Dosya

Dünden Bugüne Türkiye’de İşkence Gerçeği -2

Paylaş:

İşkence ve diğer kötü muameleler İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra hazırlanan tüm insan hakları belgeleri tarafından yasaklanmıştır. Bunların başında da “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi” (Universal Declaration of Human Rights ya da kısaca UDHR) gelmektedir. Bildirinin imzalandığı 10 Aralık, ‘Dünya İnsan Hakları Günü’ olarak kutlanmaktadır. Ayrıca Birleşmiş Milletler 1997 yılında 26 Haziran tarihini ‘İşkence Görenlerle Dayanışma Günü‘ olarak ilan etmiştir. Aynı tarihte ‘İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Muamele ya da Cezaya Karşı Sözleşme’si yürürlüğe girmiştir.

İşkence ve insanlık dışı muamele yasağını düzenleyen kurallar bakımından uluslararası hukukun zengin olduğu söylenebilir. Ancak tüm bu çabalara rağmen birçok ülkede yaygın ve sistematik kötü muamelelere tanık olunmaktadır.

1990’ların Türkiye’sinde ciddi hak ihlalleri ve işkenceler yaşanmıştır. Diyarbakır hapishanesinde yapılan işkenceleri anlatan ve Çayan Demirel’in 46. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde En İyi Belgesel Film Ödülü’nü alan ‘5 No'lu Cezaevi’ belgeseli 12 Eylül Askeri Darbesinden sonra Diyarbakır 5 No'lu Cezaevinde yaşananları gözler önüne sermektedir. Bu belgesel, cezaevinde ne tür akıl almaz ve sistematik işkencelerin yapıldığını açıkça göstermektedir.

Yine 1978’liler Federasyonu 12 Eylül döneminin Mamak Cezaevini şu sözlerle tanımlamıştır:

“Mamak Askeri Cezaevi kafesinden tabutluğuna, C5 sorgu merkezinden itirafçı koğuşuna, fiziki işkenceden psikolojik baskı ve yıldırma taktiklerine, bilinç ve hafızaya yönelik saldırılardan öldürmeye kadar her türlü yöntemin uygulandığı bir işkence laboratuvarıdır.”

Bunlar vd. işkencelerin sonucunda 22 Ocak 1990’da AİHM’nin yargı yetkisini kabul eden ülkemize 1990’lı yılların ilk yarısından itibaren sözleşmenin 3. maddesinin ihlali iddiasıyla AİHM’de davalar açılmaya başlamıştır. İşkence ve insanlık dışı muamele yasağının ihlali nedeniyle AİHM’nin Türkiye aleyhine çok sayıda karar vermesi üzerine, bu ihlalleri önlemek amacıyla birtakım hukuki düzenlemeler yapılmıştır. Bu çerçevede önce Ağustos 1999’da Türk Ceza Kanunu’nun işkence ve diğer kötü muamelelerle ilgili maddeleri değiştirilerek, bu muamelelerin tanımı uluslararası sözleşmelere uygun hale getirilmiştir. Bu arada işkence suçuna verilen cezalar artırılmıştır. Ayrıca işkence suçunun zamanaşımına uğramayacağı da hüküm altına alınmıştır. (TCK md.94/6)1

Uzun bir dönem işkence olaylarının azaldığı bilinirken 15 Temmuz Darbe Girişiminin ardından OHAL döneminde mevzuat değişiklikleri yapılmış ve sistematik bir hal almıştır. Bu durum ise işkence için daha olanaklı bir ortam meydana getirmiştir. Aynı dönemde Nihat Zeybekçi’nin: “Bunlara öyle bir ceza vereceğiz ki keşke geberip gitseydik diyecekler. İnsan yüzü göremeyecekler, insan sesi duyamayacaklar. Bir buçuk metre yerde lağım fareleri gibi ölecekler” demesi ve yine mecliste işkence gördüğü için başvuranların olduğu ve bu durumun araştırılması gerektiği teklif edildiğinde Mehmet Metiner’in: “Hiçbir işkence iddiasıyla karşılaşmadık, daha iki yıl önce ziyaret ettik” diyerek iddiaları görmezden gelmesi işkencelerin üzerinin kapatılmasına sebep oldu. Öyle ki çoğu işkenceci ceza dahi almadı.

Ayrıca mevzuat değişiklikleri OHAL uygulamasına son verildikten sonra dahi sürdü. Örneğin:

  • 27 Nisan 2021 tarihinde EGM tarafından bir genelge yayınlanarak toplantı ve gösterilere müdahale eden kolluk güçlerinin ses ve görüntü kayıtlarının alınması “özel hayatın gizliliğini ihlal ettiği” gerekçesiyle yasaklanmıştır. (Her ne kadar bu genelgeye İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğünün resmi sitelerinde ulaşılamamış ise de 30 Nisan 2021 tarihli basın organlarında yer almıştır.) Böylelikle Anayasada güvence altına alınan barışçıl toplantı ve gösteri özgürlüğüne yönelik kolluk güçlerinin yasa/hukuk dışı müdahaleleri sırasında işlenen işkence ve kötü muamele, yaralama ve hatta öldürme suçlarının üstünün örtülmesi ve suçun görünmez kılınması mümkün olacaktır.2

Bu ve benzeri durumlar işkencenin varlığının devam ettiğini ispat etmektedir. Ayrıca son 3 yılda Türkiye İnsan Hakları Vakfı'na (TİHV’e) başvuranların olması ve bu başvuruların giderek artması işkence gerçeğini bir kez daha gözler önüne sermektedir:

2017-2020 ARASINDA TÜRKİYE İNSAN HAKLARI VAKFI'NA BAŞVURANLARIN SAYISI

  • TİHV 2017 yılında toplam 728 işkence gören ve yakınına tedavi ve rehabilitasyon hizmeti sunmuştur.
  • 2019 yılında gözaltında ve gözaltı dışındaki yerlerde işkence ve diğer kötü muameleye uğradığını iddia eden kişi sayısı 1477’dir.
  • 2020 yılında doğrudan işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldığı için 562 kişi başvurmuştur. 562 kişiden 283’ü Emniyet müdürlükleri, 73’ü ise polis karakolu gibi resmi gözaltı merkezlerinde, 134 kişi de kolluk güçlerinin gözaltı ve nakil araçlarında işkenceye maruz kaldıklarını ifade etmişlerdir.
  • 2020 yılında resmi gözaltı yerlerinde 10’u çocuk olmak üzere 383 kişi işkence ve diğer kötü muameleye maruz kalmıştır.3

Sonuç olarak, günümüzde böylesi işkence olaylarının olması ve buna olanak tanıyan gerek mevzuatların değişmemesi gerekse de işkencecilere ceza verilmemesi işkencenin uzun yıllar devam edeceği endişesini uyandırmakla beraber ‘Türkiye 90’lara mı dönüyor?’ sorusunu akıllara getirmektedir.

  1. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarında Türkiye’de İşkence Ve İnsanlık Dışı Muamele Yrd. Doç. Dr. Sabahattin Nal (Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 15, Sayı 2, Yıl 2007)
  2. TİHV 2021 Raporu
  3. TİHV 2017-2018-2019-2020 Raporu