Röportajlar

Ömer Faruk Gergerlioğlu ile Özel Röportaj-2

Paylaş:

 

Furkan Nesli olarak, Türkiye’de her kesimden mazlum ve mağdurun sesi olmaya çalışan Ömer Faruk Gergerlioğlu ile gündemdeki mağduriyetleri ve Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin dava sürecini konuştuğumuz röportaj serimize devam ediyoruz.

FURKAN NESLİ: Furkan Vakfına kayyum atan­ması sonrasında Furkan Gönüllüleri yapılan zu­lümlere karşı hem kendi seslerini duyurmak hem de bütün mazlumların sesi olmak adına pasif ey­lemler yapıyor. Bunları yaparken de sürekli em­niyetin müdahalesiyle karşı karşıya kalıyorlar. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

MV. DR. ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU: Fur­kan Vakfını uzun süredir takip ediyorum. Etkili, genişleyen, önemli şeyler söyleyen ve takipçileri­nin arttığı bir vakıf. Alparslan Kuytul Hoca kork­madan, bıkmadan, usanmadan İslami gerçekleri anlatmaya çalışıyor. Aynı zamanda iktidarı da eleştiriyor. Tabii iktidarı nasıl eleştirmez? Çünkü iktidar, insani ve İslami kriterlerin dışına çıkıyor. Bu durumda buna sessiz kalmak mümkün değil. Müslüman alim tarafından buna sessiz kalınması zaten mümkün değildi ve bu yüzden eleştiriyor. Alparslan Kuytul hukuksuz bir şekilde tutuklan­dı. Çok bariz, hukuksuz bir tutuklamaydı. Hepi­miz yakından takip ettik, dosyaları da takip et­tim. Emniyetin raporlarına rağmen, net, hukuki, somut olmayan delillere rağmen bir tutuklama gerçekleştirildi. Siyasi bir tutuklamaydı. Bunu o zaman da söyledik. İtiraz ettik ama bu kararı de­vam ettirdiler. Cezaevi sürecindeki durumlarını da yakından takip ettim. Hücreye konulması, bir­çok haktan mahrum edilmesi, susturulmaya ça­lışılması… Ardından bu uzun yoğun döneminde Furkan Vakfının duruşunun devam etmesini hep takip ettik. Alparslan Kuytul’un tahliye edildiği halde tekrar tutuklanması bu davaların tama­men siyasi olduğunu gösteriyordu. Abartılı bir güvenlik önlemi ve bu zulme karşı direnen insan­lara karşı muameleler oldukça nahoştu.

Furkan Vakfı, şiddet yanlısı bir vakıf değil. Dü­şüncelerine katılırsınız katılmazsınız ama her­hangi bir şiddet olayına, teröre karışmış bir vakıf değil. Bunu emniyet raporları da ispatlamış du­rumda. Bunlara rağmen bir susturma operasyonu olduğu çok açıktı. Bunu tüm kamuoyu da gördü, Furkan Vakfından olmanız gerekmiyordu, sol ca­mia da bunu görüp Furkan Vakfını dikkatle takip ediyordu. Bunu da gözlemledik ve tabii sonra­sında Alparslan Kuytul Hocanın, Furkan Vakfının uğradığı bu mağduriyetler; şubelerin kapatılması, cezalandırmalar karşısında Furkan Vakfının ba­rışçıl, sivil protestolara devam ettiğini gördüm. Bunlar önemliydi. Zulme karşı belki iki türlü tep­ki gösterilir; bir şiddet yoluyla bir de sessiz pasif direnişlerle. Zulmetmeyen ama hakkını arayan bir yolla Furkan Vakfının yoluna devam ettiğini gördük. Aktif, üretken, okuma saatini hocaları ile beraber yapan, çeşitli etkinliklerle seslerini bil­hassa sosyal medyadan etkili bir şekilde duyuran, çoğunluğu genç hanım ve erkeklerden oluşan bir topluluk… Adana merkezli olmasına rağmen birçok ilde de etkili bir şekilde faaliyetlerini sür­dürüyor. İktidar, Alparslan Kuytul Hoca ve arka­daşlarını tutuklayarak da bir yere varamamıştı. Çünkü takipçileri yollarına devam ediyorlardı. Bu baskılar onları yıldıramamıştı.

Tabii sonrasında da polis baskısının devam et­tiğini görüyoruz. Bariz bir şekilde baskılar, GBT kontrolleri, sürekli polisin onlara saldırı yapmaya çalışması, para cezası vermesi, biber gazı sıkma­sı, yıldırmaya çalışması… Bunlar tabii toplumun muhalif her kesimi tarafından bilinen hadiseler sadece normal anayasal haklardır. Ben de Alparslan Kuytul’a Özgürlük yazılı atkıyı bir­kaç kez programlarımda taktım, “Böyle bir suç da olamaz” dedim. Bunları protesto ettim çünkü insan haklarından yana olan birisinin böyle şey­lere göz yumması mümkün değildi ve Kuytul’un yanında oldum.

Furkan Vakfı bu baskılardan zayıflayarak de­ğil güçlenerek çıkıyor. Öğrencilere yapılan bas­kıları da hatırlıyorum. Evlerinden atılan öğren­cilerin Ramazan günleri sokaklarda, caddelerde zor durumda kaldığı halleri de hatırlıyorum. Dı­şarıda açtıkları iftarların görüntülerini de unuta­mıyorum. Ama buna rağmen belli bir direnç ile bir direnişin var olması, bu direnişin bir hukuk talebi olduğunu net bir şekilde gösteriyor. Ma­alesef zulümkâr bir iktidar olduğu için herkese yönelik bu hukuksuz baskılarını Furkan Vakfına yapılan şeyler değildi. Toplumda muhalif olan, itiraz eden solculara, Kürtlere, Alevilere yıllardır yapılan işlerdi. İslami cenah bu gibi muamelelerle nispeten başörtüsü zulmü sırasında tanışmıştı ve maalesef İslami ce­nahın büyük bir kısmı AK Parti iktidarının zulüm uygulamalarına sessiz kalmıştı ama Furkan Vakfı onlardan ayrı bir şekilde bu zulümlere itiraz et­tiği için cezalandırılmaya çalışılıyor. Herkes de biliyordu ve biz de bunu mecliste kaç kere söyle­dik. Bu yargılama, bu tutuklama hukuksuz ve sus­turmaya dayalı bir davranış. “Alparslan Kuytul’a Özgürlük” yazılı atkılarla dolaşmanın neresi suç olabilir? Bunlar yapabiliyor. Tabi bunlar artık bildiğiniz yıldırma uygulamaları. Boyun eğmemek lazım ve sebat etmek lazım…

FURKAN NESLİ: Türkiye’de her muhalifin sesi kısılmaya çalışılıyor. İnsanlar fişleniyor ve küçük bir eylem dahi yapılsa o kişiler hakkında hemen soruşturma başlatılıyor. Bu gidişatı nasıl görü­yorsunuz? Bir de bununla beraber diğer millet­vekillerinin, yazarların, aydın kesimin bu durum karşısında sessiz kalmasını nasıl değerlendiri­yorsunuz?

MV. DR. ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU: Dev­letlerin yapması gereken vatandaşlarının hakkına, hukukuna sahip çıkmak, onların görüşlerini ifade edebilmelerinin zeminini oluşturabilmektir. Bir hukuk devletinde olması gereken budur. Vatan­daşın hakkını-hu­kukunu, güvenliği­ni korumanız lazım ama baskıcı zorba bir iktidar olmayı, polis devleti olma­yı seçerseniz zorba uygulamaları se­çersiniz. Artık in­sanların canı-malı emniyet altında değildir devletin sahipleri olarak görünen iktidar sahipleri kendi partilerini dev­letin partisi gibi görebilir ve her şeyi kendisine göre dizayn edebilir. Emniyet güçlerini de bu çerçevede kullanmaya başlar. Burada artık hukuk devletinden bahsetmek mümkün değildir. İstedi­ğine anayasal özgürlüğü yasaklar, istediğine izin verir despotça uygulamalar yapar. İstediği insanı işinden atar istediğini işine alır. Bunları hukukla değil iltimasla yapar. Kendi taraftarlarını devlete doldurur. Ondan sonra muhalif gördüğü herke­si işinden atar onlara hayatı zehir eder. İşte bu dönemi gördük… OHAL döneminde insanlar iş­lerinden atıldılar, hayat zehir oldu onlara ve ya­şama hakkı bile tanınmadı. KHK’lısınız diye ço­cuğunuz bir işe giremez. Falanca partili, falanca ırktansınız diye çocuğunuz işe giremez… Bunun gibi neslinizi de tehdit eden uygulamalar başla­tırlar. Bu uygulamalara karşı itiraz eden vatan­daşların sesinden de çok korkarlar ve anında bastırmaya çalışırlar. Tüm barışçıl, bireysel, top­lumsal gösterileri yasaklamaya çalışırlar. Hiçbir gerekçe de göstermezler “Canım öyle istedi, biti­riyorum bu gösteriyi…” derler. Bu kadar rahattır­lar tek korkuları, kendilerine yönelik bir itirazın büyüyebilme ihtimalidir.

FURKAN NESLİ: Teşekkür ederiz. Allah razı olsun.

MV. DR. ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU: Sağ olun ben de teşekkür ederim.

Röportajın tamamı için:

https://furkannesli.net/omer-faruk-gergerlioglu-ile-ozel-roportaj.html