbir ilahın olmadığı, sadece O’na itaat edilmesi, O’nun dediği gibi bir nizam ve medeniyet kurulması gerektiği gerçeğinin unutulması veya öğrenilmemesi… Bunun sonu­cunda ümmetimizin kademe kademe İslam ni­zamından ve dine uygun hayat tarzından uzak­laşması, Tevhidin unutulması ve ümmetimizin çökmesi…

2-Ümmetimizin kalbine dünya sevgisinin girmesi, dünyaperestlerin çoğalması, dünya nimetlerini önemseyip dünya hayatını ve dün­yadaki imtihanı önemsemez hale gelmesi, dün­yanın konulması gereken yere konulamaması, dünya nimetlerinin Allah’a ve ümmetimize karşı olan görevlerimizi aksatacak kadar sevilmesi… Bunun sonucunda dünyanın elimizden alınması ve ümmetimizin çökmesi… Çünkü ceza amelin cinsindendir ve maksadın aksi ile tokat vurulur.

3-Son asırlarda ümmetimizin yapması gere­ken görevleri yapmaz hale gelmesi, yeryüzüne İslam’ı yaymak, Allah’ın nizamını tüm dünyaya hâkim kılmak, zulmü ve haramları ortadan kal­dırmak ve adaleti tesis etmekle görevli olan ve yeryüzünün lideri olarak görevlendirilen üm­metimizin bu görevleri yerine getirmemeye başlaması ve tembelleşmesi… Bunun sonucun­da maddî-manevî her alanda geri kalmamız ve geri kalmışlığın sonucunda da aşağılık komp­leksinin oluşması ve batıyı taklit etmemiz, düş­manlarımızın âdetlerini, kültür ve sanatlarını, kanunlarını, ahlâkî değerlerini ve sonunda on­ların ideoloji ve nizamlarını almamız ve ümme­timizin çökmesi.6

4-Ölüm Korkusu ve Cesaretsizleşme: “Vehn” hadisinde Allah Rasulü Sallallahu Aley­hi ve Sellem: “Bir vakit gelecektir ki ümmetler size karşı bir kuvvet oluşturacaklar. Tıpkı yemek yiyenlerin yemek dolu tabağa saldırdıkları gibi.” Dediler ki; “Ya Rasulallah, biz o gün az olduğu­muz için mi?” Dedi ki; “Hayır, bilakis çoksunuz. Yalnız selin götürdüğü çer-çöp gibi gücünüzü kaybedeceksiniz. (Çer-çöp mesabesinde olur­sunuz.) O da sizin korkunuzu düşmanlarınızın kalbinden alır, kalbinize vehn sokar.” “Vehn ne­dir ya Rasulallah?” dediler. Buyurdu ki: “Dünya sevgisi ve ölümü kerih görmektir”7

5-Gerileme ve Çöküş Döneminde Yapılan Eğitim Hataları: Bir millet veya ümmet eğitim­de ciddi yanlışlar yapmadığı müddetçe çökmez. Eğitim; verilmesi gereken tüm vitaminleri veren şümullü-kapsamlı bir eğitim oldukça, insanları yanlış hayat tarzı ve yanlış fikirlerden koruduk­ça ve milleti her asırda çıkması gereken düzeye çıkartan bir eğitim oldukça o millet fikrî, ilmî ve manevî gerilemeye düçâr olmaz ve bu sebepler­den çökmez.8

          Alparslan Kuytul Hocaefendi, Allah’ın yardı­mının geleceğini delilleriyle anlattığı yazısında Ümmet-i Muhammed’e ümit aşılamaktadır.

                ALLAH’IN YARDIMI GELECEKTİR

Efendimiz bir hadisinde şöyle buyurur: “Allah yeryüzünü benim önüme dürdü, koydu. Bana dünyanın doğusunu ve batısını gösterdi. Bana gösterdiği bütün memleketlere ümmetim sa­hip olacaktır.” Hz. Peygamber bu şekilde hem ümmetine hedef göstermektedir hem de üm­metinin geleceğinin parlak olacağını haber ver­mektedir. Başka bir hadisinde ise şöyle buyur­muştur: “Bu din bütün evlere girecek; çuldan yapılmış çadırlara da kerpiçten yapılmış evlere de girecek, bu dinin girmediği hiçbir ev kalma­yacaktır.”

Allah Rasulü bu hadisleriyle ümmetinin ge­leceğinin parlak olduğunu haber veriyordu. Bir seferinde Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem: “Bizans ve Roma fetholunacaktır” buyurdu. Dediler ki “Ya Rasulallah hangisi daha önce fet­hedilecek? Roma mı, Bizans mı?” Allah Rasulü: “Herakliyus’un şehri Kostantiniyye (İstanbul) önce fethedilecek, daha sonra Roma” buyurdu.

Bu müjdeler Müslümanların kalbinde; zafe­re kesin inanç ve ümit oluşturmak, bu şekilde Kur’an ve Sünnetin yönteminden sapmadan ilerlemelerini sağlamak içindir. Müslüman­ların bu ümidi, daima kâfirleri korkutmuş ve ümitsizleştirmiştir.

Allah’a güvenerek O’nun gösterdiği yola tes­lim olanlara Allah’ın yardımı mutlaka gelmekte­dir. Çünkü Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde, Al­lah Azze ve Celle bizlere; “yeryüzünde kâfirlerin kökünü Müslümanların elleriyle kazımak istedi­ğini” haber vermektedir. Hâlbuki Allah isterse, bütün insanları Müslüman yapmaya ya da gön­derdiği melekleriyle, rüzgârıyla yerden ve hava­dan göndereceği kuvvetleriyle kâfirleri yerle bir etmeye kâdirdir. Fakat Rabbimiz, dünyaya imti­han sebebiyle geldiğimiz için ve Müslümanlara, bu şekilde bir şeref vermek istediği için kâfirleri onların eliyle mağlup etmek istemektedir.9

Alparslan Kuytul Hocaefendi, Suriyeli mu­haliflerin silahlı mücadeleyi başlatmadan önce düşünmeleri gerektiği halde düşünmedikleri ana noktalara temas ettiği, “Ortadoğu Gerçeği ve Ümmetimizin Doğum Sancısı” başlıklı yazı serisinde en önemli hususlardan ve yıllardır en çok temas ettiği konulardan biri olan “Tevhidî hareket” olmanın önemini anlattı.

                HAREKETİNİZ ALLAH ADINA OLMALI

Muhalifler küfre ve şirke muhalefet eden Tevhidî bir hareket olarak değil, zulme ve dik­tatörlüğe muhalif özgürlükçü bir hareket olarak ortaya çıktılar. Yani İslamî bir hareket olarak değil demokrasi taraftarı bir hareket olarak, öz­gürlüklerin genişletilmesi ve insan hakları adına mücadeleye başladılar. Hâlbuki hiçbir peygam­ber böyle bir söylemle işe başlamamıştır. Pey­gamberler hangi söylemle mücadeleyi başlatır ve hangi stratejiyi izler?

İstisnasız bütün peygamberler “La ilahe il­lallah” diyerek ortaya çıkmışlar ve insanları sa­dece Allah’a itaate davet etmişlerdir. İnsanları Allah’tan başka otorite tanımamaya, kullara kul­luk yapmamaya, sadece Allah’a kulluk yapmaya çağırmışlardır. Peygamberlere Allah tarafından verilen bu şerefli sancakta yalnızca “La ilahe illallah” yazmış, başka da bir şey yazmamıştır. Tevhid davasının yanına ikinci bir dava konul­mamıştır. Hiçbir zaman Tevhid ikinci plâna itil­memiştir. Çünkü Allah Azze ve Celle kendi na­mına ve kendisi için bir hareket başlatmaktadır.

Tüm peygamberler insanları Tevhide, yalnız­ca Allah’a kulluk yapmaya, O’ndan başka ilah yani ma’bud, yani ibadet ve itaat edilecek makam ta­nımamaya, hayat esaslarımızı ve kanunlarımızı sadece Allah’tan almaya davet etmişlerdir. Ha­reketi bunun üzerine kurmuşlardır. Silaha sa­rılmamışlar ve ilk günden itibaren bu gerçeği kabul etmeye çağırmışlardır. Kur’an-ı Kerim art arda birkaç peygamberi anlatarak tüm peygam­berlerin metodunun bu olduğunu ifade eder. Mesela A’raf Suresi’nde: “Andolsun biz Nuh’u kendi kavmine (toplumuna) gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim, Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Doğrusu ben, sizin için büyük bir günün azabından korkmaktayım.”

“Ad (toplumuna da) kardeşleri Hud’u (gön­derdik.) (Hud, kavmine:) “Ey kavmim, Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka ilahınız yok­tur. Hala korkup sakınmayacak mısınız? dedi.”

“Semud (toplumuna da) kardeşleri Salih’i (gönderdik. Salih:) “Ey kavmim, Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir belge (mucize) gelmiş­tir.”

“Medyen (toplumuna da) kardeşleri Şuayb’ı (gönderdik. Şuayb onlara:) Dedi ki: “Ey kav­mim, Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir belge (mucize) gelmiştir” buyrulur.

Ayetlerde açıkça görüldüğü gibi aralarında bin­lerce yıl olan peygamberler zaman ve şartlar de­ğişse de farklı toplumlara gönderilmiş olsalar da aynı metodu takip etmiş ve aynı söylemle hareke­te geçmişlerdir. Efendimiz de farklı bir yol izleme­miş, O da Tevhidi anlatarak işe başlamış, tebliğ ve davet yöntemini izlemiş, hemen silaha sarılmamış ve önceki peygamberlerin izinden gitmiştir. Diğer peygamberler gibi Tevhidin yanına ya da Tevhidin yerine başka bir söylem koymamıştır.10

Ümmetimizin dirilişinin gerçekleşmesi ve yeniden harekete geçebilmemiz için ihtiyacımız olan muharrikleri tespit etti.

                İNSANI HAREKETE GEÇİREN ETKENLER (MUHARRİKÛN)

Suâl: Gerek dünyevî gerekse uhrevî mesele­lerde Ümmet-i Muhammed’de görülen gevşek­liğin ve pasifliğin çözümü nedir? Nasıl harekete geçebiliriz?

El-cevab: Bir aracın harekete geçmesi nasıl ki motorunun olmasına ve o motorun sağlıklı ça­lışmasına bağlı ise hareketsizleşmiş bir ümme­ti ya da insanları harekete geçirmek de manevi birer motor olan muharriklere sahip olmalarına ve bu muharriklerin güçlü ve sağlıklı olmasına bağlıdır.

1-Ümit: İnsanın yaptığı işe sarılması o işin olacağından ümitvar olmasına bağlı olduğu gibi ümitsizlik içinde olması da o işe sarılmamasına sebeptir. Üç asır önce batıyı canlandıran, istik­balden ümitvar olması ve bizi çökerten ise ge­leceği karanlık görmek ve ümitsizliğe (ye’s) ka­pılmaktı.11

2-Kudsiyet: İnsanı pasiflikten kurtarıp hare­kete geçiren muharriklerden biri de kutsal bir kaynağa iman etmektir. Yani; insanı kutsal ka­bul ettiği bir merci veya kitap harekete geçirir. Müslümanlar için ise bu; Allah Azze ve Celle, Kur’an ve sahih sünnettir.12

3-Aşk: Mümkün görmeyenler olmuşsa da kulun Allah’ı, Allah’ın da kulunu sevmesi müm­kündür. Kur’an ve sünnette Allah’ın sevdiği kul­lardan da Allah’ı seven kullardan da sık sık bah­sedilmiştir.13

4-Ahirete kuvvetle iman: İslam’ın ahiret an­layışı insanı kötü şeylerden alıkoyup frenlediği gibi güzel şeyleri yapmaya da teşvik eder ve ki­şiyi harekete geçirir. Öyleyse ahirete iman in­sanlar için bir muharriktir ve bu iman kuvvet­lendirilmelidir.14

5-Davanın Haklılığından Mutmain Olmak: Bir meselede şüphe ve tereddüt içinde olmak insanın harekete geçmesine ve o yolda fedakâr­ca çalışmasına engel olurken o meselenin doğ­ruluğundan ve haklılığından emin olmak ve bu konuda itmi’nane ulaşmak ise kişiyi harekete geçirir ve fedakârlık göstermesini sağlar.15

6-Zulme Uğramak: Tarih boyunca haksızlı­ğa veya zulme uğrayanlar buna karşı harekete geçmiş ve mücadele etmiştir. O halde zulme uğramak insanı harekete geçiren bir muharrik görevi görmektedir.16

7-Vazife: İnsan nefsi tembelliğe meyyaldir. Kendisini harekete geçirecek bir sebep olma­dıkça kolay kolay harekete geçmez. Vazife bu sebeplerin en önemlilerindendir ve insanların büyük bir çoğunluğunun harekete geçmesinde önemli bir rol oynar.

8-Hedef: Hedefi olanlar koşarken hedefi ol­mayanlar ise yürümeye bile üşenirler. Hedefi küçük olanlar büyük ürünler ortaya koyamazlar. Hedefi küçük olanlar kendilerini çok zorlamaz­lar. Allah Azze ve Celle kitabında, Peygamberi­miz Sallallahu Aleyhi ve Sellem de hadislerde bu ahir zaman ümmetine büyük hedefler göstermiş ve onları bu hedeflerle harekete geçirmiştir.17

9-Kuvvetli Bir Nokta-i İstinad: İnsanı ata­letten, pasiflikten ve tembellikten kurtaran et­kenlerden biri de kuvvetli ve güvenilir bir yere dayanmaktır. Çünkü güçlü ve güvenilir bir daya­nak insana moral ve çalışma arzusu kazandırır. Harekete geçtiğinde başarılı olacağına güven duyar. Başarılı olamadığında bile o güçlü daya­nağın kendisini yalnız bırakmayacağını ve yar­dım edeceğini bilir. Dolayısıyla böyle güçlü bir dayanağa sahip olmak kişide enerji patlamasına ve bitmez-tükenmez bir gayrete sahip olmasına vesile olur.18

1.                   furkannesli.net/beklenen-nesil-oncu-nesil-sayi-1.html

2.                   furkannesli.net/genclerle-soylesi-sayi-14.html

3.                   furkannesli.net/ummet-mesuliyet-ve-arakan-muslumanlari-sayi-16.html

4.                   furkannesli.net/ummetimizin-cokusu-ve-cokusun-sebepleri-1-sayi-17.html

5.                   furkannesli.net/ummetimizin-cokusu-ve-cokusun-sebepleri-2-sayi-18.html

6.                   furkannesli.net/ummetimizin-cokusu-ve-cokusun-sebepleri-6-sayi-22.html

7.                   furkannesli.net/ummetimizin-cokusu-ve-cokusun-sebepleri-10-sayi-27.html

8.                   furkannesli.net/ummetimizin-cokusu-ve-cokusun-sebepleri-11-sayi-28.html

9.                   furkannesli.net/allahin-yardimi-ve-feth-u-karib-sayi-25.html

10.                furkannesli.net/ortadogu-gercegi-ve-ummetimizin-dogum-sancisi-8-sayi-36.html

11.                furkannesli.net/insani-harekete-geciren-etkenler-muharrikun-sayi-38.html

12.                furkannesli.net/insani-harekete-geciren-etkenler-3-sayi-40.html

13.                furkannesli.net/insani-harekete-geciren-etkenler-4-sayi-41.html

14.                furkannesli.net/insani-harekete-geciren-etkenler-5-sayi-42.html

15.                furkannesli.net/insani-harekete-geciren-etkenler-6-sayi-45.html

16.                furkannesli.net/insani-harekete-geciren-etkenler-7-sayi-46.html

17.                furkannesli.net/insani-harekete-geciren-etkenler-8-sayi-47.html

18.                furkannesli.net/insani-harekete-geciren-etkenler-9-sayi-54.html