Başyazı

İslam’ın Kulluğa Bakışı

Paylaş:

Hamd, kendi ruhundan üfleyerek insanı şereflendiren ve insana yükselmenin yollarını gösteren Allah Azze ve Celle’ye; Salat-u Selam, kulluğu en güzel şekilde yaşayarak ümmetine örnek olan Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya; Selam ise, O’nun Nebevi yolunu takip ederek kulluk vazifesini ifa etmeye çalışan tüm kardeşlerime olsun.

Allah Azze ve Celle insanlık âlemine yaratılış gayesini ve vazifesini bildirmek maksadıyla ilk insan olan Hz. Âdem’i bir peygamber olarak yarattı. Tarih boyunca bu şekilde dönem dönem peygamberler göndererek insana vazifesini hatırlattı. İnsanın hiçbir dönemde vazifesini bilmeden yeryüzünde yaşamasını ve hangi maksatla yaratıldığını unutmasını istemedi. Gönderdiği peygamberler ile nasıl ki insana vazifesini hatırlattıysa aynı şekilde göndermiş olduğu kitaplarla da insana vazifesini bildirdi. Kur’an-ı Kerim’de insanın vazifesi: “Ben insanları ve cinleri ancak Bana kulluk (ibadet, itaat) etsinler diye yarattım”1 şeklinde bildirilmiştir. Demek ki insan başka bir maksatla değil sadece ve sadece Allah’a kulluk yapmak, Allah’a yaklaşarak manen yükselmek, böylece yeryüzünde üstün bir medeniyet kurmak maksadıyla yaratılmıştır.

Allah, Hz. Âdem’e cennette her şeyi helal kıldı fakat yalnızca bir ağacın meyvesinden yemeyi haram kıldı. Neden? Ehl-i kitabın kaynaklarına göre bu sorunun cevabı Allah Azze ve Celle’nin haşa kıskançlık yapmış olması ve insana ölümsüzlük bilgisini vermek istememesidir. Hâlbuki bu söz, şeytanın sözüdür. Kur’an’da bu olay şöyle anlatılır: “Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.”2 Yani şeytana göre Allah, Hz. Âdem’in ölümsüz olmasını istemediği ve Âdem’i kıskandığı için o ağacın meyvesini haram kılmıştır. Sanki Allah istemediği halde insanın melek olması veya ebedi olması mümkünmüş gibi… Şeytan, Âdem’i aldatmak için açıkça yalan söylemişti. Hâlbuki Allah Azze ve Celle, cennette bir ağacı yasaklamakla Hz. Âdem’e kul olduğunu hatırlatmak ve Allah’a itaati öğretmek istemişti. Böylece insan yeryüzüne indirildiğinde özgür bir varlık olmaya kalkışmayacak ve istediği şekilde yaşayamayacağını anlayacaktı. Demek ki insan evvela kul olarak yaratıldığını anlamalı ve Allah’ın bazı şeyleri emretme ve bazı şeyleri de yasaklama hakkı olduğunu kabul etmelidir. Madem insanı yaratan ve rızkını veren Allah’tır, o halde insana kanunlar koyma ve insanın hayatına karışma hakkına sahiptir. Ayrıca bu, insanın hayrınadır. Çünkü insan, Allah gibi bilemez.

Kulluk Nedir?

Kulluk, hem insanın Rabbine karşı görevi ve hem de Rabbine yaklaşmasının yoludur. Kulluk, insanın bütün meselelerde Allah’a itaat ederek O’nun boyasıyla boyanmasıdır. Bütün meselelerde O’na itaat edildiği takdirde O’nun istediği değerli insan ortaya çıkacaktır.

Bizden İstenen İyi Bir İnsan Olmanın Ötesinde İyi Bir Kul Olmamızdır

İnsan ve cin şeytanları, insanları Allah’a kulluktan uzaklaştırmak ve kendilerine kul yapmak için “iyi insan olmayı” hedef olarak gösterirler. En mühim mesele iyi insan olmak, kimseye kötülük yapmamak ve insanlara iyilik yapmakmış gibi ve daha ötesine gerek yokmuş gibi düşündürürler. Hâlbuki İslam’a göre iyi insan olmak yeterli değildir, bizden istenilen Allah’a iyi bir kul olmamızdır. Ayrıca Allah’a kul olmadan iyi insan olunması mümkün değildir. İyi insan evvela kâinatın yaratıcısına, kendisini yaratana, rızkını verene nankörlük yapmaz ve O’na ibadet eder. Kibirliler ve nankörler iyi insan sayılamazlar.

İyi insanlar kendini yaratanı severler. İyi olmak nimete karşı şükretmekle, O’na karşı kulluk görevini yapmakla ve O’nu razı etmekle mümkündür. Sürekli iyi insan olmak üzerinde duranlar, kulluk ve ibadet üzerinde durmayanlar aslında başka maksatlar peşindedirler. İslam’ı kaldırıp bize Hümanizmi din olarak öğretmek istiyorlar. İnsan sevgisini, hayvan sevgisini, bitki sevgisini öne almak istiyorlar. Allah sevgisi ve Allah’a ibadet ise gündemlerinde yok. Bunlardaki insan sevgisi değil Allah düşmanlığıdır.

İyi insanlar kâinatın tek sahibi varken sadece O’na ibadet eder ve ibadette O’na kimseyi ortak koşmazlar. Allah’tan başkasına ibadet edenler veya Allah’a ibadetten kaçınanlar iyi insan olmakla kendilerini kandırmaya çalışsalar da Allah Azze ve Celle katında kötü insan sayılmaktadırlar.

Allah’a kulluk yapan insanlar tabiatıyla her meselede Allah’a itaat edilmesini isterler. Namazda Allah’a secde edenler elbette namaz dışında da Allah’a itaat edilmesi gerektiğini savunur ve başkalarına itaati reddederler. Eğer insanlar Allah’a ibadeti yani itaati öğrenirlerse o zaman sahte ilahlara, insanları kendilerine kul yapmak isteyenlere itaat etmeyeceklerdir. Bundan dolayı sahte ilahlar, ibadet konusunu ve ibadetin sadece Allah’a yapılacağını unutturmaya çalışırlar ve dini bir kültür gibi anlatırlar. Okullarda çocuklarımızın gördüğü dinle ilgili dersin adına ‘din dersi’ bile demiyorlar, “din kültürü ve ahlak bilgisi” diyorlar. Hâlbuki din, bir kültür değildir. Din vahiydir, Allah’tan gelen kelamdır, Allah’ın hükümleridir. Ahlak esasları da bilgi değil Allah’ın emirleridir ve onlara uymak zorunludur. Dini kültür seviyesine, ahlakı da bilgi seviyesine indirmek, böylece yaşanmayan bir bilgiye dönüştürmek istiyorlar. O yüzden de din dersinin adına “din kültürü ve ahlak bilgisi” diyorlar. Dini insanların gözünden düşürmek ve basitleştirmek istiyorlar.

Allah Azze ve Celle kitabında üç yüze yakın yerde kulluktan ve ibadetten bahseder. Çünkü Allah katında en mühim mesele insanların sadece Allah’a kulluk yapması ve sadece O’na itaat etmesidir. Kur’an-ı Kerim bazen “abd” (kulluk, kölelik) kelimesiyle bazen “ubudiyyet” (kulluk yapmak) kelimesiyle kulluk üzerinde durmaktadır. Kur’an-ı Kerim başka hangi mesele üzerinde bu kadar durmuştur? Allah’ın kitabında önem verdiği meselelere elbette bizler de önem vermek zorundayız.

İnsanın Kulluğa İhtiyacı

Kur’an-ı Kerim: “İnsanları ve cinleri sadece Bana ibadet etsinler diye yarattım”3 buyuruyor. Allah’ın elbette ki insanların ve cinlerin ibadetine ihtiyacı yoktur. Kur’an-ı Kerim: “Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ı tesbih eder”4 buyurmaktadır. Bir ağacın bir yaprağında milyarlarca hücre var, vücudumuzda trilyonlarca hücre var, biz istesek de istemesek de hepsi Allah’ı tesbih ediyor. Allah Azze ve Celle’nin, göklerde ve yerde yarattığı bütün varlıklar, katrilyonlarca yıldızlar, katrilyonlarca gezegenler, katrilyonlarca uydular ve bunlardaki varlıklar, küçüğünden büyüğüne her bir varlıktaki hücrelerin hepsi kendisini zikrettiği halde neden insandan ibadet etmesini istiyor? Allah’ın elbette ki insanın ibadetine ihtiyacı yoktur ancak bizim O’na ibadet etmeye ihtiyacımız vardır. Allah’ın istediği kâmil insan modelinin meydana gelebilmesi de buna bağlıdır. Böyle bir insanın meydana gelmesi ibadetsiz mümkün değildir.

Allah Azze ve Celle insanın her ihtiyacını düşünmüştür. Mesela kulağımızın güzel sese ihtiyacı olduğu için güzel sesli varlıklar yaratmıştır. Gözlerimizin güzel görmeye ihtiyacı olduğu için güzel varlıklar yaratmıştır. Damağımızın güzel şeyler tatmaya ihtiyacı olduğu için lezzetli şeyler yaratmıştır. Allah, insan vücudunun ihtiyacı olan vitaminleri yiyeceklerin içine yerleştirmiş ve insan onları yediği zaman vücudunun ihtiyaçları karşılanmaktadır. Tüm ihtiyaçlarımızı düşünen Allah’ın, en önemli ihtiyacımız olan insan nefsinin arınması ve kamilleşmesi, Allah’a yaklaşması, meleklerden üstün bir varlığa dönüşmesi, psikolojimizin rahatlaması, kalplerimizin mutmainliğe ulaşması, cehennemden kurtulup cenneti kazanması gibi ihtiyaçları düşünmemesi düşünülemez. Dolayısıyla Allah, ibadetleri bu maksatla emretmiştir. Her bir ibadet insanın bir yönünü tamamlar. Her bir ibadet insanın bir yönünü geliştirir. Namaz insana bazı şeyler kazandırır, oruç başka bazı şeyler kazandırır, zekât, hac, cihad başka şeyler kazandırır. Böylece insan kâmil bir varlığa dönüşür.

Allah Azze ve Celle kolaylıkla kâmil bir varlığa dönüşmesi için insanı İslam fıtratı üzere yarattı. Peygamberimiz: “Her doğan İslam fıtratı üzere doğar”5 buyuruyor. Allah Azze ve Celle İslam’ı hem insan fıtratına yerleştirdi hem de gönderdiği din ile insanı eğitti. Çünkü Allah Rab'tir ve Rab, terbiye eden demektir. Sonsuz ilmi ile terbiye etmeyi herkesten iyi bilen Allah Azze ve Celle, eğitimi bazı şeyleri farz kılarak bazı şeyleri de haram kılarak gerçekleştirmektedir.

İbadeti terk ettiğimiz takdirde insanın günahlardan, şirkten ve bunalımlardan kurtulması mümkün olmamaktadır. İnsan, Allah’a ibadeti terk ettiğinde nefsine veya şeytana ya da insanlara itaat etmektedir. Dolayısıyla sadece Allah’a ibadet etmeyenler birçok şeye ibadet etmek zorunda kalmaktadırlar. İnsanın birçok efendisinin olması mı daha zordur, bir tane efendisinin olması mı daha zordur? Elbette ki birçok efendiden talimat alanların işi daha zordur. Sadece Allah’a ibadet edenler, sadece O’ndan talimat alanlar, sadece O’nu razı etmek isteyenler başka varlıklara ibadetten, nefislerine ve şeytana ibadetten kurtulmaktadırlar.

Kulluğun Kısımları

Kulluk; menfi kulluk, müspet kulluk ve fıtri kulluk olmak üzere üç kısma ayrılabilir. Kullara kulluk menfi kulluktur, insanın şerefini düşürür. Allah Azze ve Celle’nin bizden istediği kulluk ise müspet kulluktur. Yani yaratana, rızık verene ve sonsuz ilim sahibine kulluk etmek, O’na tapınmak ve O’nun dediği gibi yaşamayı kabul etmektir. Bu kulluk insanın şerefini düşürmez aksine insanı yüceltir. Fıtri kulluk ise isteğe bağlı olmayan kulluktur. Vücudumuzun biz istesek de istemesek de Allah’a kulluk yapması gibi... Fıtri kulluk zaten herkeste mevcut olan kulluktur ve bu, insanın iradesi dışında gerçekleşmektedir. Bir kâfirin de vücudunun bütün hücreleri Allah’a kulluk yapmaktadır. Ama bu kulluk yeterli değildir. İnsandan istenilen kendi iradesiyle O’na kulluk yapmasıdır. İşte bu, müspet olan kulluktur ve insanı yükselten de budur.

Allah’a Kulluk Yapmak İstemeyenler

Allah’a kulluk yapmak istemeyenler bilsinler ki şeytan bile Allah’a secde ediyordu. Bu durumda Allah’a bile secde etmeyenler şeytandan da daha kötü bir durumdadırlar diyebiliriz. Şeytanın bile yaptığı kulluğu yapmak istemiyorlar demektir. Hatta şeytan ahireti de kabul ediyordu. Kur’an’da şeytanın cennetten kovulunca şöyle dediği buyurulur: “O da: ‘(İnsanların) dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele)’ dedi.”6 Şeytan bile ahireti kabul ettiği halde ahirete iman etmeyen insanlar şeytandan bile daha kötü durumdadırlar. Şeytan, sadece Âdem’e secde etmek istememişti. Demek ki şeytanın Allah’a itaati, tam ve mutlak bir itaat değildi. Allah’a bazı meselelerde itaat ediyor bazı meselelerde ise itaat etmek istemiyordu. Oysa olması gereken Allah’a her meselede kayıtsız-şartsız yani mutlak itaat ile itaat etmektir.

Allah’a kulluk yapmayan, suçluluk psikolojisinden kurtulabilmek ve rahatlayabilmek için ahireti inkâr etmek zorunda kalabilir ve küfre düşebilir. Ahireti inkâr edenler ise bu dünyanın boşuna yaratıldığını iddia etmiş olmaktadırlar. Bir çay kaşığını bile yapanlara: “Bu çay kaşığını neden yaptın?” diye sorulsa, “Çayı karıştırmanız için yaptım” der. Bir çay kaşığı bile laf olsun diye yapılmazken, koskoca kâinatın, bu kadar mahlûkatın, bu kadar büyük bir tesisin boşuna yaratılmış olması mümkün müdür? Nasıl ki bu mümkün değilse aynı şekilde Allah Azze ve Celle’nin de varlıkları boşuna yaratması ve onları başıboş bırakması mümkün değildir. Hepsinin bir yaratılış gayesi vardır ve bu gaye Kur’an’da şöyle ifade edilir: “Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.”7 Burada kastedilen sadece namaz ve oruç gibi şekilsel ibadetler değil, bütün bir hayattır. Çünkü ‘ibadet’ ve ‘kulluk’ kavramı bütün bir hayatı içine alır. Günün belli bir saatini değil, 24 saati kapsar. Dolayısıyla bir Müslüman 24 saat ibadet halinde olmalıdır. Bunun gerçekleşmesi ise her alanda Allah’ın kanunlarına ve kurallarına göre yaşamakla mümkündür. Çalışmanın ibadet sayılması da bu yüzdendir. Yani Allah’ın kanunlarını, helal ve haramlarını dikkate alarak çalışan Allah’a itaat etmiş olduğu için çalışması ibadet sayılmaktadır.

Kulluk Allah’a Yaklaşmanın Yoludur

Kulluk, Allah Azze ve Celle’nin kendisine ulaşmak isteyen insana yol göstermesidir. Allah-u Teâlâ insana böyle bir imkân vermeseydi ve insanı bu nimetten mahrum bırakmış olsaydı belki o zaman insan “Ya Rabbi! Sana yaklaşmak istedik ama nasıl yaklaşacağımızı bilemedik. Neden bize böyle bir imkânı bahşetmedin?” diyebilirdi. Bundan dolayı Allah Azze ve Celle tarih boyunca insanlara kul olduklarını hatırlatmak ve Allah’a nasıl yaklaşacaklarını göstermek için yeryüzüne birçok kez müdahale etmiş ve peygamberler göndermiştir.

Kulluğunu Unutanlar

Gönderilen peygamberler kavimlerine yalnızca Allah’a kul olduklarını hatırlattılar ama insanlar kısa bir süre sonra tekrar kulluklarını unutarak azgınlaştılar. Hatta bazen peygamberler daha hayattayken bile kavimleri onlarla mücadele etmeye başladılar. Kur’an: “Hani Rabbin, meleklere: 'Muhakkak ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim' demişti”8 buyuruyor. İnsan, ayette buyrulduğu gibi Allah’ın halifesi olduğu için çok kıymetli bir varlıktır. Ama insanoğlu bunu yeterli görmüyor ve adeta ilah ve Rab olmaya kalkışıyor. Bunu açıkça kelimelerle ifade etmeseler bile bu arzularını fiilleriyle gösteriyorlar. Bu sahte ilahlar Allah’ın dünyasında istedikleri gibi yaşayabileceklerine inanmak istiyorlar. Güç ve kuvvet ellerine geçince, mevki-makam sahibi olunca “benim dediğim olur” demeye başlıyorlar. Hâlbuki insan sadece halifedir yani Allah’ın vekilidir. Vekil, kendisine vekâlet verenin dediği gibi davranmak zorundadır. Allah’ın vekili olması gereken insan, kendi bildiği gibi davranmaya kalkarsa o zaman vekil gibi davranmış olmaz, müvekkil gibi davranmış olur. Sanki özgürmüş ve istediği gibi davranma hakkına sahipmiş gibi. Hâlbuki bu hak, yalnızca Allah’a aittir. Kur’an-ı Kerim: “…O dileğini yapar”9 ve “Muhakkak ki Allah dilediği gibi hükmeder”10 buyurmaktadır.

İnsanın bu şekilde davranmasının ve haddini aşmasının bir sebebi insana verilen ilimdir. Kur’an-ı Kerim: “Allah Âdem’e bütün isimleri öğretti”11 buyuruyor. Allah insana ilim verince, insan kendisine o ilmi verenin Allah olduğunu unutmakta ve kendini bir şey zannetmeye başlamaktadır. Güç ve kuvvet sahibi veya ilim sahibi olanlarda ya da maddi açıdan zenginleşenlerde kulluğunu unutma ve ilahlaşma hastalığı görülebiliyor ve bunlar zamanla firavunlaşıyorlar. Benim dediğim olacak demeye başlıyorlar. Bir kısım insanlar da o firavunlara kulluk yapmayı kabul ediyor ve insanlık şerefini kaybediyorlar.

Konuya devam etmek temennisiyle… Allah’a emanet olun.

  1. Zariyat, 56
  2. A’raf, 20
  3. Zariyat, 56
  4. Hadid, 1
  5. Buhari, Cenâiz, 92
  6. A’raf, 14
  7. Zariyat, 56
  8. Bakara, 30
  9. İbrahim, 27
  10. Maide, 1
  11. Bakara, 31