Ahlak

Kur’an’a Göre Müslüman Modeli - 4

Paylaş:

Müslümanın Ahlakî Değerleri

                Allah’ın halifesi olarak mesuliyetinin farkında olan bir müslüman,  İslam’ın öngördüğü yüce şahsiyet sahibi ve Kur’an ahlâkı ile ahlâklanan güzide bir insandır. Çünkü o, misyonunun farkındadır. Allah’ın temsilcisi ve davanın sözcüsü olma görevi kendisini diğer insanlardan farklı kılmakta ve omuzlarına mühim sorumluluklar yüklemektedir.

                Müslümanın en mühim vasfı davetçi olmasıdır. Davet ettiği hakikatlerin, muhatabında ve toplumunda yankı uyandırabilmesi için şahsiyetini oluşturan hususların örnekliği ayrı bir önem arzetmektedir. Müslüman, Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in de ifade ettiği gibi; “Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmedikleri emin kimsedir”1 yani güvenilirdir. Müslümanı tanıyan onun hakkında herhangi bir şüpheye düşmez, çünkü karşısında sözü sadık, kendisi sadık, niyeti sadık,  ahlâkı Kur’an’la süslenmiş örnek biri durmaktadır. Dolayısı ile anlattığı ve tebliğ ettiği dava hususunda herhangi bir tedirginlik hissetmeye gerek yoktur.

                Rabbimizin kendisini tevhidle şereflendirdiği bir Müslüman, İslam’ın belirlediği ahlâkî değerlere sahip olmakla yükümlüdür. Ve şunu asla unutmamak gerekir ki, bahşedilen iman nimetinin yanında İslam ahlâkına da sahip olmak, o kimse için büyük bir lütuftur. Bir gün sahabe Allah Rasulü’ne; “Ey Allah’ın Rasulü! İnsana ihsan edilen şeylerin en hayırlısı hangisidir?” diye sorar. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ise şöyle buyurur: “Güzel ahlâktır.”2 

                Allah Azze ve Celle’nin koyduğu ahlâk kuralları ile şekillenmesi gereken müslüman ahlâkı, Kur’an ve sünnet kaynağından beslenmek zorundadır. Efendimizin kendisini inkar eden düşmanlarını dahi hayran bıraktıran örnek ahlâkı, elbette müslümanın ahlâk yapısında da önemli bir yapı taşıdır. Müslümanın ahlâk yapısında olması gereken önemli hususlar kısaca şöyledir:

  1. A) Doğruluk (Emin Olmak)

                “Doğruluk,” bütün ahlâkî özelliklerin kendisinde toplandığı ve yüksek derecelerin kaynağı olan yüce bir ahlâktır.  Doğruluk ve doğru olmak insanın; inancında, özünde, sözünde, niyetinde, sözleşmelerinde, ticaretinde kısaca bütün fiil ve davranışlarında doğru, dürüst, hakkı gözetir, âdil, ihlaslı ve samimi olma hâlidir. Doğruluk kavramı, Kur’ân ve sünnette ‘sıdk, ihlas, istikâmet ve hak’ kavramları ile ifade edilmiştir.

                Allah Azze ve Celle, Müslümanların doğru olmalarını emrederek onların, taşkınlıklardan ve aşırılıklardan uzak durmalarını istemiştir: “Öyleyse emrolunduğun gibi dosdoğru ol...”3

                Abdullah İbn Mes’ud Radıyallahu Anh’dan gelen bir rivayette Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmaktadır: “Unutmayın ki doğruluk insanı halis iyiliğe götürür, halis iyilik de cennete kılavuzluk eder. Yalancılık da insanı şerre ve fücura götürür. Şer de insanı cehenneme götürür. İnsan yalan söyleye söyleye nihayet Allah katında yalancı olarak yazılır.”4 

                Sadakatin Müslümanlara kazandırdığı bir başka önemli özellik de birbirlerine olan güven ve sevgileridir. Bu sevgi ve güvenin temelinde, Allah yolunda gösterdikleri ‘ciddi çaba’ ve Rabbimize olan sadakat ve bağlılık yer almaktadır. Ahmed b. Hudravayh: “Allah’ın kendisi ile beraber olmasını isteyen, sıdka sarılsın. Çünkü Allah Azze ve Celle, “Sadıklarla beraberdir”5 demiştir.

                Denilmiştir ki; “Sadakatin hakikati, yalandan başka bir şeyin seni kurtaramayacağını sandığın bir yerde, doğruyu söylemendir.”

                Neden Doğru Olmak Gerekir?      

                Doğru olmanın ve doğruluktan ayrılmamanın gerekliliğini tefsir ve fıkıh alimi Maverdî şöyle açıklamaktadır:

                İnsan şu dört gerekçeden dolayı sürekli doğru olmalı ve doğru kalmalıdır:

  1. Akıl: Her şeyden önce sağlam akıl, insanı güzel olan eylemlere çağırır ve kötü olan eylemlerden de uzaklaştırmak ister. Sıdk da güzel bir ahlâk olduğu için akıl sıdkın gereğine inanır ve insanı ona götürmek ister.
  2. Din: İlâhi din de sıdkın gerekli olduğunu ve yalancılığın tehlike ve zararlarını bildirir. Çünkü din, sağlam aklın sakıncalı gördüğü eylemlere izin vermez. Hatta din, yalancılığın sakıncaları konusunda, aklın gerekli gördüğünün daha ilerisini öngörür. Çünkü din herhangi bir yarar sağlasa veya bir zararı ortadan kaldırsa bile yalanı sakıncalı görür. Akıl da yarar sağlamayan veya zararı engellemeyen şeyi sakıncalı görür.
  3. Kişilik: Sağlam karakterli kişilik de insanı doğruluğa yönlendiricidir ve yalancılığa engeldir. Bu da insanın kötü görülen eylemleri yapmasını engeller.
  4. Doğru tanınma isteği: İnsanlar, bulundukları toplumda ‘doğru kişi’ olarak tanınmak ve bilinmek isterler. Bununla kişi öyle bir konuma gelir ki, hiçbir sözü yadırganmaz ve kendisine yakışmayan şeylerle uğraşmaz.6

                Doğruluk Vasfına Nasıl Sahip Olacağız?

                Rabbimiz Teâlâ bu soruya en güzel şekilde cevap veriyor. Tevbe Suresi’nin 119. ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sadıklarla beraber olun!”

                Ayet-i kerimeden anlaşılacağı üzere Allah’tan gereği gibi korkan, doğru ve samimi insanlardan oluşan bir toplulukla birlikte olmak, zaaf sahibi kişiyi hayra sevk edecek ve zamanla kendisindeki kötü ahlâkları izale etmeye vesile olacaktır. “Kişi arkadaşının dini üzeredir”7 buyuran Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bize dostluk ettiğimiz kimselere dikkat etmemiz gerektiğini bildirmektedir.

                Ahlâkın yozlaştırıldığı ve değer yargılarının tamamen dünyaya endekslendiği bir çağda, mü’mince yaşayan, Kur’an ahlâkı ile teçhiz olunan örnek şahsiyetlerden olmayı Rabbimizden niyaz ediyor, bir sonraki sayımızda konuya devam edebilmek temennisi ile yazımı burada sonlandırıyorum. Allah’a emanet olunuz.

1- Buhari

2- İbn Mace, 9

3- Hûd, 112

4- Buhari

5- Bakara, 153

6- Edebü’d-Dünya ve’d-Din, Maverdi, s. 255.

7- Ebu Davud