Tefsir

ÎSÂR AHLÂKI

Paylaş:

Haşr Suresi 9: “Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilen maddi şeylerden dolayı içlerinde en küçük bir rahatsızlık bile hissetmezler. Kendileri fakr-u zaruret içinde bulunsalar dahi, onları kendi nefislerine tercih ederler. Her kim kendi nefsinin cimriliğinden korunursa, asıl kurtuluşa erenler işte onlardır.”

Ensar’ı öven bu ayetler, onların eşine tarihte rastlanmamış üst düzey davranışları sebebiyle inmiştir. Bunlar öyle bir toplumdu ki; imanı gönüllerine yerleştirmiş ve bu imanla neler yapılabileceklerini tüm dünyaya göstermişlerdi. İnsanlık imanla ulaşılan zirveye, onların davranışlarında şahit oldu. İman kardeşliğinin en güçlü halini seyrettiğimiz Medine halkı, dinlerini yaşayamadıkları için kendi yurtlarına hicret eden müslüman kardeşlerini bağırlarına bastılar. Onları sevdiler, kendi haklarının onlara verilmesine razı oldular ve bundan bir rahatsızlık duymadılar. Kendileri ihtiyaç içerisinde olmalarına rağmen ellerindeki imkânları seferber ettiler. Böylece îsâr ahlâkını Müslümanlara öğreterek “Ensar” unvanına nail oldular.

Ayette de ifade edildiği gibi insanın kendi ihtiyaçları olmasına rağmen başkalarını düşünmesi ve kendi ihtiyaçlarını başkalarına vermesine ‘îsâr’ denir. Bu, cömertliğin zirvesidir. ‘Îsâr’; kendi nefsinden geçip başkalarını düşünerek azizleşmektir. Bu aziz davranış en başta Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’de görülmüştür. Hz. Aişe Radıyallahu Anha anlatıyor: “Allah Rasulü dünyadan irtihal edinceye kadar üç gün birbiri ardına karnını doyurmadı. Dilesek doyurabilirdik fakat başkalarını nefsimize tercih ederdik.”

Konumuz olan bu ayetin sebeb-i nüzulü (iniş sebebi) ise Ensar’ın göstermiş olduğu bu yüce ahlâktır.  Ebu Hureyre’den şu rivayet nakledilmiştir: “Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e bir adam geldi, ‘Ya Rasulallah! Bana zaruret isabet etti yani açlıktan dermansız kaldım’ dedi. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yakınlarına haber gönderdi, ancak onların yanlarında hiçbir şey bulunmadı. Bunun üzerine Hz. Peygamber: ‘Bu adamı bu gece misafir edecek kimse yok mu? Ki Allah ona rahmet buyursun’ dedi. Derhal Ensâr’dan bir zât -ki bu kişinin Ebu Talhâ olduğu zikredilmiştir- ayağa kalktı: ‘Ben Ya Rasulullah’ diye cevap verdi. Ve adamı alıp hemen evine götürdü. Sonra da hanımına; ‘Rasulullah’ın misafirine ikram et’ diye tenbihte bulundu. Hanımı; ‘Vallahi benim yanımda bir kız çocuğumun yiyeceğinden başka bir şey yoktur’ dedi. Kocası da ona, ‘O halde kız çocuğu akşam yemeği istediği zaman onu uyut, kandili de söndürüver, Rasulullah’ın misafiri için biz bu geceyi aç geçiştiriverelim’ dedi. Ve gerçekten öyle yaptılar. Sonra o misafir, Rasulullah’ın yanına vardı ve ona; ‘Bu gece Allah falan ve falandan son derece hoşnut oldu’ dedi. Allah Teâlâ da onların hakkında bu âyeti indirdi. “Kendilerinde bir ihtiyaç olsa bile onları kendilerine tercih ederle.”1

Diğer bir rivayette İbn Ömer Radıyallahu Anh’tan şöyle nakledilmiştir: “Rasulullah’ın sahabilerinden birine bir koyun başı hediye edildi. O da; ‘Kardeşim falan ve ailesi buna bizden daha fazla muhtaçtır’ dedi ve hediyeyi ona gönderdi. O da bir başkasına derken bu suretle tam yedi ev dolaştı ve nihayet yine öncekine dönüp geldi. Bunun üzerine bu ayet nazil oldu.”2 Bunlar, yalnız ayetin iniş sebebiyle ilgili rivayetlerdir. Yoksa îsâr sadece Ensar’ın değil ashabın genel ahlâkıdır. Yermuk Savaşı’nda şehitler arasında son nefesine gelmiş yaralıların, kendilerine verilen bir yudum suyu bile yanında inleyen arkadaşları arasında nasıl dolaştırdıklarını bilmekteyiz.

İşte bu diğergamlık, bu kardeşini her konuda kendi nefsine tercih etme, ashabı en yücelere yükseltmiştir. Onları bu yüce anlayışa iten sebepler de ayetin başında ifade edilmiştir:

“Kendilerine göç edip gelenleri severler.”

Müslüman kardeşlerini tanısınlar- tanımasınlar Allah için sevecek kadar iman gönüllerine yerleşmiştir. ‘Bunlarda kim oluyor? Bizim yurdumuzda ne işleri var’  diye düşünmezler. Tam tersi onların yaşadığı zorlukları göz önünde bulundurarak kardeşlerine karşı kalplerinde yakınlık ve sıcaklık hissederler. İman eden herkese gönlünü açabilmek,  sevebilmek marifettir. Onlar bu marifete sahip kimselerdir.       

“Onlara verilenlere karşı içlerinde rahatsızlık duymazlar.”

Paylaşmaya ve vermeye her zaman için açık bir gönülleri vardır. Kalpleri tertemizdir. Kıskançlık ve bencillik bilmezler. Geniş yürekleriyle, tok gözleriyle nadide insanlardır.

Rivayetlere göre Rasulullah Ben-i Nadir mallarından muhacirlere taksim etmiş ve Ensâr’dan ihtiyacı olan üç kişiden başkasına vermemiş ve buyurmuştur ki: “Dilerseniz mallarınızdan ve evlerinizden muhacirlere pay verir, bu ganimette de onlara ortak olursunuz. Dilerseniz evleriniz ve mallarınız sizin olur, bu ganimetten pay alamazsınız.” Bunun üzerine Ensar “Hem mallarımızdan ve evlerimizden onlara hisse veririz hem de ganimeti onlara bırakır paylaştırılmasında kendilerine ortaklık da etmeyiz” dediler.3

“Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar felaha erenlerdir.”

Ayette ‘cimrilik’ diye tercüme edilen ‘şuhh’ kelimesi “nefse izafe edildiğinde anlam genişler ve ‘dar görüşlü, korkak, hased eden, pinti, hodbin’ gibi manalara gelir. Hatta cimriliğin sebebidir denilebilir. Bu özelliğe sahip olan insanlar başkalarının hakkını kabul etmedikleri gibi, onların hakkını vermekten kaçınır. Güzel hasletlere sahip bir insanın o güzelliğini itiraf etmek dahi istemez. Başka bir kimseye bir şey vermek bir yana, başkasının diğer bir kimseye bir şey vermesini bile istemez. Çevresindeki iyi olan her şeyin kendisinin olmasını ve başkalarının ondan yararlanmamasını ister.”4

 Bütün bu sayılanlar mümine yakışmayan davranışlardır. Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem hadiste “İki özellik bir Müslüman’da olmaz: Cimrilik ve kötü ahlak” buyurmuştur.5

Rabbimiz bu ayetinde felaha ermenin yolunun kardeşlerini kendi nefsinden üstün görmekte, vermekte cömert davranmakta, temiz kalplilikle hareket ederek kimsenin nasibini kıskanmamakta ve bencilleşmemekte olduğunu bizlere öğretiyor. Rabbim bu güzel ahlâka sahip olarak kurtuluşa ermemizi nasip eylesin. (Âmin) 

1)Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai

2)Hakim, İbn-ü Merduye, Beyhaki  

3)Alusi, İbn-i Hişam, Belazuri

4)Mevdudi

5)Buhari, Tirmizi, Ebu Davud