Röportajlar

Ömer Faruk Gergerlioğlu ile Özel Röportaj-1

Paylaş:

 

Furkan Nesli olarak, Doktor Ömer Faruk Gergerlioğlu ile özel bir röportaj gerçekleştirdik. Gündemdeki mağduriyetleri ve Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin dava sürecini ele aldığımız röportaj serimize bu sayıda Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun doktorluktan insan hakları savunuculuğuna geçiş sürecini konuştuk.

MV. DR. ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU KİMDİR?

•2 Kasım 1965 Isparta’nın Şarkikaraağaç ilçesinde doğdu. Aslen Urfalı. Babası rahmetli veteriner hekim.

•İlk ve orta öğrenimini Bursa’da yaptı. (Bursa İmam Hatip Lisesi Mezunu)

•Ünv. Öğrenimini Osmangazi Eskişehir Tıp Fakültesi’nde tamamladı. (1990)

•MAZLUMDER Genel Başkanlığı görevini yürüttü. (2007-2009)

•Şu an Halkların Demokratik Partisi’nde milletvekilliği yapmaktadır.

FURKAN NESLİ: Sayın Gergerlioğlu sizi toplumun her kesiminden mağdura ve mazluma destek olmaya çalışan bir yazar ve Milletvekili olarak tanıdık. Bize kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

MV. DR. ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU: Mağdur-mazlum, herkesin yardımına koşmaya, Türkiye’deki insan hakları sorunlarının hepsine müdahil olmaya çalıştık. Çözüm süreci sırasında, “Kocaeli Barış Platformu” sözcülüğünü üstlendim. 9 Ekim 2016’daki sosyal medya paylaşımım gerekçe gösterilerek 13 Ekim’de açığa alındım. Ardından sosyal linçe tabi tutulduk. Birçok medeni sosyal haklardan men edilmeye çalışıldık. Hakkımızda idari, adli soruşturmalar başlatıldı. 6 Ocak 2017’de 679. KHK ile görevimizden ihraç edildik. Bu ihracın nedeni; insan hakları savunucusu olmamız, Kürt meselesi konusunda; adil, eşitlikçi yaklaşımlar içinde bulunmamız ve iktidarın politikalarını eleştirmemizdi. Çünkü anti demokratik, hukuk dışı yaklaşımlarını o zamanlar da eleştiriyorduk ve bu, iktidarın hoşuna gitmiyordu. Belli bir dönem işsiz kaldık. Çünkü KHK’lılar vebalı muamelesi görüyordu ve özel sektör de dahil iş bulamıyorlardı. Daha sonra Batman’da özel bir hastanede iş buldum ve orada çalışmaya başladım. Ardından da Halkların Demokratik Partisinden Kocaeli’nden milletvekilliği teklifi geldi. Şimdi de burada görevimize devam ediyoruz. İnsan hakları savunuculuğu açısından önemli cezalandırmalar da yaşamış biri olarak şu anda insan hakları savunuculuğu yapıyoruz. Öyle veya böyle bu ülkede insan hakları savunuculuğu kolay bir hadise değil ama mutlak surette yerine getirilmesi gereken bir hadisedir.

… 2007 yılından beri köşe yazıları yazan bir yazarım. Çeşitli sesli, yerel ve ulusal basın-yayın organlarında sürekli yazdım. Bu arada çeşitli sosyal çalışmalara da devam ediyorum. Sivil toplum çalışmaları, “Mağdurlar İçin Adalet Topluluğu” ve “Hak ve Adalet Platformu” üyesiyim.

OHAL, KHK dönemiyle ilgili yoğun çalışmalar yaptık. Hem sivil toplumda hem de siyaset alanında arkadaşlarımızla iki dev rapor oluşturduk. Hem sosyal medyada hem de partisel çalışmalarda yoğun bir şekilde insan hakları ihlallerinin engellenmesi için gayret ediyoruz. Haftada bir kez en azından canlı yayınla sosyal medyadan kamuoyuna hitap ediyorum. ÖFG TV adlı sosyal medya kanalımızdan tüm medyaya hitap ediyoruz. Haftada bir basın toplantıları yapıyorum. Aktif bir siyasi mücadele yürütmeye çalışıyoruz. Aynı zamanda İnsan Hakları Komisyonu ve Göç ve Uyum Komisyonu alt komisyonu üyesiyim. Buralarda da yoğun bir mücadelemiz var. Genel ekseniyle siyaset öncesi vasfımızı; insan hakları savunuculuğunu da burada sürdürmeye çalışıyoruz. Tabi Türkiye’de bu işin ne kadar zor olduğunu da hepimiz biliyoruz…

FURKAN NESLİ: Doktorluktan insan hakları savunuculuğuna geçişiniz nasıl oldu?

MV. DR. ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU: Tabi biz İslami bir ailede büyüdük. Babam, Büyük Doğu geleneğinden gelme, Necip Fazıl’ın talebesi olan bir insandı. Uzun yıllar Millî Görüş camiasında bulunmuştu. İslami açıdan mücadele vermiş bir insandı. Dini görüşleri yüzünden dışlanmış, ötekileştirilmiş, sürülmüş bir ailenin mensubuyum. Rahmetli babam, çocuklarını İmam Hatip’e yolladı diye çok zulme uğramış bir insandı. Bizleri hep dindar insanlar olarak yetiştirmeye çalıştı. Hakka, hukuka uygun işler yapalım diye yetiştirdi. Sadece dini bir camianın hakkı hukuku değil zulme uğramış herkesin sözcüsü olmamızı isterdi. Biz de bu terbiyeyle büyüdük. İslami açıdan, elimizden geldiği kadarıyla, okuduk, yazdık, teorik olarak düşündük. İslam düşünce tarihi ile ilgili çalışmalarımız oldu. Bunlar da ayrı konular… İslami camianın uğradığı haksızlıklara karşı tepki göstermekle beraber her türlü camianın uğradığı haksızlıklara da tepki gösterdik. İnsan hakları alanında çalışırken Alevilerin, solcuların, azınlıkların da içinde olduğu farklı gruplardan insan yer aldı. Bu insanların yaşadıkları haksızlıklara karşı mücadele ettik ve bu topraklardaki huzurun da böyle sağlanabileceğini düşündük. Tabii İslami anlamdaki insan hakları mücadelesini veren MAZLUMDER’de bulunmamız da bizi geliştirdi. Bir hukukçu değilim ama insan hakları alanında çalışmak bizi bu alanda da geliştirdi. Bir sağlıkçı olarak bu alanda çalıştım. Hem bir doktor olarak insan hayatı bizim için çok önemli. Biliyorsunuz, doktorların işi gücü hayat kurtarmaktır, hastalıkları tedavi etmektir. Biz hep bu açıdan baktık. İnsan hakları anlayışımız da böyle oldu. Yani hem hayat kurtarmaya hem de insan haklarını sahiplenmeye endekslendik ki ben bu işe girdikten sonra da açıkçası benim için çok uygun bir yer olduğunu düşündüm. Çünkü başkasının hakkına hukukuna riayet etmek, özgürlük alanlarının genişletilmesi, başkasını da düşünmek, mağdura-mazluma kimliğini sormamak gerçekten severek yaptığım bir iş oldu.

2003 yılından itibaren insan hakları alanında büyük bir gayretle çalıştım. O dönemde çok şey ürettik. Çok başörtüsü gösterileri yaptık. Bir taraftan doktor olarak mesleğimi icra ediyor bir taraftan da insan hakları alanında çalışıyordum. Tabii bu zamanla tepki ve şimşeklerin üzerimize çekilmesine yol açtı. Çünkü bunlara karşı muhalif, din düşmanı, insan hakları düşmanı olan diktatör bir anlayışın mensupları bizim bu yaptıklarımızdan da hoşlanmıyordu. Gerek derin devlet zamanında gerekse de AK Parti zamanında yaptıklarımızla tepki çekebildik. Çünkü hakka hukuka uygun işler yapmayanların da hedefinde oluyorduk. Ama sadece bir doktor olarak kalmak istemedim açıkçası. Tamam, doktorluk güzel bir meslek ama sosyal hayatta da çok vazifemiz var. Dünyada çok zulümler işleniyor, toplum bozuluyor, ifsat oluyor, kötülüğe sürükleniyor. Karşımızda bozulan, kötüleşen, hakkı-hukuku çiğnenen bir toplum varken bizim bir köşede kendi işimize gücümüze bakmamız doğru bir şey değildi. Hep bu anlayışla hareket ettik. O yüzden toplumsal olaylara hep duyarlı oldum, yoğun bir şekilde olayları takip ettim. Uzun yıllardır da takip ediyorum. Biz zaten gözümüzü İslami mücadelenin yapıldığı bir evde açtık. Babamın faaliyetlere koşturması, abilerimin çalışmaları vs… Tefsirin, hadisin okunduğu, siyasetin konuşulduğu bir ortamda gözümüzü açtık. O zamanlar babam Erbakan’ın peşinde koşan kendi kimliğinden dolayı ötekileştirilen bir insan olarak kimseye de boyun eğmiyordu ve böyle bir hayatı tercih etmişti. Tabi biz de bu mirası devam ettirdik.

Röportajımız devam edecektir...