Tefsir

Fizilal’il Kur’an’da İman Konusu -1

Paylaş:

“İmanı Kuvvetlendirmek” olarak belirlediğimiz hedef doğrultusunda kimi müfessirlerimizin tefsirlerinde müstakil olarak ele aldığı “iman” konusunu detaylı bir biçimde ele almayı elzem görüyoruz. İnandığı değerler uğrunda şehit olan Seyyid Kutub, Fizilal’il Kur’an’da iman ile ilgili ayetleri geniş bir şekilde tefsir etmiştir. Seyyid Kutub’un geniş bir şekilde ele aldığı bu konunun bazı kısımlarını siz okurlarımıza aktaracağız.

Bir şeyi gönül huzuruyla benimseyip, ona içten ve yürekten inanmak imandır. İnanan insanın, inandığı şey uğrunda düşünceleri değiştiği gibi hayatı da inandığı düşünceler doğrultusunda değişir. Kalben kabul etmediği halde inanmış gibi hayat sürmeye çalışan insan bu hali uzun süre devam ettiremez. Kalbi bu durumdan rahatsız olur ve gerçek inançsızlık haliyle yaşamayı tercih eder. Çünkü kalp şeffaf yaratılmıştır, içindeki rengi belli eder…

İMAN VE DOĞRU YOL ARAYIŞI 

Birçok insan hayatının belli dönemlerinde aklına gelen: “Niçin yaratıldım, nereye bu gidiş?” sorularına cevap arar. Bu belirsizliğin ortasında kalbinde doğruyu arama arayışı belirir. Seyyid Kutub Bakara 186. ayetin tefsirinde bu konuya şu şekilde açıklık getiriyor: “Eğer kullarım sana benden sorarlarsa onlara de ki: Ben kendilerine yakınım, bana dua edenin duasını, dua edince, kabul ederim. O halde onlar da benim çağrıma olumlu karşılık vererek bana iman etsinler ki, doğru yolu bulsunlar.”

“Bu ayet, mü’minin kalbini tatlı bir özveri, cana yakın bir sevgi, huzur verici bir hoşnutluk ve kesin bir güvenle dolduran şaşırtıcı bir ayettir. Mü’min, bu duyguların etkisiyle hoşnutluğun yüceliğinde, özverili bir yakınlığın kucağında, güvenli bir sığınakta ve sarsılmaz bir huzur içinde yaşar. Bu sevecen dirliğin, bu sevgi dolu yakınlığın ve heyecan uyandırıcı hüsnü kabulün gölgesi altında yüce Allah kullarını kendi çağrısına olumlu cevap vererek O’na iman etmeye çağırıyor. Ola ki, bu olumlu cevap ve bu iman, onları doğru yola, hidayete ve iyiliğe iletir. Demek ki, yüce Allah’ın çağrısına olumlu karşılık vermenin ve iman etmenin nihaî meyvesi de yine kullara aittir. Bu nihaî meyve; doğru yola, hidayete ve iyiliğe ermektir. Yoksa yüce Allah’ın alemdeki hiçbir varlığa ihtiyacı yoktur, bunların tümünden müstağnidir. Gerçek hidayete erme ve olgunluk ancak yüce Allah’ın çağrısına uymakla ve ona iman etmekle mümkün olur. Yüce Allah’ın insanlar için seçtiği hayat tarzı, onları kurtaracak yegâne mükemmel hayat tarzıdır. Bunun dışındaki bütün yaşam tarzları, hiçbir olgun vicdanın hoşlanmayacağı ve hiçbir doğru yol yolcusunun yanına yanaşmayacağı bir cahiliye düzeni, birer akıl fukaralığıdır. Kullar Allah’ın çağrısına olumlu karşılık verince ve doğru yola kavuşunca, yüce Allah’ın dualarını kabul etmesini beklemeye hak kazanırlar. Allah’a dua etmeliler, ama dualarının hemen kabul edilmesini beklemeleri, bu konuda aceleci davranmaları da doğru değildir. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar karara bağlamış olan Allah onların dualarını kabul edeceği en uygun zamanı kendilerinden daha iyi bilir.”1

İMAN VE İMTİHAN

Dünya hayatında yüksek mertebeler isteyen insan azmeder, çalışır, sınavlara girer. Bunun neticesinde ulaşmak istediği mertebeye göre ilerleme kaydeder. Dünyadaki mertebeler için sınava tabi tutulan insan, Allah katında da iman sınavı, sabır sınavı, şükür, teslimiyet, tevekkül gibi çeşitli sınavlara girer. Seyyid Kutub iman eden insanın imtihana tabi tutulmasını Bakara Suresi 26. ayetin tefsirinde şöyle izah eder: “Allah bir sivrisineği ve (biyolojik açıdan) onun daha üstünde olan bir canlıyı örnek olarak göstermekten çekinmez. İman edenler onun Rableri tarafından ortaya konmuş bir gerçek olduğunu bilirler. Kâfirler ise ‘Allah ne amaçla bu örneği gösterdi?’ derler. Allah bu örnek ile birçoklarını sapıklığa düşürür ve birçoklarını da hidayete erdirir. Onunla sadece fasıkları sapıklığa düşürür.”2

“Allah’ın bu tür örnekleri verişindeki hikmeti, açıklamak, mü’min olmayanları bu tür örnekleri yanlış değerlendirmenin düşüreceği kötü akıbet konusunda uyarmak ve mü’minlere güven verip imanlarını artırmak için geldi: “Allah bir sivrisineği ve (biyolojik açıdan) onun daha üstünde olan bir canlıyı örnek olarak göstermekten çekinmez.” Çünkü Allah, küçüğün de büyüğün de sivrisineğin de filin de Rabbidir, yaratıcısıdır. Sivrisinekte saklı olan mucize ne ise filde saklı olan mucize de odur. Bu da hayat mucizesidir, Allah’tan başka hiç kimsenin bilmediği gizli sır mucizesidir. Üstelik bu tür örneklerde önemli olan şey, verilen örneğin hacmi ya da şekli değildir. Örnekler birer aydınlatma ve anlatılan konuyu gözler önüne serme aracıdırlar. Bu örnekleri söz konusu etmenin utanç duyulacak bir tarafı yoktur. Her işinin ardında mutlaka bir hikmet bulunan yüce Allah bu örnekler aracılığı ile kalpleri deneyden geçirmek, vicdanları imtihan etmek istemektedir.”

“İman edenler, onun Rableri tarafından ortaya konmuş bir gerçek olduğunu bilirler.” Çünkü onların imanları, Allah’tan kaynaklanan her şeyi, O’nun yüceliğine ve kendilerince onaylanmış hikmetine yaraşır bir yaklaşımla algılamalarını sağlar. Çünkü iman, onların kalplerine aydınlık, ruhlarına duyarlılık, idraklerine ufuk genişliği bağışlamış, Allah katından gelen her şeyin ve her sözün taşıdığı ilahi hikmetle ilişki kurmalarını mümkün kılmıştır.”

“Kafirler ise ‘Allah ne amaçla bu örneği gösterdi?’ derler. Allah bu örnek ile birçoklarını sapıklığa düşürür ve birçoklarını da hidayete erdirir. Onunla sadece fasıkları sapıklığa düşürür.”

“Yüce Allah sıkıntıları ve imtihan konusu olayları kendi doğal akışları içinde serbestçe gelişmeye bırakır. Bu olaylarla karşılaşan kulların her biri onlar karşısında karakterlerine, yeteneklerine, seçmiş oldukları yaşama biçimine ve zihniyetlerine göre tepki gösterirler. İmtihan konusu olay aynı olduğu halde bu olayın vicdanlardaki etkileri yaşam tarzının ve zihniyetin farklılığı oranında değişik olur. Mesela birçok insanın başına sıkıntı ve darlık gelir. Allah’a, O’nun hikmet ve merhametine güvenen mü’min, sıkıntı ve darlık karşısında Allah’a daha çok sığınır, O’na daha çok yalvarır, O’ndan daha çok korkar. Oysa aynı türden bir olay fasığı ve münafığı sarsar, Allah ile arasındaki uzaklığı daha da artırır ve onu çılgına çevirir. Bolluk ve rahatlık da öyledir. O da değişik insanların başına gelir. Takva sahibi bir mü’minin başına gelince onun uyanıklığını, duyarlılığını ve şükrünü artırır. Buna karşılık fasığı ve münafığı nimet şımartır, bolluk mahveder ve imtihan konusu olaylar onları yoldan çıkarır.”

İman yolculuğu uçsuz bucaksız bir yolculuk… Bu yolculukta karşımıza çıkacak imtihanlara Rabbimizin istediği şekilde cevap verebilirsek o zaman hakiki imana ulaşmak kolaylaşır. İman bir seçimdir. Abdullah bin Mesud’un dediği gibi: “Eğer güç getirebiliyorsan kendini Kur’an’a muhatap kıl. Allah Teala’nın ‘Ey iman edenler’ dediğini duyduğun zaman kulağını dört aç. Zira bu hitabın arkasında ya emredilen bir hayır yahut yasaklanan bir şer söz konusudur.”

Konuya bir sonraki sayımızda devam etmek üzere…