Güncel Analiz

Batının İğrenç Oyunu

Paylaş:

 

Müslümanları terörist ilan ederek haksız savaşlarına bir gerekçe oluşturmak isteyen Batı Âlemi, defalardır oynadığı oyunu yeniden tezgâhlıyor. Yapılan bu kadar zulme bile ses çıkartamayacak hale getirdiği İslam Âlemini en zayıf noktasından, kutsallarından vurarak taşkın hareketler meydana getirmek istiyor.

Libya’da gerçekleşen bombalı saldırının ardından gündeme oturan provokasyon film ile birlikte İslam âlemi bir başka dalgalandı. Müslümanları tahrik için kasıtlı yapıldığı ortaya çıkan filmin, yapımcısı ve yönetmeni İsrail asıllı Amerikan vatandaşı Sam Bacile, Amerikan Wall Street Journal gazetesine verdiği demeçte: ‘’İslam kanserdir, Müslümanlar da yok edilmesi gereken böceklerdir. Bu film ile İslam’ın nefret içerikli bir din olduğunu göstereceğim’’ ifadelerini kullandı. 1990’larda uyuşturucu üretmekten hüküm giymiş olan ve mali suçlardan ceza aldığı bilinen yapımcı: ‘’Bu film için 100 İsrailli bağışçıdan 5 milyon dolar aldım ve filmi İsrail için yaptım’’ diyen Sam Bacile, ABD’nin Florida eyaletinde Kur’an-ı Kerim yakan rahip Terry Jones’dan da destek aldığını söyledi.

Buna benzer teşebbüsler daha önce de yapıldı. 19. yüzyılda İngiltere, İtalya ve Fransa gibi Avrupa ülkelerinde sık sık Müslümanlar’ın dinî ve millî konularına hakaret içeren tiyatro ve operalar sergilendi veya sergilenmek istendi. 19. yüzyılın son çeyreğinde tahtta bulunan İkinci Abdülhamid’in en çok üzerinde durduğu konulardan biri de bu tür oyun ve operaların sahnelenmemesi oldu. Osmanlı tarihi araştırmacılarından Ahmet Uçar, belgelere dayalı olarak Osmanlı’nın son demlerinde bile bir dünya gücü olarak dönemin süper devletlerine müdahale edip, birçok piyes ve operayı yasaklattığını anlatır.

Fransız yazar Henri de Bornier (1825-1901)1888’de “Muhammed” isimli Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e hakaret eden oyununu yazdı ve Fransa’nın meşhur tiyatrolarından biri ile anltaştı. Oyunun kostüm ve dekorları hazırlanıp, provalar yapılırken piyesin Peygamberimiz’e karşı hakaret içerdiği gazetelerde haber oldu.

Sultan Abdülhamid, Avrupa basınından durumu öğrenince oyunun engellenmesi için diplomatik faaliyete geçilmesini emretti. Fransa hükümeti, Osmanlı yönetiminin ısrarlı talepleri üzerine Bornier’e baskı yaptı ve yazar eserde bazı değişiklikler yapmayı kabul etti. Bornier’in oyununun 1890’da tekrar sahnelenme girişimi, Osmanlı yönetiminin baskısı sonucu yine engellendi ve oyun bütün Fransa’da yasaklandı. Bornier, Fransa’da yasaklatılınca oyununu İngiltere’de sahneletmek için harekete geçti. Ancak Osmanlı yönetimi yaptığı diplomatik teşebbüslerle oyunun İngiltere’de de sahnelenmesini engelledi. Ardından oyunun İtalya ve sonunda da ABD’de oynanması Osmanlı yönetiminin devreye girmesiyle tekrar tekrar engellendi.

Oyunun yasaklanması bütün dünya Müslümanları arasında sevinç gösterilerine sahne oldu ve Mevlid-i Şerifler okutuldu. Çeşitli ülkelerden Osmanlı’ya teşekkür mektupları gönderildi. Hatta bazı mektuplar Avrupa basınında da yayınlandı.

Osmanlı, en zayıf halinde bile Türkiye’nin en güçlü halinden daha çok tesirli olmuş ve Müslümanların kutsallarını muhafaza etmeyi başarmıştı. Müslümanlar güçlerini Kur’an’dan ve kendilerinden aldıkları müddetçe düşmanlarına karşı dik durabilmişlerdir.

Reuters’in verdiği bilgiye göre, 14-09-2012’de Libya-Bingazi’deki ABD elçilik binasına düzenlenen roket saldırısında ABD’nin Libya Büyükelçisi Chris Stevens ve üç elçilik yetkilisi hayatını kaybetmişti.

Bu gelişmeler üzerine açıklama yapan Diyanet işleri başkanı Mehmet Görmez, İslâm dünyasında ortaya çıkan tepkilerin sadece bir filme yönelik olmadığının altını çizerek: “Salman Rüşdî ile başlayan aşağılamaya varan eleştiriler, karikatür krizi, Papa’nın Regensburg konuşması, İsviçre’deki minare referandumu, Almanya’da son zamanlarda gündeme gelen sünnet yasağı ve Müslümanların varlığını sadece bir güvenlik meselesi olarak ele alan başörtülü afişler ve son olarak da Amerika’da ortaya çıkan bu bayağı, pespaye film. Bütün bunlara baktığımızda ortak noktaları, bunların hiçbir düşünsel, bilimsel, kültürel, sanatsal değerlerinin olmayışıdır. Filmin, sadece aşağılamak, sadece kutsala saldırmak, sadece tahkir etmek üzere bina edilen bir provokasyon olduğu anlaşılıyor” dedi.

Film, Mısır, Türkiye, Tunus, Yemen, Sudan, Lübnan, Endonezya, Nijerya gibi çoğunluğu Müslüman olan birçok ülkede protesto edildi. Bu protestolar esnasında onlarca ölü ve yüzlerce yaralı olduğu biliniyor.

Hz. Muhammed’e hakaret içeren ‘Müslümanların Masumiyeti’ filminin oyuncuları, ABD’deki gazetelere verdikleri ilanda ‘Tüm oyuncular çok üzgün ve yapımcının bizi kullandığını düşünüyoruz’ ifadelerini kullanarak ‘üstlendikleri rollerle ilgili aldatıldıklarını’ açıkladılar.

Bu olayların ilginç bir değerlendirmesi de Fethullah Gülen Hoca’dan geldi. Libyadaki saldırının ardından özel sitesinde yayınladığı açıklamada; “Bingazi’deki ABD konsolosluğuna yapılan saldırıyı şiddetle kınadığını ve faili kim olursa olsun terörün her türlüsünü lanetlediğini bildiren Gülen: “Olayda hayatını kaybedenlerin yakınlarına, Amerikan halkına, hassaten ABD Dışişleri Bakanı Sayın Hillary Clinton’a başsağlığı diliyorum. Yaralılara acil şifalar temenni ediyor ve acılarını yürekten paylaşıyorum” diyerek taziye mesajını iletti.

Irak’ta, Filistin’de, Afganistan’da, Pakistan’da, Somali’de ve daha birçok Müslüman Ülke’de hunharca katliamlar yapan Amerika’ya karşı şimdiye kadar hiçbir kınama cümlesi sarf etmeyen Fethullah Hoca’nın dört tane vatandaşını kaybettiğinde, Amerikan halkının acısını yürekten paylaşmasının izahını yapmak gerçekten zor!

Kendisine sorulan soru üzerine Alparslan Kuytul Hocaefendi, Fethullah Gülen’in taziye mesajını şöyle değerlendirdi:

“Böyle hadiseler karşısında Müslümanlar elbette tepki göstermelidir. Ama bu, büyük elçiliği basmak şeklinde olmamalıydı. Bombayı atmadan evvel Amerika’nın resmî olarak bu filmi tasvip edip etmediğine bakmak icap ederdi. Bir Müslüman dayanamamış böyle bir şey yapmışsa bile böyle bir durumda Peygamberimize hakaret edene hiçbir şey söylemeyip , “O bombayı atanları lanetliyorum” demesi ve “o filmi yapanları lanetliyorum” dememesi kabul edilemez. Ayrıca bir hocanın ABD Dışişleri Bakanına taziye sunmak diye bir görevi de olamaz. Bu olsa olsa siyasilerin görevi olabilir.

Bir kimse Filistin’de ölenlere değil de İsrail’de ölenlere ağlıyorsa, Büyükelçilikte ölenlere taziye bildiriyor fakat zulüm altındaki İslam âlemi için bir şey demiyorsa bu normal değildir. Büyükelçilikte ölenler masumdu da Irak’ta, Afganistan’da ve Filistin’de ölenler masum değil mi?

Bu bombayı kimin attığı belli değil ama Irak’ta yapılan zulümleri Amerika’nın yaptığı ve öldürülen 1,5 milyon Iraklının Amerika tarafından zalimce öldürüldüğü, Filistin’deki katliamları İsrail’in yaptığı, Afganistan’daki Müslümanları Amerika’nın katlettiği, Afrika’yı sömürenin de Amerika olduğu bellidir. Bu bombalamayı tasvip etmediğini belirten, öncelikle “Amerika neden buna müsaade etti ve Amerika neden bu kadar zulmediyor” demeliydi. Böyle olsaydı Amerika’nın zulmünü ve alçaklıklarını da söyleyen birisinin bu bombalı saldırıyı da kınaması yadırganmazdı. Sürekli kâfir ve zalimlerin hoşlanacağı cümleler sarf eden, bunu bir siyaset haline getiren Müslüman kardeşlerini ihmal eden kimseler hakkında Ebu Müslim Horasanî’ye ait olduğu söylenen bir söz var: “Onlar dostlarını ihmal ettiler, düşmanlarına önem verdiler. Düşmanlar dost olmadı. Bu arada dostlarını da kaybettiler. İkisi birleşince yıkılmaları kaçınılmaz oldu.” Yıkılmak istemeyenler İslamî bir siyaset izlemek, Allah’ı ve Müslüman kardeşlerini razı etmek zorundadırlar. Ayrıca Amerika’nın birçok dostlarını işi bitince ve projesini değiştirince sattığını da unutmamalıdırlar.

Alparslan Kuytul Hocaefendi: “Bu yapılanların Peygamberimizi tanımamaktan kaynaklandığını” söyleyenlerle ilgili olarak da şöyle dedi:

“Bu söz kısmen doğru olsa da bu saldırıyı yapanların Peygamberimizi tanımadığını göstermez. Efendimiz zamanındaki müşrikler de Allah Rasulü’nü çok iyi tanıdıkları halde saldırıyorlardı. Yani saldırı her zaman tanımamaktan kaynaklanmaz. Çoğunlukla inanç ve medeniyet farkından ve saltanatını kaybetme korkusundan kaynaklanır. Bu açıklamalar onların Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i tanımadığını ispatlamamakta aksine bizim onları tanıyamadığımızı göstermektedir. Allah-u Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’de bize onların gerçek yüzlerini tanıtmak için “Onların öfkeleri (kinleri) ağızlarından taşar. İçlerinde gizledikleri (kin) ise daha büyüktür”1 buyurur. Onları iyi tanımadığımız gibi maalesef kendi kitabımızı da iyi tanımamaktayız.

1-       Al-i İmran 118