Maneviyatımız

Günahların Bilinmeyen Zararları

Paylaş:

Kıymetli okuyucularımız; her tarafın günahlarla dolu olduğu ve gerek şahsi olarak gerekse de toplum olarak günahlara karşı hassasiyetin kaybedildiği bir dönemde yaşıyoruz. Eğer insanlar işledikleri günahların kendilerine ve topluma nasıl zararlar verdiğini bilselerdi o günahlardan hızla yüz çevirebilirlerdi. Bu amaçla yeniden günahlara karşı hassasiyet kazanmak ve işlenen günahların farkında olmak adına ‘Günahların Bilinmeyen Zararları’ konulu bir seriye başlıyoruz. İlk yazımızda ‘Günah Kelimesinin Anlamı ve Günahlara Karşı Bakışımız’ üzerinde duracağız inşallah.

GÜNAH KELİMESİNİN ANLAMI

Farsça bir kelime olan ve ‘suç’ anlamına gelen ‘günah’ kelimesinin etimolojisi kutsala karşı işlenen hata, kusur ve aşırılıkları karşılayan dinî bir kavramdır.

Sözlükte günah, Allah’ın buyruklarına aykırı düşen, dinen suç sayılan davranışlar ve İslam şeriatının ve temiz insan fıtratının yapılmasını yasakladığı hususlardır.

Kur’an’da günah, insanın şeytana boyun eğmesinin bir sonucu olarak ve onun isteğine uyarak işlemiş olduğu dünya ve ahiretteki karşılığı ceza olan, toplum hayatına zarar veren, Allah’a itaatle bağdaşmayan herhangi bir fiildir.

Günah kelimesi Kur’an’da ‘cünah (bir hedeften ayrılıp başka yana yönelmek) olarak geçmektedir. Ancak bu tanım bizim kullandığımız günah kelimesinin anlamını tam olarak karşılamıyor. Günah kelimesinin karşılığı olarak Arapçada daha çok ‘İsm’ kelimesi kullanılır ki bu kelime büyük ve küçük bütün günahları içine alır.1

Sünnette günah: Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem günahın tarifini şöyle yapmıştır: “Birr, güzel ahlâktır; İsm ise kalbinde oturup kalan ve insanların bilmesini istemediğin davranıştır.”2

Hadise göre günahın özelliği, başkasının haberdar olmasının istenmediği şey olmasıdır.3 Yani başkalarının haberdar olmasıyla kişinin utanmasına yol açan, öz saygınlığını zedeleyen unsur olarak görülmektedir.  Peki, bir insanın bile haberdar olmasını istemediğimiz ve bundan dolayı utandığımız günahlarla hesap günü Allah’ın huzuruna nasıl çıkacağız? O zaman utançların en büyüğü duyulmayacak mıdır? İnsan kimsenin olmadığı ortamlarda sanki melekler de yokmuş gibi, her şeyi gören ve işiten Allah da yokmuş gibi bir hisse kapılıyor. Oysaki hakikatte insan hiçbir zamanda ve mekânda yalnız değildir!

Yine bir başka hadiste Peygamber Efendimiz Vabisa’ya hitaben: “İyilik ve günahtan sormaya gelmiştin değil mi?” dedi. Vabisa “Evet” dedi. Peygamberimiz parmaklarını bir araya topladı, Vabisa’nın göğsüne üç defa vurdu ve şöyle dedi: “Nefsine danış, kalbine danış ey Vabisa! İyilik, kendisi ile kalbinizin inşirah bulup ferahladığı fiil ve davranışlardır. Kötülük ve günah ise, kalbini ve vicdanını tırmalayan şeydir. Bu nedenle müftüler sana fetva verseler de sen kalbine danış.”4

Bu hadise göre günah, insanın kalbine rahatsızlık veren, göğsünü daraltan, kalpte sızı olan ve kişiyi endişelendiren şeydir. Belki keşke dedirten ve kişiyi geniş odalara sığdırmayan şeydir. Allah günahın belirtisi olarak vücudun içindeki en değerli organa, kalbe sıkıntı veriyor. Allah insanı yaratırken fıtratımıza hayır ve şerrin yani iyilik ve kötülüğün formüllerini yüklemiştir. Bir iyilik yaptığımızda küçük bir iyilik bile olsa kalbimizde sevincini hissediyor o gün yapılan iyiliğin sevinciyle huzurlu oluyoruz. Aynı şekilde bir hata, kötülük yaptığımızda kalbimizde rahatsızlık duyuyoruz. Ortamımız ne kadar güzel olursa olsun huzurlu olamıyoruz. Fıtrat hemen algılıyor ve bizi adeta bu huzursuzlukla uyarıyor ve hata veriyor. Ancak bu hal iman sahiplerine nasip olacak bir durumdur. Kalbini, fıtratını bozmamış olanlar içindir.  Bugün nice insanlar vardır ki hayatları günahlarla dolu olmasına rağmen kalplerinde bir sıkışma, tavırlarında bir rahatsızlık görmüyoruz. Çünkü yaptıklarını bir günah olarak görmüyorlar. Bu kişilerin Allah ile aralarında kalın bir perde oluşmuştur. Bu sebeple artık fıtratlarını bozmuşlardır. Nitekim Hasan Basri Radıyallahu Anh günahı ‘Allah ile kul arasında günahlardan oluşmuş bir sınır (perde) bulunur’ diye tanımlamıştır.

GÜNAHA BAKIŞIMIZ

Hakiki mü’min günahlara girmeyi ateşe girmekten daha büyük bir bedbahtlık olarak görür. Çünkü günah işlemeyi Allah’a karşı başkaldırış olarak görür. Peygamber Efendimiz bir hadiste: “Mü’min, günahlarını, sanki dibinde oturup da üzerine düşeceği sandığı bir dağ gibi görür”5 buyurmuştur.

Ne müthiş bir tasvir! Koskoca dağın üzerine düşmesi kadar korkunç bir endişe hissetmek!

Esasında günahların hepsi Allah’ın emrini yapmamak olduğundan büyüktür. Bu konuda Bilal b. Sad: “Günahın küçüklüğüne bakma kime karşı işlediğine bak!” demiştir.6 Küçük büyük ayrımı yapıp da bazı günahları küçümsemek Müslüman ahlakı değildir. Peygamberimiz: “Bu geniş, boş bir arazide konaklayan kimselerin şu haline benzer: Bunlardan bir kimse gidip bir odun getirir, sonra başkası gidip başka bir odun daha getirir. Böylece bir odun yığını oluştururlar. Sonra yakmış oldukları ateşin üzerine bir yemek koyar pişirirler” buyurmuştur.7 Yine Abdullah b. Mesud “Küçük günahlardan sakının. Çünkü küçük günahların hepsi bir araya geldi mi kişiyi helak eder” demiştir. Hz. Enes: “Sizler öyle ameller işliyorsunuz ki işlemiş olduklarınız sizin gözünüzde arpadan daha küçük gözüküyor. Oysa bizler şu sizlerin işlemiş olduklarınızı peygamberimiz döneminde helak edici günahlardan sayardık” demiştir.

Kıyamet günü defterimiz verildiğinde önemsemeden yaptığımız bir davranışın önemsemeden söylediğimiz bir sözün dahi kaydedildiğini gördüğümüzde büyük bir şaşkınlık, endişe ve nedamet hissedeceğiz!  O halde yarın kaybedenlerden olmamak için bugün günah işlemeyi ateşe girmek kadar dehşetli görmeli ve daima haramlardan sakınma gayreti içerisinde olmalıyız. Yazıya devam etmek üzere...

  1. İslam İnancında Günah Kavramı, Vehbi Sönmez
  2. Müslim, hadis no. 2533
  3. İbn Kayyım Bir Günahın 70 zararı
  4. Süneni Darimi, Benzer rivayet Ahmet, Müsned hadis no: 17545
  5. Buhari
  6. İbn Kayyım Bir Günahın 70 zararı
  7. Buhari