Başyazı

Kelime-i Tevhidin Mahiyeti-3

Paylaş:

 

Kıymetli okurlarımız, Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin, “Kelime-i Tevhid’in Mahiyeti” başlıklı konferansından hazırladığımız başyazı serisinin son kısmını istifadenize sunuyoruz. Hayırlı okumalar…

Hamd, Tevhid ile kullarını İslam Medeniyetine ulaştıran Allah’a; salât-u selam, “La İlahe İllallah” sancağını hâkim kılarak ümmetine örnek olan Allah’ın Rasulü’ne; selam Tevhide davet ederek Tevhidin yeniden gündeme gelmesine vesile olan tüm kardeşlerime olsun.

Allah Azze ve Celle insanı tanıdığı gibi geleceği de bilmektedir. Bundan dolayı koymuş olduğu kanunlar geleceğe uygundur. İnsanların koyduğu kanunlar ise bugüne bile uygun değildir. Çünkü onlar insanı tanımamaktadırlar. İnsanlar, Avrupa ve Amerika’nın koyduğu esaslara güvendiler, “Rabbim” dedikleri Allah’a güvenmediler; kanunlarını Allah’tan değil Avrupa’dan aldılar. Lafa geldiğinde de ‘Müslümanız’ dediler. Allah Azze ve Celle en iyi bilendir; hak sahibi O’dur, insanlarla eşit değildir, geleceği bilendir, insanı en iyi tanıyandır, insanlardan hiçbir menfaati olmayandır. O halde O’nun dediği olmalıdır.

Tevhid’in içeriğini hem ayet ve hadis hem de aklî delillerle bilirseniz hiç kimse sizi aldatamaz. Bunları bildiğiniz zaman Allah’ın sadece yaratıcı ve rızık verici olmadığını aynı zamanda kanun koyucu olarak da tek olduğunu anlarsınız. Dolayısıyla birtakım güçlere hizmet eden bugünün Pavlosları, Belamları, dine karşı sahte bir din meydana getirenler ne söylerse söylesin onlara inanmazsınız. Allah’ın hüküm koyduğunu Kur’an’dan okuduysanız, Kur’an’ın kıyamete kadar geçerli olduğunu biliyorsanız o sahte profesörler sizi aldatamayacaktır. Aksi halde onlar: “Bu işin profesörü biziz, siz ise halksınız. Ne bilirsiniz? Dini bilen biziz. Dinin davası yoktur ve kanunları değiştirilebilir. Dolayısıyla o kanunlar o zaman içindir. Allah bize bu çağda hükümler koymamıza müsaade ediyor” dedikleri zaman inanırsınız.

İNSANLAR NE ZAMAN HÜKÜM KOYABİLİR?

Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Muaz bin Cebel’i Yemen’e vali tayin etti ve: “Ey Muaz! Yemen’e vali oldun. Oraya vardığında ne ile hükmedeceksin?’ Muaz Radıyallahu Anh dedi ki: ‘Allah’ın kitabına göre Ya Rasulallah.’ Efendimiz dedi ki: ‘Kur’an’da bulamazsan ne ile hükmedeceksin?’ (Demek ki bazı konuları Kur’an’da bulamayabiliriz.) Hz. Muaz dedi ki: ‘O zaman senin sünnetine göre Ya Rasulallah.’ Efendimiz dedi ki: ‘Ya benim sünnetimde de bulamazsan nasıl hüküm vereceksin?’ Hz. Muaz dedi ki: ‘O zaman senden öğrendiklerime göre Kur’an’a ve sünnete aykırı olmamak şartıyla içtihat ederim. Kendi görüşüme göre hüküm veririm.”1 Efendimiz Muaz bin Cebel’in bu cevabını beğendi. İnsanlar ne zaman hüküm koyabilir ve bu koydukları hüküm ne zaman caiz olabilir? Bu hadisten anlıyoruz ki: Kur’an ve sünnete aykırı olmamak şartıyla insanlar kendi görüşlerini ortaya koyabilirler.

MEDENİYETLER ÇATIŞMASININ NEDENLERİ

Allah’ın dediği olursa dede ile torun, baba ile oğul arasında yani nesiller arasında bir çatışma meydana gelmez. Çünkü insanlar yanlış kanunlarla yanlış insanî ve ahlâkî değerler ortaya koymaktadır. Dolayısıyla her nesil farklı kanunlarla, farklı eğitim modelleriyle, farklı insanî ve ahlâkî değerlerle yetiştirilmektedir. Sonuç olarak nesiller birbirinden farklı olmakta ve nesiller çatışması meydana gelmektedir. Nesillere Allah’ın kitabında öğrettiği değerler öğretilip Kur’an ve sünnete göre eğitim verilseydi ve nesiller bunlara göre idare edilseydi, tüm nesiller aynı kanunları öğrenecek, aynı kanunlara göre terbiye edilecekti. Böylelikle nesiller arası çatışma olmayacak; çocuk babasını, baba da çocuğunu kınamayacaktı. Yeryüzünde bir tane kanun koyucu olsaydı, sadece Allah’ın hükümlerine teslim olunsaydı Kelime-i Tevhide uyulsaydı ve O’ndan başka ilah kabul edilmeseydi medeniyetler çatışması da olmayacaktı.

Sanayi toplumuna ayrı, tarım toplumuna ayrı birtakım insanî ve ahlâkî değerler belirlerseniz elbette toplumlar arası-medeniyetler arası çatışma olur. Sanayi toplumlarının, ahlaka uygun gördüğünü tarım toplumları ahlaka aykırı görür; sanayi toplumlarının çirkin gördüğünü tarım toplumları güzel görürse toplumlar arası çatışma elbette kaçınılmaz olacaktır. Eğer dünyada savaş değil barış isteniyorsa medeniyetlerin tek medeniyete indirilmesi gerekmektedir. Yeryüzünde birden fazla medeniyet var oldukça medeniyetler çatışması kaçınılmazdır. Çünkü medeniyetler birbirlerini reddeder. O halde tek medeniyet olmalıdır.

‘La İlahe İllallah’ anlaşılırsa; kanunlar, insanî ve ahlâkî değerler yalnızca Allah’tan alınırsa, tüm dünyada tek medeniyet meydana gelirse medeniyetler çatışması olmaz ve yeryüzünde barış sağlanabilir.

TEVHİDİN İNSANA KAZANDIRDIKLARI

 • Tevhid kalplere yerleştiğinde kalplerde korku olmayacaktır. Çünkü korkunun sebebi Tevhidin anlaşılmamasıdır. Allah’tan başka ilahın olmadığını anladığınız zaman kimseden korkmazsınız. Çünkü Tevhid diyor ki: “O’ndan başka ilah yoktur, sadece O’nun dediği olur.” “Öldüren de yaratan da Allah’tır.” O, müsaade etmedikçe size hiç kimse bir şey yapamaz. Ecel bir tane, iki tane değil! İki ilah yok ki iki tane ecelimiz olsun. Vakti saati gelmeden hiç kimse o ecele erişemez; vakti saati gelmeden hiç kimse sizi öldüremez. Dolayısıyla bu inanç sayesinde kimseden korkmamayı başarabilirsiniz. İşte bu anlayış Müslümanı cesurlaştırır.

• Tevhid, insanı cömert yapar çünkü Tevhid diyor ki: “Allah’tan başka ilah yoktur.” Dolayısıyla Allah bir kişinin rızkını ne kadar tayin ettiyse o kişinin rızkı o kadardır. Cömert de olsan cimri de olsan aynı miktarda yiyecek ve içeceksin. Sonra bu dünyadan göçüp gideceksin. Tevhid bize bunu da öğretiyor.

Kelime-i Tevhid, insanı haset, kibir gibi birtakım kalbi hastalıklardan da kurtarır.

• Tevhid, insanı kibirden nasıl kurtarır? Kelime-i Tevhid diyor ki: “Allah’tan başka ilah yoktur. Sen sadece Allah’ın bir kulusun.” “Allah, insanı alaktan yarattı.”2 Alakı sperm ile yumurtadan, sperm ile yumurtayı da topraktan çıkan ürünlerden yarattı. İnsan topraktandır dolayısıyla hiç kimsenin şımarmasına gerek yoktur. Tevhid, insana kulluğunu öğretir, haddini bilmesini sağlar; kendini ilahlaştırmasına engel olur. Tevhidi anlamış olanlar, kendilerinin kul olduğunun farkına varırlar. Dolayısıyla Tevhid, insanın yeryüzünde güç ve kuvvet sahibi olduğunda “Benim dediğim olacak” demesini engeller.

• İnsan Tevhid sayesinde, ne kadar mal-mülk, mevki-makam sahibi olursa olsun Allah’ı ve kulluğunu unutmaz. Kur’an-ı Kerim’de: “Kendileri Allah’ı unutmuş, böylece O da onlara kendi nefislerini unutturmuş olanlar gibi olmayın…”3 buyruluyor. Siz eğer Allah’ı ve spermden yaratıldığınızı unutursanız Allah da size sizi unutturur. Kul olduğunuzu, çamurdan yaratıldığınızı unutursunuz. Kendinizi bir şey zannedersiniz. Halbuki Tevhid, insana kulluğunu hatırlatır.

• Tevhid inancı olmazsa insan Firavun olur, Nemrut olur, Karun olur; mevki makam sahibi olduğu zaman Firavunlaşır, zengin olduğu zaman Karunlaşır ve “Benim dediğim olacak” der. Bu durum insanın Firavunlaşmasıdır. Başına Firavun ya da kral tacını giymesine gerek yoktur. Mevki, makam sahibi olunca, “Benim dediğim olur” demek diktatör kesilmektir. Bu da insanın Tevhidi unutmasından kaynaklanır. İnsan Tevhidi unutmazsa ne kadar güçlü ya da zengin olursa olsun kendisinin kul olduğunu unutmaz, kullara kulluk yapmaz, izzetini ve şerefini kaybetmez. İnsan Tevhidi unuttuğu zaman iki şeyden birini yapar: Kendisi güçlü ve kuvvetliyse, mevki-makam sahibiyse, zenginse: Firavun kesilir, Karun olur, Nemrutlaşır; fakirse yine Kelime-i Tevhidi unuttuğu için zenginlere, mevki-makam sahiplerine kulluk yapar, Firavun ve Nemrutlara kul olur. Firavunlaşanlar da Firavunlara kulluk yapanlar da Tevhidi unuttukları için bu yanlışları yapar. Tevhid, insanın Firavunlaşmasını ve Firavunlara kulluk yapmasını engeller.

• Tevhid, insanı hasetten kurtarır. Haset nedendir? İnsan birinin ilmini, malını-mülkünü, güzelliğini, makamını neden haset eder? Çünkü o kişiye makamı, zenginliği, güzelliği ya da zekayı verenin Allah olduğunu unutur. Kelime-i Tevhidi unutmasaydı ona haset etmeyecekti. Allah’tan başka ilahın olmadığını unutmasaydı “Ona bu güzelliği, bu malı-mülkü, bu ilmi, bu zekayı, bu makamı veren Allah’tır” derdi ve haset etmezdi. Ona bu güzellikleri verenin Allah olduğunu anlar ve böylelikle hasetten kurtulabilir. Dolayısıyla Tevhid inancı insanı bütün kalbi hastalıklardan korumakta veya kurtarmaktadır.

• Tevhid inancı Allah’tan başkasına kulluk yapmaya engel olur ve insanın şerefini muhafaza eder. Allah’tan başkasından yardım istemeye engel olur, Allah’tan başkasına dua etmeye engel olur. Her gün 5 vakit namazda okunan Fatiha Suresi’nde: “Yalnız Sana ibadet edeceğiz ve yalnız Senden yardım dileyeceğiz”4 şeklinde dua ederiz. Yardım dilemek ibadettir. Gaybdan ya da mezardakilerden yardım dileyenler, Kelime-i Tevhidi anlamamışlardır. Anlamış olsaydılar sadece Allah’tan yardım dilenmesi gerektiğini bilirlerdi. Çünkü Kelime-i Tevhid başkalarından yardım istemeye izin vermez.

Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyuruyor ki: “Dua etmek ibadet etmektir.”5 Birine “Ey falan! Şu ihtiyacımı karşıla” şeklinde dua ediyorsunuz. Mesela: “Ey Abdülkadir Geylani! Şu ihtiyacımı gör. Ey falan salih zat! Ey falan Peygamber! Şu ihtiyacımı gör…” demek Allah’ın dışında başka birinden istemektir ve bu Tevhide aykırıdır. Kelime-i Tevhid bunu reddeder. Mezardakilerden yardım isteyenler, nazar boncukları takanlar, muska taşıyanlar Allah’tan yardım istemeyip başka şeylerden yardım beklemektedirler. Tevhid inancı bunları reddeder. Başkaları adına adakta bulunmak ya da kurban kesmek, bütün bunlar Tevhid inancına aykırıdır.

ŞİRK NEDİR?                                                                   

Allah Azze ve Celle doğrudan doğruya kendisine dua edilmesine izin vermedi mi? “Doğrudan bana dua edemezsiniz” mi dedi? Neden insanlar Allah’tan başkalarını aracı kılıyorlar? Neden Allah’tan başkalarından yardım istiyorlar? Mekke’nin müşrikleri de böyleydi. Onların putlara tapması putları yaratıcı olarak gördüklerinden değildi. Hiçbir müşrik putunu kendini ya da tabiatı yaratan olarak görmüyordu. Onlar putları Allah’a yaklaşmak için aracı olarak görüyorlardı, Kur’an buna “şirk” demektedir. Kur’an-ı Kerim: “Onları Allah’a ortak koştular” buyuruyor. Nasıl Allah’a ortak koştular, nasıl müşrik oldular, nasıl şirke düştüler? Onları Allah’a denk mi gördüler? Hayır! Onları yaratıcı mı gördüler? Hayır! Onları rızıklarını veren olarak mı gördüler? Hayır! Onları yaratan ve öldüren olarak mı gördüler? Hayır! Peki onları ne olarak gördüler? Mekke’nin müşrikleri diyorlardı ki: “Biz onlara sadece bizi Allah’a daha fazla yaklaştırsın diye ibadet ediyoruz.”6 Demek ki müşriklerin putlara bakışı böyleydi.

Müşrikler, Allah’a daha fazla yaklaşmak için putlara dua ediyorlardı. “Biz onlara dua ederiz, onlar da bizim duamızı Allah’a bildirir” diyorlardı. Kur’an ve İslam bunu reddetti. Allah onlardan uzak mı ki aracılar kılıyorlar? Kur’an-ı Kerim buyuruyor ki: “Kullarım beni sana sorarlarsa de ki: Ben onlara yakınım bana dua ettiği zaman dua edenin duasına icabet ederim. O halde bana icabet etsinler, dua etsinler ve bana iman etsinler. Belki böylece adam olurlar, reşit olurlar, olgunlaşırlar ve şirkten kurtulmuş olurlar.”7 Allah Azze ve Celle, aracı kılmayın buyuruyor. Çünkü Allah ile aranıza aracılar koymak Kelime-i Tevhide aykırıdır. Hem “La İlahe İllallah: Ondan başka ilah yok. Ondan başka ibadet edilecek yok” diyeceksin hem de senin duanı Allah’a bildirsinler diye başkalarına dua edeceksin. Sana doğrudan doğruya Allah’tan isteme hakkı verilmedi mi? Allah Azze ve Celle: “Kullarım sana benden sorarlarsa de ki: Ben onlara yakınım. Bana dua ederlerse icabet ederim. O halde bana dua etsinler” buyuruyor. Neden insanları ya da kabirdekileri aracı kılalım?  Bu, Tevhide aykırıdır.

Kur’an-ı Kerim başka bir ayette ise: “Biz insana şu iki şah damarından daha yakınız.”8 buyuruyor. Dolayısıyla başka şeyleri aracı kılmanıza gerek yoktur. Bu, Kelime-i Tevhide aykırıdır çünkü kime dua ediyorsanız, kimden istiyorsanız ona ibadet ediyorsunuz sayılmaktadır. Fatiha’da da her gün, “Ya Rabbi! Yalnız sana ibadet edeceğiz” diyoruz. Peygamberimiz, “Dua ibadettir” diyor. O halde yalnız Allah’a dua edeceğiz. Kelime-i Tevhidin bir manası da budur.

Kıymetli kardeşlerim, Allah Azze ve Celle Tevhid inancını göndermekle bizi kullara kulluktan, nefsimize kulluktan, kalbi hastalıklardan, şirkten kurtardı. Allah Azze ve Celle Tevhid ile insana şeref ve izzet kazandırdı. İnsanlar her seferinde Tevhid inancını terk ettiler. Allah Azze ve Celle gönderdiği peygamberlerle insanları şirkten kurtardı. Şimdi aynı şekilde tarih tekerrür ediyor. Geçmişte hangi şirk çeşitleri varsa bugün de aynısı mevcut. Bugün de insanlar insanlara ve nefislerine kulluk yapıyorlar. Allah’ın kanunlarını terk ediyor; Allah’a değil insanlara güveniyorlar. Kanunlarını insanlardan alıyorlar, insanlara verdikleri yetkiyi Allah’a vermiyorlar. Kur’an-ı Kerim, Nuh Suresi’nde buyuruyor: “Size ne oluyor da insanlar için uygun gördüğünüz o azameti, o şerefi, o yüceliği, o itaati Allah’a uygun görmüyorsunuz?”9 Size ne oluyor da Allah’ın kanunlarını almıyorsunuz da insanlarınkini alıyorsunuz? Siz insanlar için uygun gördüğünüzü Allah için uygun görmüyor musunuz? Neden o vakarı, o azameti, o şanı şerefi, o itaat edilme durumunu Allah’a uygun görmüyorsunuz? Neden kullara kulluk yapıyorsunuz, Allah’a itaat etmiyorsunuz?

KUR’AN’IN ANA KONUSU TEVHİDDİR!

Allah Azze ve Celle’nin kitabında hangi sayfayı açsanız Tevhid inancını görürsünüz. Kur’an-ı Kerim başka meseleleri anlatsa da meseleyi getirir Tevhide bağlar. Namazı, zekâtı, Allah’ın üzerimizdeki haklarını, verdiği nimetleri anlatır sonra yine meseleyi Tevhide bağlar. Kur’an-ı Kerim neden Tevhidi bu kadar sık anlatıyor? Çünkü insanlar genellikle Tevhid inancını unutuyorlar. Geçmiş ümmetler de Tevhidi unuttukları için şirke düştüler. Kur’an-ı Kerim, unutmayalım diye Tevhidi bir yerde anlatıp sonra terk etmez. “Ya Rabbi! O kısmı okumamışım…” demeyelim diye Kur’an’ın her sayfasında Tevhidle ilgili bir ayet bulursunuz.

TEVHİDE DAVET

 Tevhidi anlatmayanlar bunun hesabını mutlaka Allah’a verecekler. Namazı, abdesti, ahlakı anlatıp da Allah’ın hükümranlık hakkını, kanun koyuculuğunu anlatmıyorlarsa hesabını Allah’a verirler. Tevhid, Müslümanların elinde bir atom bombasıdır. Tevhid inancı kendisinin doğruluğunu ispat eder. Tevhid inancını ispatlamanız kolaydır çünkü akla ve vicdana uygundur. Müslümanlar Tevhid inancını değerlendirmiyorlar, anlatmıyorlar. Anlatsalardı şirki kökünden kurutabilirlerdi.

İnsanlara Tevhidi hatırlatın. “Allah mı daha iyi bilir, insanlar mı? Hakimiyet Allah’ın hakkı mıdır, insanların hakkı mıdır?” diye sorduğunuzda ne diyecekler? “Allah” diyecekler. “Allah’tan iyi bilen yoktur, Allah’tan daha fazla hak sahibi olan yoktur” diyecekler. İşte Müslümanlar bunu değerlendirmiyor. Bütün cemaatler, hocalar, İslam davetçileri insanları Tevhide davet etmeli. O zaman Tevhidin kabullenildiğini göreceksiniz ve herkesin “Evet doğru söylüyorsunuz. Dünya Allah’ındır. Allah’ın dünyasında Allah’ın dediği olmalı. En iyi bilen Allah, O’nun dediği olmalı” dediklerini göreceksiniz. Elimizde atom bombası gibi bir silahımız var ama bunu kullanmıyorlar, bu cesareti göstermiyorlar. İmanın ne olduğunu anlatmıyorlar ve insanların imanlarını tehlikeye atıyorlar.

GÜN TEVHİDİN GÜNÜDÜR

Bugün Tevhidin konuşulacağı gündür. Allah’ın yaratıcılığının konuşulmasının bir gereği yoktur, onu herkes bilmektedir. Ama Allah’tan başka ilahın olmadığı gerçeği insanlara öğretilmemiş ve bu gerçek unutulmuştur. Dolayısıyla bugün bütün Müslümanların bunun üzerinde durması vaciptir.

Namazı, ahlakı anlatıyorlar fakat “Tevhidi anlatın” dediğinizde, “Onun daha zamanı gelmedi” diyorlar. Halbuki Tevhid, peygamberlerin anlattığı ilk meseledir. Peygamberler zayıfken, yanlarında kimse yokken, tek başlarınayken bile ilk olarak Tevhidi anlattılar. Tevhid, Peygamberlerin güçlendikten sonra anlattıkları bir mesele değildir. Namaz zordur, abdest zordur, ahlak zordur. Tevhidi anlatmayanlar aslında zoru anlatıyorlar. Namaz kılmayan bir insan için namaz kılmak zor gelir. Bir insan için ahlakını değiştirmek zordur ama Tevhid inancını kabul etmesi kolaydır. Hocalar Tevhidi anlatsalar, “Allah mı daha iyi bilir, insanlar mı?” deseler, insanlar bunu kabul eder. Çünkü bu sadece bir inançtır. İnancı kabul etmek daha kolaydır. Amelleri anlatıyorlar, dinin temel inancını anlatmıyorlar. Böylece insanların yanlış şekilde iman etmelerini seyrediyorlar. Gerçek Tevhidi ortaya koymuyorlar ve saklamış oluyorlar. Allah’ın ayetlerini, dinin en temelini saklamış oluyorlar. Kur’an-ı Kerim, Tevhidi, insanların bilmesi gereken en temel gerçekleri saklayan böyle kimseler hakkında buyuruyor ki: “Allah lanet eder ve lanet etme yetkisine sahip olanlar da melekler de peygamberler de şehitler de alimler de lanet ederler.”10 Hakikatlerin ortaya konulmasını emrettiği halde “Onun zamanı gelmedi” diyenlere Allah Azze ve Celle lanet etmektedir.

Allah Azze ve Celle, Tevhidi anlamayı ve hayatımıza Tevhid ile yön vermeyi, Allah’ın hükümlerine göre meydana gelmiş bir topluma ve medeniyete ulaşabilmeyi, Tevhid davası uğrunda mücadele edenlerden olmayı nasip eylesin, Allah’ın rahmeti üzerinize olsun. *

*Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin “Kelime-i Tevhid’in Mahiyeti” konulu 2016 yılında Diyarbakır’da gerçekleştirdiği konferansından hazırlanmıştır.

https://tvfurkan.net/2016-diyarbakir-kelime-i-tevhidin-mahiyeti-konferans-bolumu_b3ba609e4.html

 

1. Tabakât, 3:584; Müsned, 5:230; ibn-i Kesîr, Sîre, 4:199.

2. Alak, 2

3. Haşr, 19

4. Fatiha, 5

5. Tirmizî

6. Zümer, 3

7. Bakara, 186

8. Kaf, 16

9. Nuh, 13

10. Bakara, 159