Tefekkür

Damladan Deryaya

Paylaş:

Düşüncenin engin deryasında kürek çekerek dalgalar arasında yeni adalar keşfetmektir tefekkür. Çok mu karışık oldu? O halde biraz daha açalım. Tefekkür, düşünmek dediğimiz esrarlı fiilin çok daha sistemli bir halidir. Düşünmek düzensiz olabilir. Ama tefekkür sistemlidir. Düşünmek amaçsız olabilir ama tefekkürün bir amacı vardır. Düşünmek odaksız olabilir ama tefekkürün odaklandığı bir nokta vardır. Tefekkürün düşünmekten çok daha önemli olduğunu söylememiz gerekir. “Düşünüyorum o halde varım” felsefesi yerine “Tefekkür ediyorum o halde varıyorum” düsturuna geçmemiz lazım. Çünkü tefekkür bizi varlığımızın dünyaya kazık çakmış köhne yığınından kurtarıp gökyüzüne doğru kanatlandırır. Varlığımızı alır ve mutlak varlıkta eritir. Evet, şunu söyleyebiliriz tefekkürün amacı Allah’a ulaşmaktır. O’nu anlamaya çalışmaktır. Sanat eserinden sanatkâra ulaşmaktır.

Aslında tefekkür üzerine tefekkür edeceğiz. Tefekkürün ne olduğunu anlamaya çalışacağız. Böylece yanlış tefekkürlerin önüne geçmeye “düşün de nasıl düşünürsen düşün” mantığının yanlış olduğunu anlatmaya çalışacağız.

Düşünmek insanoğlunun yaptığı en tabi fiillerdendir. Bir olay yaşadığımızda ya da bir şeye şahit olduğumuz da, bir eşya, bir söz, bir insan vs. her şey zihnimizde irademizden bağımsız bir şekilde düşünceler oluşturur. Bu düşüncelerin oluşumu eski tecrübelerimiz, kültür ve eğitimimiz ile bağlantılıdır. Bir nesneyi gördüğümüzde aklımıza farklı şeylerin gelmesinin nedeni budur. Demek ki aklımıza doğru şeylerin gelmesi için geçmişimiz de doğru olmalıdır. Doğru işlerle meşgul olmalı, doğru verilerle zihnimizi doldurmalıyız. Her baktığı şeyde Allah’ı hatırlayan gönül ehli, hak ehli insanların durumu bundan kaynaklanmaktadır. Onlar kalplerini vahiy ile terbiye ettiklerinden gördükleri her şeyde Allah’ı hatırlıyorlar. Bunun tam tersi de doğrudur. Kalbi günahların bıraktığı kara lekeler ile kararanlar baktıkları her şeyde bir haram sinyali görürler. Şeytanın onlara yaklaşması da kolay olur.

Buradan bir kaide çıkartabiliriz: “Hatırlatılanlar unutulmaz. Unutulanlar hatırlatılmayanlardır.” İslam bu kaideyi destekler nitelikte şehrin muhtelif yerlerinde İslam’ı hatırlatacak yapılar yapar, işaretler koyar. Koyduğu hükümlerde de bu yön vardır. Mesela camiler işarettir, hatırlatır. Ezan işarettir. Mezarlıklar, kitabetler işarettir. Müslüman kadının elbisesi işarettir. Bütün bunlar bakan gözlere Allah’ı hatırlatır. Adeta varlıklarıyla “senin bir Rabbin var, kâinatın bir sahibi var. O’nu unutma, hayatını O’nun kurallarına göre tanzim et" diye konuşurlar.

Kur’an-ı Kerim’de de benzer bir hatırlatma yöntemini görmekteyiz. Önemli mevzuları tekrar ederek hatırlatır. Hatırlatır ki unutmasınlar. Unutmasınlar ki hüsrana uğramasınlar.

Nesnelere, olaylara, kişilere baktığımızda aklımıza ilk gelen şeyler geçmişteki tecrübe, eğitim, kültür, çevre gibi faktörlere göre şekillenir demiştik. Bu nedenle bu saydıklarımızın doğru olması çevremize doğru bakmamızı sağlar. Peki ya ondan sonrası ne olacak? İrademiz dışında aklımıza ilk gelen düşüncelerden sonra o düşünceler nasıl şekillenecek? İşte burada devreye asıl konumuz olan tefekkür girmektedir. Yani sistemli düşünme sanatı.

Tefekkür bir ibadet olduğu gibi bir yönüyle de sanattır. Sanatın en temel vasfının benzersizlik olduğunu kabul edersek her tefekkür de onu yapana özgü olduğundan tefekküre de sanat diyebiliriz. Cüzden küle ulaşma sanatı. Parçadan bütüne. Noktadan cümleye. Damladan denize. Tefekkür bizlere yepyeni ufuklar açar, geniş bir bakış açısı sunar. Maddi bedenimiz ile başaramayacağımız şeyleri başarmamızı sağlar.

Tefekkür, kalbin ve zihnin terbiye edilmesini sağlar. Bir bilgiyi bilmek yalnız başına kişinin kendisini değiştirmesi için yeterli olmamaktadır. Kişi, tefekkür ile yani o bilgi üzerinde sistemli bir düşünme faaliyetine giriştiğinde o bilgiyi özümser, içselleştirir. Adeta beyninin kıvrımlarına veya kalbinin derinliklerine o bilgiyi kazıyarak yazmış olur. İşte bu noktada o bilgi hayata yerleşir ve ihlasla kendisine hayat bulur.

Örneğin ölüm gerçeğini ele alalım. Her canlının bir gün öleceğini her insan bilmektedir. Oysa ölüm yokmuş gibi, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayan insanların sayısı milyarlarcadır. İşte tefekkür sayesinde insan ölüm bilgisini zihninin ve kalbinin derinliklerine yazar. Bir gün öleceğinin kesin bir şekilde farkına varır. Hayatını da bu kesin bilgi etrafında şekillendirmeye çalışır. Madem öleceğim şunu yapayım, madem ölüm var şunu yapmayayım. Ölüm varsa bu hayat neden var? Hayatın bir amacı olmalı… gibi sonuçları ancak tefekkür sayesinde elde eder. Ancak ölüm üzerine tefekkür etmediğimizden ölüm bizler için bir bilgi kırıntısından öteye gitmemektedir. Ölüm gibi çok daha fazla örnek üretilebilir. Ancak yazımızın boyutunu aşacaktır. Sonuç olarak; üzerinde sistemli bir düşünme faaliyeti olan tefekkür gerçekleştirilmeyen gerçekler, kuru bir bilgiden öteye geçemezler. Bilgiler ancak tefekkür ile hayata geçirilebilir.

Yazı serimizde tefekkürü kalbi tefekkür ve zihni tefekkür şeklinde iki genel başlığa ayıracağız. İki genel başlığı da konuları bakımından tefekkürler diyerek olaylar, mahlûkat, ayetler, hadisler, hayatlar, ilimler ve ben şeklinde başlıklara ayıracağız. Böylece tefekkür zihnimizde tam olarak oturacak ve serbest, düzensiz, amaçsız düşünmeden ayrılmış olacak.

Tefekkürü amaç, fayda, sonuç gibi konular üzerinden genel olarak inceledikten sonra türlerine geçeceğiz. Tefekkür üzerine geniş perspektifli bir bakış açısı sunan, faydalı bir yazı serisi olması duasıyla gelecek sayıda buluşalım inşallah…