Makale

Elimden Tutan Yok Mu?

Paylaş:

“Ölümün hak olduğu bu dünyada biz faniler birbirimize destek olup, görmediğimiz ama bu kâinatın sahibi olan Rabbimizin sürekli haber verdiği ahiretA yurdu için çalışmalı ve bu mevzuda hata eden, gaflete düşen, yolunu kaybeden ve haliyle şaşkın şaşkın dolaşıp ‘Bana yardım edin’ diyen herkese el uzatmalıyız. Uzanan bu el Rabbimizin ayetleri ve hükümleri olmalıdır”

Ölüm bir son değil başlangıçtır. Kabir ebedi âleme açılan ve üstü kapanınca bir daha bu dünyaya açılmayacak olan bir kapıdır. Ecel, vakti saati gelince genç yaşlı demeden bu dünyadaki yaşantımızın bitmesidir. İnsanoğlu bu dünya için yaratılmamıştır ve sonsuz bir âleme karşılık bu dünya çok kısadır. Bu dünya ebedi bir mükâfatı hak etmek ve can yakıcı bir azaptan kurtulmak için kısa süreliğine imar edilmiş bir sınav sahasıdır. Bu dünya en mükemmeli arayan insanı mutlu edecek kadar uzun ve mükemmel değildir. İnsanı mutlu edecek mekân cennettir ve orada Rabbimizin cemalini görmek insanın arzusunun son noktasıdır ve en mükemmel olan da budur. En acı olan ise şu kısacık dünya hayatını tercih ederek cehennem gibi bir azaba atılmak ve Cemalullah’ı görmekten mahrum bırakılmaktır.

Gözleri ile cenneti ve cehennemi gören insanın cennete iştiyakını ve cehennemden kaçışını şu hadis-i şerif güzel bir şekilde özetlemektedir: İbni Mes’udRadıyallahuAnh’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: “Ben cehennemden en son çıkacak ve cennete en son girecek kimseyi biliyorum. O kimse cehennemden emekliye emekliye çıkar, Allah ona ‘git cennete gir’ buyurur. Adam cennete gider, fakat ona cennet doluymuş gibi gelir. Geri dönüp Yüce Allah’a: ‘Ya Rabbi, cenneti dopdolu buldum’ der. Allah Azze ve Celle de ona ‘git cennete gir’ buyurur. Tekrar oraya gider. Yine cennetin dolu olduğunu zanneder. Bir daha geri dönüp Yüce Allah’a: ‘Ya Rabbi, orası dopdolu’ der. Allah Azze ve Celle ona: ‘git cennete gir, orada sana dünya kadar ve dünyanın on misli büyüklüğünde yer verilmiştir’ buyurur. O adam: ‘Ya Rabbi, Sen kâinatın hükümdarı olduğun halde benimle alay mı ediyorsun veya benim halime mi gülüyorsun?’ der.

Hadisin ravisi İbni Mes’ud: “Bunun üzerine Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e baktım, azı dişleri görülünceye kadar gülüyordu ve şöyle buyurdu: ‘İşte cennetliklerin en aşağı seviyesindeki adamın durumu.”1 Yine başka bir hadis-i şerifte cehennemin ateşi şu şekilde anlatılır; İmam Ahmed, Ebu Said el-Hudrî yoluyla Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu bildirdi: “Cehennem ehlinden en az azap görenin ayağında ateşten iki ayakkabı vardır, onların sıcaklığından beyinleri kaynar, onlardan kimi dizine kadar, kimi beline, kimi göğsüne kadar ateşe batar, kimi de tamamıyla ateşte kaybolmuştur.”

 

Ey 21. Asrın Davetçisi! Madem cennet bu kadar güzel ve çekicidir ayrıca ebedidir; cehennem de bu kadar azap ve ateş dolu, en hafif azap görenin bile feryat figan ettiği bir ateş yurdudur! Hem dünya da geçicidir hem ölüm de haktır ve herkesi bulmaktadır ve kimi zaman komşun kimi zaman en yakın arkadaşın kimi zaman annen baban bu âlemden tasını tarağını toplayamadan göçüp gitmektedir! O halde neden elini uzatmıyorsun gidenlere, kayanlara, düşenlere?

Ey Gençlik Yıllarını Kurtuluşa ve Kurtarmaya Adadığını Söyleyen Davetçi!

Dün otobüste yanına oturan ve kendisi ile yarım saatlik yolculuğuna rağmen tek kelime konuşmadığın kişi bugün öldü, biliyor musun? Dün çay evinde çay içerken karşında oturan ve sana soru sorduğu zaman konuşmayıp hızlıca birkaç kelime söyleyip ‘acelem var’ diyerek nasihatten mahrum bıraktığın genç de belki bugün bir kaza geçirdi ve öldü!

                TV’lerde yarışma programlarında güzellikleri pazarlananlar da öldü, makamlarda boy gösterenler de öldü belki! Maalesef şu asır herkesin haramlara diz boyu batarak öldüğü ve lisan-ı haliyle ‘Yok mu beni kurtaracak bir el?’ diye çığlık attığı bir asır oldu.  Peygamberimiz: “Sizden kim kötü bir iş yapıldığını görürse onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmiyorsa dili ile engellesin. Buna gücü yetmiyorsa kalbiyle buğzetsin. Bu, imanın en zayıf derecesidir”2 buyurarak ve yine Abdullah b. Ömer RadıyallahuAnh’ın naklettiği bir hadiste de: “Hepiniz çobansınız ve hepiniz elinizin altındakilerden sorumlusunuz: Yönetici bir çobandır. Erkek, aile halkının çobanıdır. Kadın, kocasının evi ve çocukları için çobandır. Hepiniz çobansınız ve hepiniz çobanlık yaptıklarınızdan sorumlusunuz”3 buyurarak bize sorumluluğumuzu hatırlatmaktadır. Bu durumu fertler açısından Ebu Hureyre Radıyallahu Anh şöyle anlatır: “Kıyamet gününde bir kişinin yakasına hiç tanımadığı biri yapışır. Adam: ‘Benden ne istiyorsun? Ben seni tanımıyorum’ der. Yakasına yapışan kişi de: ‘Dünyada iken beni hata ve çirkin işler üzerinde görürdün de ikaz etmez, beni o kötülüklerden alıkoymazdın’ diyerek o kişiden davacı olur.”4 

Peygamberimiz sorumlu olma mevzuunda bu kadar açık ve seçik konuşmuş, üzerimize çevremizdeki herkesin sorumluluğunu yüklemiş iken nasıl olur da etrafımızdaki haramlara, zina evlerine, içkili mekânlara, sazlı sözlü ortamlara, internette ömrünü çürüten gençlere ve TV başında hayatını geçirenlere rağmen biz davetçiler miskin miskin oturabiliyoruz!

Sokağımızda top oynayan genç, en yakın aile dostum, her sabah ekmek alırken karşılaştığım kapı komşum haramlara koşarken, ben ferdi ibadetlerimle kendimi mi aldatıyorum acaba? Benim egoistçe düşünüp yaptığım üç-beş ibadet, gittiğim bir-iki sohbet bana yeter mi diyorum acaba?

Bilesin ki son nefesini verinceye kadar mum olup çevreni aydınlatmıyorsan, manevi bir güneş olup çevrendeki her eve ışık olmuyorsan, senin de kabrin karanlık olacaktır. Aydınlat ki aydınlanasın!

Madem cehennem de böyle korkunç bir yer ve sen bunu biliyorsun; o halde şunu da bil ki biz Türkiye olarak;

• İçki tüketiminde dünyada en üst sıralardayız

• Yasal ve yasal olmayan kötü yollarda çalışan kadın sayısı 100 binin üzerinde ve %50’si 18 yaşın altında

• Hapishanelerimizde yatak yetmediği, toplamda 200 binin üzerinde suçlu var.

• Öldürme, yaralama, kapkaç vs. olaylar hiç azımsanmayacak derecede

• Eroin ve bonzai gibi uyuşturucu malzemeleri kullananların sayısı 2007’den bu yana Sağlık Bakanı’nın ifadesi ile 7 kat artmış

• Terör olayları ve bundan dolayı hayatını kaybeden dimağlarımız ülkemizin olağan gündemi olmuş.

Bu olaylar ve rakamlar bize insanımızın hal diliyle ‘Bizi kurtaracak bir el yok mu?’ diye feryat etmesidir. Herkes rahat evlerinde otururken, benim verdiğim bu örnekler ışıl ışıl görünen şehirlerimizin kapkara olan diğer yüzüdür ve maalesef bu tarafta herkes halinden memnundur. Benim derdim, felaket tellallığı yapmak değil ama ben sadece Rabbimin azabından korkuyor ve şu ayetine uymaya çalışıyorum  “... Yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden kendinizi ve ailenizi koruyun…”5 Benim derdim çevremi bu ateşten kurtarmak.

Sen de Ey Genç Davetçi! Uzat elini birine… Bak tüm ailen, akrabaların sana sesleniyor. ‘Bizi kurtar bu çamurdan’, diyor. Hem ayet demiyor mu Peygamberimize ‘Elbiseni temiz tut’6 diye? Sana elbise olan akrabalarındır. Tut onların elinden temiz olmaları için mücadele et. Kurtar ki kurtulasın. Selametle…

Şaban SILA

1-Buhari, Rikak, 51; Müslim, İman, 308

2-Müslim, Tirmizi

3-Buhari, Nikâh, 91

4-Münziri, et-Tergibve’t-Terhib, Beyrut, 1417, III, 164/3506.

5-Tahrim, 6

6-Müddessir, 4