Başyazı

Hak Mücadelesi Verenler, Önce Allah’ın Hakkı İçin Mücadele Vermelidirler!

Paylaş:

Başyazarımız Muhterem Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin uğramış olduğu zindan ve sürgün zulmü içerisinde, iki haftada bir kez 10 dakika olmak üzere kendisine verilen konuşma hakkı ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesini istifadenize sunuyoruz…

“ALLAH’IN BÜYÜK BİR ÖFKESİNİ GÖRÜYORUM…”

Depremle ilgili çok konuşmak istemiyorum aslında ama şunu söyleyebilirim: Her deprem öyledir ama bu deprem Allah’ın çok öfkelendiğini gösteriyor. Bu kadar üst üste olan bir depremi hayatımda görmedim. Ben öyle anlıyorum ki büyük bir gazap var. Kaç defa deprem yaşadık ama böyle bir şey yaşamadık. Zaten memlekette ekonomik kriz vardı. Deprem afeti de onun üzerine geldi. Yani sadece milletin değil devletin de beli kırıldı. Bu kadar masrafı hangi güçle karşılayacaklar? Başka devletlerin gönderdiği 50 milyon, 100 milyon dolarla olacak bir şey değildir. Bu masrafa 100 milyar dolar yetmez.

Ben bu olayı bir taraftan Allah’ın gazabı gibi bir taraftan da bunun sonunda bir rahmet gelecek gibi görüyorum. Yani bu depremin insanların İslam’a ve Allah’a tekrardan yönelmesine ve Türkiye’de daha ciddi İslami faaliyetlerin yapılmasına vesile olacağını hissediyorum.

Herkese geçmiş olsun. Rabbim daha beterinden korusun. Rabbim bu depremi uyanışa, tekrar Allah’a dönmeye vesile kılsın.

21 Şubat 2023 Salı

Patnos Cezaevi | Telefon Konuşması

HAK MÜCADELESİ VERENLER, ÖNCE ALLAH’IN HAKKI İÇİN MÜCADELE VERMELİDİRLER!

Biraz adalet ile ilgili konuşayım. Adaletin olduğu ülke ve adaletin olmadığı ülke…

İnsanlara karşı adaletin olması öncelikle Allah’a karşı adaletin olması ile mümkündür. Allah’a karşı bile adaletli olmayanlar, Allah’ın hakkını bile vermeyenler insanlara karşı ne kadar adaletli olur ve onların haklarını ne kadar verirler?

Hak mücadelesi verenler, önce Allah’ın hakkı için mücadele vermelidirler. Adalet mücadelesi verenler de önce Allah’a karşı adaletli olunması için mücadele vermelidirler. Allah’a karşı bile adaletli olmayanlardan, Allah’ın hakkını bile vermeyenlerden insanlara karşı adaletli olmaları beklenemez.

Allah’ın Hakkı Nedir?

Allah’ın hakkı, Allah’ın dünyasında Allah’ın dediğinin olmasıdır. O’nun hükümlerinin geçerli olmasıdır; çünkü her şey O’nundur. O halde adaletin olduğu ülkede Allah’ın dediği olur, adaletin olmadığı ülkede ise güçlülerin ve diktatörlerin dediği olur.

 Allah’a itaat ve kulluk adalettir, kullara kulluk ise adaletsizliktir ve zillettir. Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor: اَلْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ “Hak Rabbinden gelendir.”1 Demek ki Allah’ın kitabında olanların hepsi haktır; çünkü Allah’ın kendisi El-Hak’tır. Allah’ın isimlerinden birisi de El-Hak’tır. Dolayısıyla kendisi hak olanın hükümleri zulüm olamaz. O halde hakkı arayanlar her konuda Allah’a müracaat etmelidirler.

Allah, o kadar adildir ki isimlerinden birisi bile El-Adl’dır. Yani sadece hükümleri değil bizzat kendisi de adalettir. Kendi adalet olanın hükümleri zulüm olamaz. O halde adaleti arayanlar her konuda Allah’a müracaat etmelidirler. Madem ki Allah’ın isimleri El-Hak ve El-Adl’dır o halde O’nun gönderdiği hükümler de haktır. O yüzden Kur’an-ı Kerim: “Hak Rabbinden gelendir” buyuruyor. O halde Allah’ın hükümlerine aykırı olan hükümler adalete de aykırıdır çünkü insanlar Allah gibi sonsuz ilme sahip değillerdir ve O’nun gibi bilemezler, O’nun gibi adaletli de olmazlar. O halde adalette ölçü Allah’ın hükümleri olmalıdır. Eğer başka şeyleri ölçü alacak olursak o durumda adaletten şaşmamak mümkün olmaz.

Adaletin olduğu ülkede savcılar suçu ispat eder, adaletin olmadığı ülkede ise sanıklar suçsuzluğunu ispat etmek zorunda bırakılır. Adaletin olduğu ülkede önce suçun delilleri ortaya konur sonra kişiye kendini savunma hakkı verilir daha sonra suçlu ise tutuklanır. Adaletin olmadığı ülkede ise sanıklar önce tutuklanır sonra varsa suçun delilleri ortaya konur yoksa delil uydurulur. Daha sonra mahkemeye çıkarılır ve ‘şimdi kendini savunabilirsin’ denir. Talimata göre ya tutukluluğun devamına ya da tahliyesine karar verilir. Bu arada sanık 1 ya da 2 sene zindanda kalmış olur! Şimdi Türkiye bunların hangisidir?

Adaletin olduğu ülkede düşünceye karşı düşünce ile mücadele edilir, adaletin olmadığı ülkede ise düşünceye karşı tehdit, baskı, mahkeme ve zindanlarla mücadele edilir. Daha da olmazsa düşünenler yok edilir. Adaletin olduğu ülkede yalnız suçlular mahkemeye verilir ve hapse atılır. Adaletin olmadığı ülkede ise muhalifler mahkemelerde süründürülür, zindanlarda çürütülür. Adaletin olduğu ülkede suçlular suçlu olduğu için cezalandırılır. Adaletin olmadığı ülkede ise muhalifler suçu olduğu için değil yıldırmak, lekelemek ve teslim almak için cezalandırılır. Aslında şu yakın tarih boyunca maalesef bu hep böyle oldu.

Huzeyfe kardeşimiz mektubunda bana üstat Bediüzzaman Rahimehullah’ın Risalesinden bir kısım alıp göndermiş: Üstat diyor ki: “Ben şimdi düşünüyorum 28 senedir vilayet vilayet, kasaba kasaba dolaştırılıyor, mahkemeden mahkemeye sevk ediliyorum. Bu zalimane işkenceleri yapanların bana atfettikleri suç nedir? Dini siyasete alet yapmak mı? Fakat niçin bunu tahakkuk ettiremiyorlar (niçin mahkemede bunu ispat edemiyorlar)? Çünkü hakikat-i halde böyle bir şey yoktur. Bir mahkeme aylarca, senelerce suç bulup da beni mahkûm etmeye uğraşıyor. O bırakıyor diğer bir mahkeme aynı meseleden dolayı beni tekrar muhakeme altına alıyor. Bir müddet de o uğraşıyor. Beni tazyik ediyor, türlü türlü işkencelere maruz kılıyor. O da netice elde edemiyor ve bırakıyor. Bu defa üçüncü bir mahkeme yakama yapışıyor. Böylece musibetten musibete, felaketten felakete sürüklenip gidiyorum. 28 sene ömrüm böyle geçti. Bana isnat ettikleri suçun aslı esası olmadığını nihayet kendileri de anladılar. Onlar bu ithamı kasten mi yaptılar yoksa bir vehme mi kapıldılar? İster kasıt ister vehim olsun benim böyle bir suçla münasebet ve alakam olmadığını kemal-i katiyetle yakinen ve vicdanen biliyorum ya. Dini siyasete alet edecek bir adam olmadığımı bütün insaf dünyası da biliyor ya. Hatta beni bu suçla itham edenler de biliyorlar ya! O halde neden bana bu zulmü yapmakta ısrar edip duruyorlar, neden ben suçsuz ve masum olduğum halde böyle devamlı bir zulme ve muannit bir işkenceye maruz kaldım, neden bu musibetlerden kurtulamadım?”

Üstat burada Allah’ın hikmetleri yönünden meseleye bakıyor. “Allah Azze ve Celle benim tam ihlasa ulaşmamı istiyor” şeklinde yorum yapıyor. Tabi Allah Azze ve Celle’nin hikmetleri çoktur. İmtihanlarla kullarına sabrı öğretmek, iradelerini güçlendirmek, insanlara örnek yapmak, derecelerini yükseltmek, ihlasa ulaştırmak ve onları dünya sevgisinden kurtarmak da ister. Bu musibetlerin buna benzer bir sürü hikmetleri vardır ama bu hikmetler olayın başka bir yönüdür. Allah tarafından, hikmet penceresinden bakıldığı zaman böyledir. Ama zalimlerin yaptığı yönden bakıldığı zaman aslında onlar bütün muhalifleri susturmak ve kendi saltanatlarını sürdürmek istiyorlar. ‘Hakimiyet milletin’ diyorlar. Halbuki hakimiyeti Allah’a bile vermeyenler millete verir mi? Böyle bir şey mantıklı mıdır? Hakimiyet milletindir deyip sonra kendi hakimiyetlerini kuruyorlar, diktatörce muameleler yapıyorlar.

Üstat orada 28 seneden beri kendisinin buna benzer mahkemelerle ve sürgünlerle, bir kısmında da hapishane hayatı ile uğraştırıldığını anlatıyor. Bize de son dokuz yıldan beri yapılan birçok zulüm var. Bu konuşmada bitmeyecek ama bir iki tanesine temas edeyim. Dokuz sene öncesine bakarsak, bu zulüm spor salonlarının verilmemesi ile başlamıştı. Adaletin olduğu ülkede bu salonlar milletin evladına verilir; çünkü bu salonlar milletindir ve meşru dairede orada program yapmak isteyen herkese verilmesi gerekir. Ama adaletin olmadığı ülkede bunlar yalnızca yandaşlara verilir.

Bu konuya daha sonra devam edeceğim. Tüm arkadaşlara selam söyle, kendinize iyi bakın. Görüşürüz inşallah. Ne yapalım, Allah’ın takdiri bu. Allah’ın takdirine rıza göstereceğiz. Verdiğine de razı olacağız, vermediğine de razı olacağız. Ve bu işte rıza makamı…

23 Şubat 2023 Perşembe

Patnos Cezaevi | Telefon Konuşması

ADALET OLSA…

               

Adaletin olduğu ülkede savcılar suçu ispat eder, adaletin olmadığı ülkede sanıklar suçsuzluğunu ispat etmek zorunda bırakılır, şu an bizim geldiğimiz nokta budur. Bizimle ilgili hiçbir delil yok, savcı suçu ispat etmiyor ancak bize suçsuzluğunuzu ispat edin diyorlar.

2014'ten itibaren spor salonları bize verilmiyor. Halbuki o salonlar milletin salonlarıdır. Adaletin olduğu ülkede o salonlar hiçbir ayrım yapılmadan herkese verilir, adaletin olmadığı ülkede ise milletin içinden sadece yandaş olanlara verilir. Yandaş olmayanlara, muhalif olanlara verilmez. Böylesi durumlar varsa o ülkede adalet yok demektir.

2014-2018 yılları arasında yaklaşık 100 civarında konferansımız hiçbir gerekçe gösterilmeden, bir yazı dahi verilmeden, yalan dolanla son günde iptal edildi.  Adaletin olduğu ülkede her şey kanuna uygun olur. Yazı verilir, sebebi açıklanır, meşru bir gerekçe gösterilir ona göre iptal edilir. Ve bu bir iki defa olur ama 100 civarında konferansın iptal edilmesi kasıtlı bir şekilde yapıldığının, adaletsizlik ve zulüm olduğunun göstergesidir.

Bildiğin gibi yıllarca konuşmalarımı kırptılar, ters montajlarla bir araya getirerek manasını bozdular sonra o konuşmalara utanmadan mahkemeler açtılar. Hepsini mahkemelerde açıkladık, konuşmaların aslını yayınladık ve hepsinden beraat ettik. Adaletin olduğu ülkede böyle bir şey yapılamaz. Konuşmalar kırpılıp kırpılıp manası bozulamaz, bunu yapanlar da mahkemede hesap verirler ama onlar hesap vermediler, biz hesap vermek zorunda kaldık.  Adalet olsaydı onlar da hesap verirdi. Biz onlara tazminat davası bile açabilirdik ama bunların hiçbirisi gerçekleşmedi. Hepsi bizim aleyhimize olacak şekilde gerçekleştirildi.

Adaletin olduğu ülkede basın açıklamasına müdahale edilmez, basın açıklamaları anayasal bir haktır.  29 Mayıs 2016 Erzin yani İskenderun olayı, 22 Nisan 2017 Adana olayı… Bunların hepsi ve daha bunun gibi yüzlerce olay hepsi basın açıklaması yapmak istememizle ilgili. Konferansı iptal ediyorlar, ‘o halde bununla ilgili basın açıklaması yapalım’ diyoruz. Onu da engelliyorlar. Hem de TOMA’larla, biber gazlarıyla, plastik mermilerle, coplarla büyük bir zulüm yaparak. Adaletin olduğu ülkede böyle olmaz. Bu anayasal bir haksa, bu hakkı herkes gerçekleştirebilir. Demek ki adalet anlayışı olmadığı gibi anayasaya da bağlılık söz konusu değil.

Mesela yine Adana’da 2020 yılında gerçekleşen Teravih olayı… Teravih namazı kılmak suç mudur? Arkadaşlardan birkaç kişi Adana’nın merkez parkında, bir kenarda teravih namazı kılacaklardı. O zaman Covid salgını vardı, ona da dikkat ederek parkta kimse yokken, karanlıkta bir yerde namaz kılacaklardı. Buna çok sert bir müdahale yapıldı. İbadet yapmak isteyen 9 kişi orada çok şiddetli bir şekilde darp edildi, sonra karakola götürüldü. Karakola gidip soranları da içeri aldılar ve sayıyı 47'ye çıkardılar. Adaletin olduğu ülkede ibadete bu şekilde engel olunur mu? Adaletin olduğu ülkede insanlar yakınının durumunu sorduğu için içeri alınır mı? İnsanlar teravih namazı kıldığı için darp edilir mi? Ki yasak deyince de namaz kılmamışlar ‘o zaman biz buradan gidelim’ demişler, buna rağmen çok şiddetli müdahale etmişlerdi. Adalet olsaydı böyle olmazdı!

2021’de gerçekleşen itikaf olayında -ben de içindeydim- gecenin saat ikisinde, birçok camiden 400 civarında arkadaşın hepsini toplayıp emniyete götürdüler. Bir kısmı uyuyor, bir kısmı namaz kılıyor, bir kısmı Kur'an okuyordu. Halbuki Diyanet izin vermişti ve itikaf yapılabilecek bütün camilerin isimlerini yayınlamıştı. Buna rağmen bu baskını yaptılar ve itikafa, ibadete engel oldular. Adalet olsaydı, kanun nizam ne gerektiriyorsa öyle davranılırdı. Ben savcıya bizzat kendim sordum, bu yapılan operasyondan savcının haberi bile yoktu. Yani Türkiye'deki en büyük operasyon… Bir gecede camiden 400-500 kişiyi alıyorlar, camileri basıyorlar ve bundan savcının haberi olmuyor. Peki bu talimat nereden geliyor? Adaletin olduğu ülkede savcı talimat verir, adaletin olmadığı ülkede siyah gözlüklüler emniyete talimat veriyor; emniyet onların dediğini yapıyor. Adalet olsa böyle olmaz. Ve bu insanlar bir şey yapmıyorlar; camideler itikaf yapıyorlar. Antep'te ve birçok şehirde aynı şekilde bu zulmü yaptılar. Hatta Antep'te camiye postallarla girip bir de cami içinde itikafta olan insanları çıkartabilmek için biber gazı kullandılar. Adalet olsa böyle olur mu?

Bana ve arkadaşlara 100’den fazla mahkeme açtılar, 77 tanesinden beraat etmişiz. Böyle bir şey olabilir mi, basın açıklamasından ötürü mahkeme açılır mı? Hepsinden beraat edildiği halde sırf uğraştırmak için yine mahkeme açmaya devam ettiler. Adaletin olduğu ülkede insanları sırf uğraştırmak, yormak, usandırmak ve korkutmak için mahkemeler açılır mı? Suçu olana mahkeme açılır, suçu olmayana açılmaz!

Mahkemelerin dışında bir de bir sürü adam ayarlayarak ihbarlarda bulundurdular. Bu ihbarlar sonucunda sırf benimle ilgili 50-60 kadar Soruşturma Yapılmasına Yer Olmadığı Kararı (SYOK) ve Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararı (KYOK) var. Yani savcılar takipsizlik vermiş, burada bir suç yok demişler ve mahkeme açmaya bile gerek görmemişler. Mahkemelerin dışında bir de böyle durumlar var. Yani sürekli ihbarlar yaptırarak bazı adamlar yoluyla mahkeme açtırmaya çalıştılar. Onlar da savcılıktan döndü.

Birçok arkadaşımıza tehdit ve tekliflerde bulundular. Adaletin olduğu ülkede böyle şeyler olur mu? Tehdit yoluyla bize çalışacaksın, şöyle yapacaksın böyle yapacaksın denilir mi? Siyah gözlüklüler ceplerinde kimlik, bellerinde silah ile gelip bize çalışacaksın, çalışmazsan şöyle olur şöyle olur diyorlar.  Adalet olsa böyle bir şey olabilir mi? Suçu varsa zaten gereken yapılır. Niye insanları zorla muhbir yapmaya çalışıyorsunuz? Orada o muhbirlere de sonra baskıyla istedikleri ifadeleri verdirtiyorlar. Yani çok fazla adaletsizlik var. Ben sadece birkaç tanesine temas ettim. Belki daha sonra diğerlerine de temas ederim.

Bir hanım kardeşimiz, talebelerimizden birisi mektubunda şöyle demiş: “Hangi zulme şaşıralım, hangisine ağlayalım; hangi zulüm için üzülmeye kalbimiz dayanır, hangisine göz yaşımız yeter? Alışmayıp da ne yapalım?” Evet, zulme alıştık! Zulme katlanma bizim kaderimiz, zulmetmek de onların karakteri haline geldi. Evet güzel söylemiş, kastettiğini anlıyorum ama biz yine de zulme alışmayacağız. Zulme değil zulme dayanmaya ve mücadele etmeye alışacağız. Blaise Pascal adında bir filozof diyor ki: “Kuvvete dayanmayan adalet aciz, adalete dayanmayan kuvvet zalimdir.” Evet, adalet lazımdır. Adalete dayanmıyorsa kuvvet…

                               09 Mart 2023 Perşembe

Patnos Cezaevi | Telefon Konuşması

Her tutukluya verilen haftada 1 saat görüntülü görüşme hakkı Alparslan Kuytul Hocaefendi’ye verilmezken bir de ailesi deprem bölgesinde olduğu halde sadece iki haftada bir yapmış olduğu 10 dakikalık telefonla görüşmesine skandal bir gerekçeyle 1 aylık yasak getirilmek istendi. Alparslan Kuytul Hocaefendi bu yasaklama talebi hakkında yazılı açıklama yaptı: Bilindiği üzere devlet içindeki İslam düşmanı derin komite son 9 yıldır bize yapmadığını bırakmadı. Açık bir şekilde görülüyor ki 17-25 Aralık 2013’ten sonra devlet bir karar aldı. Bunların başında “Türkiye'deki tüm İslami faaliyetlerin bir kısmını bitirme bir kısmını da geriletme” kararı bulunmaktadır. 15 Temmuz’dan sonra da kendilerince aldıkları tedbirleri en üst düzeye çıkardılar ve baskıyı daha da çok artırdılar. İslam düşmanı derin komite 17-25 Aralık ve 15 Temmuz’u kullanarak hem kendi diktatörlüklerini kurmak hem de İslami hizmetleri 70’li yıllara hatta mümkünse 30’lu 40’lı yıllara döndürmek için en az 10 yıllık hatta 20 yıllık plan yaptılar.

2014'ten beri yapılan baskı, aşamaları belirlenmiş olan bu planlamanın bir gereği olarak yapılmaktadır. Bu plana göre sadece devleti ve hükümeti destekleyenlerin faaliyetleri az tırpanlanacak, desteklemeyen ama sessiz kalan cemaatlerin faaliyetleri orta derecede tırpanlanacak sistemi ve hükümeti eleştirenlerin faaliyetleri ise bitirilmeye çalışılacaktır. Bizi en son kategoride görüp 9 yıldır bitirmeye çalışıyorlar, sürekli müdahaleler yapıyorlar, yüzlerce mahkemeler açıyorlar, kötü tanıtma çalışmaları yapıyorlar, yüzlerce arkadaşımıza muhbirlik teklifleri edip olmayınca tehditler yapıyorlar, terör örgütü sınıfına sokmaya çalışıp olmayınca suç örgütü gibi göstermeye çalışıyorlar.

2018'den bu yana beni siyaseten zindana attıkları yetmezmiş gibi Bolu F Tipi Cezaevinde de Patnos L Tipi Cezaevinde de her türlü baskıyı kurup susturmaya ve sindirmeye çalışıyorlar. Zindana attıkları yetmezmiş gibi ailemden 1000 kilometre uzağa sürgün ediyorlar, 10 aydır tecritte tutuyorlar, sohbet, spor gibi haklarımı vermiyorlar, haftada 60 dakika olan görüntülü telefon hakkımı vermiyor 2 haftada bir 10 dakika görüntüsüz telefon hakkı veriyorlar. Hâlbuki ağır müebbetler dahi haftada 10 dakika görüşebiliyor. Bana ağır müebbetten daha ağır muamele yapılıyor. Şimdi de “Eşiyle monolog tarzında konuşuyor, kendi taraftarlarına hitap edecek tarzda konuşuyor” diyerek 15 günde bir olan telefon hakkımı da elimden aldılar. Benim 10 aydır konuşma tarzım aynıydı. Daha evvel de 3 defa bundan dolayı disiplin soruşturması açmışlar ve sonra bunda bir suçun olmadığına ve ceza verilemeyeceğine karar vermişlerdi. Şimdi ise aynı konuşma tarzından dolayı ceza verdiler. Neden? Çünkü yaptığım konuşma Türkiye'deki adaletsizlikler ve haksızlıklarla ilgiliydi.

Seçime yakın bu konuların gündeme gelmesini istemedikleri açıkça ortadadır. Ceza verdikleri yönetmelik maddesiyse tam bir faciadır. Ceza verilen madde şudur: “Kurum idaresine bildirilen telefon numarası aracılığıyla ya da teknik müdahale ile başka bir hatta yönlendirme yapmak suretiyle görüşme hakkı olmayan kişilerle görüşmek…” Görüldüğü üzere bu madde cezaevinden telefon görüşmesi yapanların telekonferans yoluyla görüşmeye hakkı olmayan kimselerle görüşme yapması ile ilgilidir. Bense görüşme hakkım olan eşimle görüşüyor ve telekonferans da yapmıyorum. Yaptığım telefon konuşmasında hiçbir şey bulamayınca alakasız bir maddeden ceza vererek kendilerini rezil ediyor ve günahlarına günah ekliyorlar.

Verilen kararla ilgili hukuki yollara sonuna kadar başvuracağız. Yapılan zulmü, Türkiye'de adaletin geldiği noktayı ve cezaevlerindeki insan hakları ihlallerini dünyaya duyuracağız. Bu zulmü yapanların zulümlerini dünya aleme duyurmak suretiyle yaptıklarına pişman edeceğiz. Hz. Ali: “Zulme engel olamıyorsanız bari duyurun” demektedir. Onun dediğini yapacağız.

14 Mart 2023 Salı

  1. Bakara, 147