Maneviyatımız

O’na Tabi Olmak Üzerine Nasihatler

Paylaş:

Bir kulun derecesi Müslüman olmaktan imana, imandan yakine, yakinden marifete, marifetten ilme, ilimden sevmeye, sevmekten sevilmeye, irade etmekten irade edilmeye yükselirse o zaman o kul daldığında kendi haline bırakılmaz. Kul, unuttuğunda hatırlatılır, gaflet ettiğinde gaflet uykusundan uyandırılır, yönünü başka tarafa döndüğünde çevirilir, sustuğunda konuşturulur. Böylece sonsuza dek uyanık ve duru kalır. Çünkü kalbinin kapları berraklaştırılmıştır, dışarıdan içerisi gözükmektedir. Uyanıklığı peygamberlerinden miras kalmıştır.

Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in gözleri uyurdu ama kalbi uyumazdı, önünü gördüğü gibi, arkasını da görürdü. Herkesin uyanıklığı kendi durumuna göredir. Hiç kimse Peygamberimiz'in uyanıklık derecesine ulaşamaz ve özelliklerinde O’na ortak olamaz. Ancak ümmeti içinden Allah’ın veli ve ebdal kulları O’nun makamlar deryasından bir damla, keramet dağlarından bir zerre alırlar. Çünkü O’nun ardındadırlar, O’nun dinine tutunup yardım ederler, dininin yolunu gösterirler ve dininin bayrağını yayarlar. Allah’ın selamı onların ve kıyamet gününe kadar onların mirasçılarının üzerine olsun...

Allah dostları, peygamberlerin varisleridir. Allah’a ve dinine hevaları ile ortaklık etmezler. Onlar Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e söz ve eylemlerinde uymuşlar ve Allah’ın “Peygamber size ne verirse onu alın, size neyi yasaklarsa ondan da sakının”1 buyruğunu duymuşlardır. Peygambere uymuşlar, O da onları, Allah’a yaklaştırmıştır. Onlar için güzel unvanlar, kaftanlar ve insanlar üzerinde yöneticilik yetkisi çıkarmıştır.

Erenlerin kalbi saftır, temizdir. Halkı gönüllerine almaz, yalnız Mevla’yı anarlar ve dünya onların akıllarına girmez. Gözleri öbür âleme dönüktür, sizin malınız onlar için önem taşımaz ancak Hak katında olanlar, onlar için kıymet taşır. Siz onların gönül hallerini ne bilebilir ne de görebilirsiniz. Onların işine aklınız ermez; çünkü dünya ilesiniz… Dünya ile uğraşan, ukbâyı göremez ve bilemez, ahireti unutur. Siz, Rabbinizden utanmayı bir yana attınız. O’ndan yüz çevirdiniz. İşte bu halinizden dönün de sizi yola getirecek kimselere tutunun.

Dünya ise bir pazar yerinden ibarettir ve pek yakında kapanacaktır. İnsanları görme kapılarını kapatıp Allah’ı görme kapılarını açın. Siz Allah’tan size ait olan lütuf sağanağını isteyin. Nefislerinizi dünya ile kalplerinizi ahiret ile sırlarınızı da Mevla’nız ile doldurun. Çünkü Allah hem Aziz, hem Celil’dir.

Çalış ve kurtulmuşlara bak. Kendini onlara benzet. Onları görmezsen, kurtulamazsın. Geçmişteki büyükler de böyle demişler. Bir kimse iyiyi görmüyorsa, o iyi olamaz. Sen de görüyorsun. Ama yalnız baş gözünle… Kalbini O’na vermiyorsun; kalp gözünü O’nun yoluna dikmiyorsun. Sır gözünü aç, iman gözünü kapama. İmanın sende emanet gibi duruyor. Basiret sahibi olmayan iman, iman değildir. Öyle bir göze sahip ol ki, onunla her varlığı görebilesin. Dış gözün görmesi bir şey değildir. Görmeyişi de önem taşımaz. Asıl felâket kalp gözünün kör olmasıdır. Allah Teâlâ bir ayet-i kerimede şöyle buyurdu: “Baş gözleri kör olmamıştı, lâkin sinelerindeki can gözleri görmüyordu.”2

Yazık sana! Sen Allah'ın davasını güdüyorsun ama başkalarını seviyorsun. Safa Allah’ın sevgisiyle olur, ötesi bulanıklıktır. Sen safayı başkasının sevgisiyle bulandırırsan o da senin işini bulandırır. İbrahim’e, Yakub’a yaptığını sana da yapar. Onlar kalplerindeki bir yangın sebebiyle oğullarına aşırı eğilince onlara oğulları hakkında maddi ve manevi sıkıntılar verdi. Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem torunları Hasan ve Hüseyin’e sevgisini artırınca Cebrail Aleyhisselam geldi ve: “Ey Allah’ın Rasulü onları çok mu seviyorsun?” dedi. O da “Evet seviyorum” cevabını verdi. O zaman Cebrail: “Onlardan birisine zehir içirilecek, biri de öldürülecek” dedi. Öyle söyleyince Peygamberimiz onların sevgisini kalbinden çıkartıp kalbini Mevla’sı için boşalttı. Onlardan duyduğu neşe de üzüntüye dönüştü. Allah Azze ve Celle peygamberlerinin, velilerinin ve güzel kullarının kalbini başkalarından kıskanır.

Allah’a kulluk edin ve kulluğunuzu helal lokma kazanarak destekleyin. Allah ve Rasulü, itaat eden, helal lokma yiyen imanlı kulları sever. Helal lokma yiyip güzel davranışlar sergileyeni sever, kendi kazancından yiyenleri sever, münafıklık ederek yiyenleri ise sevmez. Onların işini insanlara bırakır. Kerem sahibi Allah, kendini Tevhid edeni sever, şirk koşanı sevmez. Kendine gönülden bağlanıp teslim olanı sever, kendisiyle didişen, her şeyden şikâyet edenleri ise sevmez. Ey dünyalık peşinde koşan! Elini aç da bir bak. Orada dünyadan hiçbir şey bulamayacaksın. Sevgi, uymayı; düşmanlık, aykırı davranmayı gerektirir. O halde işlerinizi Rabbinize bırakın ve tedbirine razı olun…*

*Abdülkadir Geylani'nin Fethu'r Rabbani adlı eserinden alıntıdır.

  1. Haşr, 7
  2. Hacc, 46