Tefsir

“O Gün Kitleler Akın Akın Allah'ın Dinine Girecekler”

Paylaş:

                “De ki: ‘Bu benim yolumdur. Bir basiret üzere Allah'a davet ederim, ben ve bana uyanlar da. Ve Allah'ı tenzih ederim, ben müşriklerden değilim.”1

Bizler, Rabbimiz ve O’nun ışığı sayesinde doğru bir yoldayız. Yolumuzu iyi biliriz. Bu yolda her adımımızı görerek, anlayarak ve bilerek atarız. Ne kösteklenir ne düşer ne de sendeleriz! Bizim için bu yol çok net ve apaydınlıktır. Rabbimizi ilahlığına yaraşmayacak niteliklerden uzak tutarız. Kendimizi O’na ortak koşanlardan ayırır ve: “Ben, Allah’a ortak koşanlardan değilim” deriz. Şirkin açığına da gizlisine de yer yoktur bizde! İşte bizim yolumuz budur! Dileyen gelsin katılsın! Gelip katılmayanlara gelince, arzuları bilir! Onlar katılmasa da biz dosdoğru yolumuzda yürümeye devam ediyoruz!

Allah yolunun davetçisi konumundaki insanlar bu ayrımı mutlaka yapmalıdırlar. Davetçiler kendilerini cahiliye toplumundan ayırmak zorunda oldukları gibi, yöneticilerini de cahiliye toplumunun yöneticilerinden ayırmak zorundadırlar! Aksi taktirde onların cahiliye toplumu arasına karışmaları, cahiliye yönetiminin şemsiyesi altında kalmaları durumunda inanç sistemlerinin tüm gücü, çağrılarının yaratabileceği tüm etki, bu yeni çağrı için söz konusu olabilecek tüm çekicilik korkunç bir erozyona uğrayarak silinip gidecektir.

Bu gerçek sadece müşrikler arasında çağrıda bulunan Peygamberimizin durumuyla sınırlı değildir. Cahiliye, hortladığı ve insanların hayatına egemen olduğu her dönemde ve her durumda geçerlidir. Üstelik yirminci yüzyıl cahiliyesinin temel öğeler ve ayırıcı nitelikler açısından İslam çağrısının tarih boyunca yüz yüze geldiği diğer cahiliye sistemlerinden farklı olduğu da söylenemez! Kimileri cahiliye toplumuna ve cahiliye çevrelerine karışarak, bu tür toplumlara ya da çevrelere yavaşça sızarak sonuçta İslam’a davet noktasında bir şeyler yapabileceklerini sanıyorlar. Bu şekilde düşünenler İslam inancının özünü kavrayamadıkları gibi insanların yüreklerine nasıl girilebileceğinden de habersizdirler! Ateist hareketler bile kendi kimliklerini, düşüncelerini ve yaklaşımlarını bizzat ortaya koymaktadırlar! İslam’ın davetçisi Müslümanlar mı kendi gerçek kimliklerini ortaya koymayacaklar? Müslümanlar mı kendi yollarını, cahiliye yöntemlerinden büsbütün farklı sistemlerini açıkça ortaya koymayacaklar?

“Gönderdiğimiz peygamberler, ümmetlerinden iyice ümit kestiklerinde ve kesinlikle yalancı sayıldıkları sonucuna vardıklarında, kendilerine yardımımız erişiverdi de dilediklerimiz ortak azaptan kurtarıldı, fakat hiç kimse ağır suçlulardan şiddetli azabımızı savamaz.”2

Peygamberlerin yaşamındaki dayanılmazlığı, hüznü ve sıkıntıların dozunu canlı olarak gözlerimizin önüne seren korkunç bir tablodur bu. O peygamberler ki inkârcılıkla, bağnazlıkla, inatçılıkta direnmekle yüz yüze gelmişlerdir. Onlar çağrılarını sürdürürken günler gelip geçmekte ve çağrılarına çok az insan dışında hiç kimse olumlu bir cevap vermemektedir. Yıllar gelip geçmektedir ama batıl hâlâ güçlüdür, batıl yanlıları hâlâ çoğunluktadır. Mü’minler ise sayıca az oldukları gibi güç açısından da hâlâ zayıftırlar. Zor mu zor bir dönemdir bu. Batıl azgınlaşmakta, kudurmakta ve acımasızlaşmaktadır. Peygamberler ise yeryüzünde kendileri için henüz gerçekleşmemiş olan Allah’ın vaadinin bekleyişi içindedirler. Yüreklerinde kuşkular kımıldamaya başlamıştır. Bir yalancı konumuna mı düşecekler? Bu dünya hayatında zafer umma noktasında hiçbir ümit kalmadı mı? Üzüntü, darlık ve sıkıntılar bir insanın asla güç yetiremeyeceği bir noktaya ulaşmadıkça peygamberlerin böylesi bir tutum içine düşmeleri düşlenemez! Peygamberlerde bu denli bir noktaya varan o dehşetengiz korkuyu; ayetin sözünü ettiği türden duyguların satır aralarındaki o gizli korkuyu; peygamberleri bile bu denli sarsabilen o çökertici üzüntüyü; peygamberlerin o andaki psikolojik durumunu ve yaşadığı dayanılmaz acıları düşlemek tüylerimi diken diken etmiştir hep…

Karamsarlığın ve üzüntünün iyiden iyiye çöreklendiği, peygamberlerin bütünüyle dara düştükleri ve tüm enerjilerini son damlasına dek tükettikleri bir andır bu! İşte tam o anda Allah’ın yardımı tümüyle, kesinkes ve belirleyici bir biçimde gelecektir! Davet konusunda Allah’ın yasası budur. Sıkıntılar mutlaka olacaktır, üzüntüler sonucunda ümitlerin yitirildiği anlar mutlaka olacaktır. Çabaların, enerjilerin son damlasına varana dek harcandığı, artık takatin hiç kalmadığı bir noktaya mutlaka gelinecektir. Görünürdeki tüm nedenlerden ümit kesildiği anda Allah’ın yardımı yetişecektir ve kurtuluşu hak edenleri kurtaracaktır. Onlar, artık yalanlayanların başına musallat olan mahvolma tehlikesinden kurtulacaklardır. Zorbaların onlara yönelik baskı ve sindirme girişimlerinden kurtulacaklardır. O ağır suçluları Allah’ın şiddetli azabı yakıp kavuracaktır ve bu şiddetli azap karşısında ellerinden hiçbir şey gelmeyecektir. Bu sayede yerle bir olacaklar ve kökleri kazınacaktır. Hiç kimse, hiçbir yardımcı onları Allah’ın azabına uğramaktan kurtaramayacaktır.

Bu, zaferin öyle son derece ucuz olmaması içindir. Zafer böylesine ucuz olsaydı dava için çalışmak da bir çocuk oyuncağı olurdu. Zafer bu denli ucuz olsaydı mahiyet sıfır ya da çok az olacağı için bir yığın insan dava adamı kesilirdi! Bu davanın sahte dava adamlarından özenle korunması gerekir. Zira onlar bu davanın sıkıntılarını omuzlayamazlar. Bu sebepledir ki onlar dava için çalışma noktasında son derece çıtkırıldım tiplerdir. Biraz çalışıp bu işi göremeyeceğini anladıklarında davayı bir kenara bırakırlar. Dolayısıyla kimin haktan kimin batıldan yana olduğunu ayırt etme noktasında ayetlerde sözü edilen sıkıntılar sözcüğü tam anlamıyla bir mihenk taşıdır. Zira bu sıkıntılara ancak davalarına gerçekten yapışmış, gerçekten samimi insanlar katlanabilirler. O insanlar ki İslam davası için mücadele etmekten her ne olursa olsun geri kalmazlar. Bu dünyada zafere ulaşamayacaklarını bile düşünseler mücadelelerini yılmaksızın sürdürürler!

Allah yolunun davetçisi olmak isteyen bir kimse gücü ve parayı ellerinde bulunduran tağutlarla mutlaka karşı karşıya geleceğini bilmelidir! O tağutlar ki kitleleri dolduruşa getirmeyi, onlara karayı ak, akı da kara göstermeyi çok iyi becerirler. Ancak ama uzun ama kısa süren bir cihadın ardından Allah, İslam davetçileri ile toplumları arasında kendi hükmünü verecektir. İşte o gün kitleler de akın akın Allah’ın dinine gireceklerdir.3

  1. Yusuf, 108
  2. Yusuf, 110
  3. Seyyid Kutup, Fizilal-il Kur’an tefsir kitabından düzenlenerek iktibas edilmiştir.