Başyazı

Tahliye Sonrası Alparslan Kuytul Hocaefendi’den Açıklamalar

Paylaş:

Kirli bir kumpas sonucu 9 Mayıs 2022’de haksız bir şekilde tutuklanan, ailesinden ve sevenlerinden 1000 km öteye Ağrı Patnos Cezaevi’ne sürgün edilen ve cezaevinde 402 gün boyunca tecrit zulmüyle birlikte birçok baskıya maruz kalan Alparslan Kuytul Hocaefendi, 16 Haziran 2023’te görülen mahkeme sonucunda tahliye edildi. Hocaefendi hakkında daha önce başlatılan “terör örgütü” iftirası çöktüğü gibi bu süreçte isnad edilen “suç örgütü” iftirası da elhamdülillah çöktü. Değerli Başyazarımızın tahliye sonrası yapmış olduğu açıklamaları siz kıymetli okurlarımıza sunuyoruz.

Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabbi’l Alemin, vessalatu vesselamü a’la Rasulina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmain.

İslam düşmanlarının, bizi lekelemek isteyen namertlerin oyununu bozan, bizi kardeş yapıp kardeşliği devam ettiren, hepimize vefa ve bağlılık duygusu kazandıran; namert düşmanlarımızı el-Müzil ismiyle zelil edip, el-Muntakim ismiyle de onlardan intikamımızı alacak olan Rabbime hamd olsun.

Değerli kardeşlerim;

Bir yönden mutlu bir yönden de buruk bir sevinç içerisindeyiz. Çünkü üç kardeşimizi tahliye etmediler. Maalesef bu durum Türkiye’de bir yöntem haline gelmiş durumdadır. Hakimler, savcılar eğer on kişi tutukluysa eğer bir yerden talimat gelmedikten sonra 10 kişi birlikte bırakmıyorlar; kısım kısım, peyder pey bırakıyorlar. Önceki mahkemede beş kardeşimizi, bu mahkemede de ikimizi tahliye ettiler, üç kardeşimiz ise hala tutuklu bulunmaktadır. Demek ki onların da orada daha yiyecek yemekleri, okuyacakları kitaplar varmış…

Bir taraftan buruk bir sevinç içerisinde olsak da önemli olan nokta şudur; bu cemaati dağıtamadılar. Biz hapse gireriz, çıkarız, bir daha gireriz bu önemli değildir. Arkadaşlarımız buna alışacaktır. Biz karakol bilmezken, savcı ve hâkimin görevinin farkını; savcı ne iş yapar, hâkim ne iş yapar bilmezken bize mahkeme üstüne mahkeme açarak bunları öğrettiler. Hakkımızda yüzden fazla mahkeme açıldı, bunların 83 tanesinden beraat alarak rekor kırdık. Hala daha yeni mahkemeler açmaya çalışıyorlar. Bu hareket benim hapse atılmamla bitirilemeyecek bir kıvama geldiğini ispat etti. Bu hareket Türkiye için bir umut olduğunu ispat etti.  Bu hareket rüştüne ermiş olduğunu ispat etti. Elbette eksiklerimiz olacaktır, vardır, çoktur ama şunu söyleyebiliriz; şu anda Türkiye’de bu hareketin geldiği iman, itaat, vefa ve cesaret düzeyinde ikinci bir hareketi ben bilmiyorum.

Türkiye’de nicelerinin başına nice olaylar geldi, haksız yere birtakım zulümlere maruz kaldılar.  Türkiye’de 15 Temmuz’dan sonra 2022 yılını da dahil edersek son 6-7 yıl içerisinde 2 milyon kişiye terör soruşturması açıldı. Türkiye nüfusu 85 milyon, bu oranın 20-22 milyonu 0-18 yaş arası kimselerden oluşuyor. Onlar da zaten çocuklar, onlar çıkarıldığı zaman geriye yaklaşık 60-65 milyon kişi kalıyor ve bunların 2 milyonu hakkında terör soruşturması açıldı. Yani Türkiye’de yaşayan her 30-32 kişiden biri terörist mi? Türkiye böyle bir dönem yaşıyor. Yüz binlerce insanımız içeri girdi, çıktı. Lanetli bir dönem yaşıyoruz, bu dönem tarihe böyle geçecek ve lanetle anılacaklar. Kimse yapılan otobanı hatırlamaz ama bu dönem tarihe böyle geçecek. 30’lu 40’lı yıllarda da birtakım hizmetlerle yollar, tren hatları yapıldı ama kimse onları hatırlamıyor. O yılları herkes tek parti iktidarının zulüm dönemi olarak hatırlıyor. Bu böyledir, siz de böyle hatırlanırsınız.

 Bütün muhaliflerini susturmak isteyenler zalimleşmek zorunda kalırlar. Halbuki adaletli olsalar kimse onları eleştirmez ya da az eleştirirler. Onlar da ona katlanır, olur biter. Ancak çok zulmedilirse ve buna bağlı olarak çok eleştirilirlerse o zaman daha çok zulmetmek zorunda kalırlar. Susturabilmek için git gide zalimleşmeye başlarlar.

Adaletin olduğu ülkede savcılar suçu ispat eder, adaletin olmadığı ülkede sanıklar suçsuzluğunu ispat eder. Türkiye’de savcılar suçu mu ispat ediyor yoksa sanıklar suçsuzluğunu mu ispat ediyor, Türkiye bunlardan hangisidir? Ben hakkımızdaki iddianame üzerinde çok çalıştım, ezbere biliyorum. Dosyada bir tane somut delil yok. Mahkemede hâkime de: “Hâkim bey siz de hukukçusunuz ben de hukukçuyum. Benim ki İslam hukuku sizinki beşerî hukuk. Bir hukukçu ve tarafsız bir insan olarak baktığım zaman kesinlikle ben bu dosyadaki kimseyi tutuklamam” dedim. Kesinlikle bu dosyadan hiçbir insan tutuklanamaz, tamamen siyaseten tutukladılar, lekelemek istiyorlar. Hukuk delillere bakar ama Türkiye’de böyle değil, talimat neyse ona bakılmaktadır.

İki sene kadar önce, olup olmadığı henüz net anlaşılmamış olan bir adam kaçırma olayı bahanesi ile Furkan Hareketi’ni bitirmek için düğmeye basılmıştı. Aslında 9 buçuk yıldır bu baskılar devam etmektedir. Daha önce de aynı şekilde benzeri zulümler yapılmıştı. 2018’de yaşadığımız operasyon yine suç örgütü denilerek yapılmıştı ve o zaman böyle bir olay da yoktu. Ama aynı süreç o zaman yine yaşandı. Çünkü mesele son yaşanan olay değil, mesele Furkan Hareketi’nin bitirilmesi meselesidir.

20 Mart’ta Adana Emniyeti bize büyük bir zulüm yaptı. Birçok kardeşimizin eli, kafası, beli, ayağı kırıldı hatta benim oğlum başına copla vurdukları için beyin kanaması geçirdi.  O zaman o olayda rezil oldular, bütün parti başkanları onları kınadı. Bunun üzerine Devlet Bahçeli bir açıklama yaptı. Polisin yaptığı bu zulmü yapanları alkışlayarak “onları alınlarından öpüyorum ve devlet bunlara en ağır bedeli ödetecektir” dedi. Devlet Bahçeli 20 Mart olayından iki gün sonra ayın 22’sinde böyle konuştu, 20 Mart olayından 1 gün sonra 21 Mart’ta da Süleyman Soylu televizyonda benimle ilgili 15-20 dakika konuştu. O da sonuç itibariyle “Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu adama gerekeni yapacaktır” dedi ve ben 1 ay sonra tutuklandım. Bunlar şu anda devlete hâkim durumdalar ve zaten bu ikisi böyle konuşuyorsa bunun arkasından mutlaka bir cezaevi süreci gelecekti ki öyle de oldu. Dosyada bahsi geçen olay eğer 8 Eylül 2021’de olmuşsa, benim tutuklanmam 9 Mayıs 2022 yani olaydan 8 ay sonradır.  Eğer bir suç olsaydı 8 ay beklemezlerdi. Bu şahıs ifadesini yaklaşık iki ay sonra değiştirdi ve ben 9 Kasım’dan 9 Mayıs’a yani o şahıs ifadesini değiştirdikten 6 ay sonra tutuklandım. Eğer bir şey olmuş olsaydı ifade değiştikten sonra 6 ay beklemezlerdi.

Beni hapse atmak için 8 ay beklediler, arkadaşlarımızı da 8 ay tutuklu yargıladılar. Yusuf Tapan ile Haydar Akoraler’e emniyette işkence yapıldı ve yaklaşık 2 sene oldu. Suç duyurusunda bulunulduğu halde hiçbir işlem yapılmadı, savcı hiçbir polisten ifade almadı hatta işkence yapılan arkadaşlardan bile ifade alınmadı. Çünkü konuyu kapatmaya çalışıyorlar. Siz bir insana bir kelime söyleseniz, bir tokat vursanız, hakaret davaları, tazminatlar ile mahkemelerde süründürüyorlar. Devletin polisi devletin emniyet binası içerisinde avukatlar da şahit olduğu halde işkence yapıyor ama onlara hiçbir şey yapılmıyor ve savcı olayı örtbas ediyor. Hani hukuk devletiydi? Peygamberimiz: “Kızım Fatıma da olsa elini keserim”1 diyor.  Bunlar, yapan polisse, hükümetin bir elemanı ise, o partidense üstünü kapatırız diyorlar. Yani halkın suç işlemeye hakkı ve yetkisi yok ama onların var. Siz bir adamı dövemezsiniz bile ama onlar emniyette işkence bile yapabilir.

İşkencede ısrarla arkadaşlarımızın benim adımı vermelerini ve “Alparslan Hoca emretti biz de yaptık” demelerini istiyorlardı. Arkadaşlarımız “böyle bir şey yok, biz iftira atamayız” deyince, sen misin kabul etmeyen deyip dayak üstüne dayak atıp, işkence yapıp arkasından da tutukladılar. Bu arkadaşlardan birisi belki pes eder, kendini kurtarmak için onların dediğini söyler diye 8 ay beklediler ama umduklarını bulamadılar. O yüzden ben, hapisten çıkan arkadaşların alınlarından öpüyorum. Herkesin alnını öpmüyorum çünkü meselenin iç yüzünü, bu arkadaşlara ne kadar baskı kurulduğunu ve ihanete zorlandıklarını biliyorum. Ve bu arkadaşlar buna rağmen o alçaklığı yapmadıkları için alınlarından öpüyorum.

Koray denilen hain bizzat bana gelip: “Hocam istihbaratçılar, siviller evime geceleyin geldiler ve ‘senin verdiğin ifade bizim projemizi çökertti, bütün emeklerimiz boşa gitti bu ifadeyi değiştirmeyip, Furkan’ı suçlamazsan 4. Ağır Ceza’dan ceza alacaksın’ dediler” dedi. Ardından “ben onların dediğini yapmam” dedi ama yaptı. Devletin adliyesinde, polislerin içinde, savcının odasında verdiği ifadesinde bunun bizlerle alakasının olmadığını söylemişti. Daha sonra polisler, istihbaratçılar, siviller kendisine “sen bu ifadeyi verince bizim bütün çalışmalarımız boşa gitti” demişler. Aradan birkaç gün geçtikten sonra iki kişi vasıtası ile benden 4 milyon TL para istetti. Ben de: “Ben hayatımda 4 milyon parayı bir arada görmedim hem olsa da niye sana vereyim? Böyle bir şey olamaz” dedim. Onun herkese borcu varsa, herkesin başını belaya soktuysa ben niye insanlardan para toplayıp ona verecekmişim? Ben kendim için hayatımda bir kuruş para almamışken onun için mi para toplayacakmışım? İfade değiştirmesi bundan sonra oldu. Hem polislerin tehdidi var hem de istediği parayı biz vermemişiz, mesele budur. Şimdi o adamı kullanıyorlar.

Her kurumda İslam düşmanı olur. Tabi ki kurumun tamamını kast etmiyorum ama devletin, istihbaratçıların içindeki İslam düşmanları bu adamı kullandılar ve siyasetçilerden, istihbaratçılardan bizi sevmeyenler de “zaten böyle bir adam varken biz bunu kullanalım ve Furkan Hareketi’ni bununla bitirelim” deyip bundan istifade ettiler. Ama Allah’ın bitirmediğini kimse bitiremez!

Kanunlarda iki çeşit örgüt vardır.  Biri terör örgütü biri suç örgütüdür. Suç örgütü de silahlı ve silahsız olmak üzere iki kısımdır. İslam düşmanları bizi suç örgütü sınıfına sokup hepimizi bitirmek istiyorlar. Bize terör örgütü diyemiyorlar, diyemediler, diyemezler. Zaten emniyetin bizimle ilgili ‘terör örgütleri ve terörle alakaları yoktur’ diye dört tane raporu var. Adana, Ankara, Antalya ve Mersin Emniyetinin hepsinde bu raporlar var. Dolayısıyla terör diyemiyorlar, geriye suç örgütü demek kalıyor. Suç örgütü yani mafya tipi örgütlerdir. Silah satar, eroin satar, adam öldürür, çek senet tahsilatı yapar. Biz böyle insanlar mıyız? Mesela dosyada diyor ki: “Bunlar basın açıklaması yapmışlar” Dünyada hangi suç örgütü basın açıklaması yapmıştır? Diyor ki: “Bunlar iman, ibadet, ahlak dersleri yapıyorlar” Dünyada hangi suç örgütü bunları yapıyor?  Diyor ki: “Kermes yapıyorlar.” Dünyada hangi suç örgütü kermes yapıyor? Diyor ki: “Bunlar dergi çıkartıyorlar, takvim satıyorlar.” Dünyada hangi suç örgütü takvimle dergi ile uğraşır? Bunlar: “Polisle karşı karşıya geliyorlar” diyor. Hangi suç örgütü polisle karşı karşıya gelmek ister? Suç örgütünün bütün işi gücü menfaattir. Bu çok alçakça bir iftiradır! Bizim hayatımız meydandadır. Çocukluğumuzdan beri İslam davası içerisindeyiz, saçımızı sakalımızı bu yolda ağartmışız. Mafya kim, biz kim?

Bir arkadaşımız bir suç işlese bile sadece onu değil hepimizi almaktır. Bunun yolu da örgüt demektir. “İki kişi şu işi yaptı” derlerse iştirak yoluyla yapmış olurlar buna da hukukta iştirak yani birlikte yaptılar denilir. Böyle olursa o ikisi suçlu olur ama örgüt denilirse o zaman bütün Furkan Gönüllüleri örgüt üyesi olmuş olur. Hedefleri budur. Bunların bir planı da bu şekilde suç örgütü ilan etmekle sevenlerimizin hepsini ya korku ya da başka şeylerle uzaklaştırmak, peren peren dağıtmak ve böylece Furkan Hareketi’nden kurtulmaktı. Ama şimdi bu bağlılığı gördükleri zaman herhalde projelerinin çöktüğünü anlamışlardır.

 Bu adamlar gerçekten esrarkeşten, teröristten, hırsızdan rahatsız değiller. Hırsız 2 ay yatıp çıkıyorken bize bu zulmü yapıyorlar. Yani demiş oluyorlar ki “hırsız ol, terörist ol ki sana damgayı vurup seni terör örgütü ilan edeyim ve o şekilde seni bitireyim, seninle mücadele edebileyim. Ama sen terör yapmıyorsun, suç örgütü olmuyorsun, mafyalık yapmıyorsun, ben seninle mücadele edemiyorum. Bir de bana itaat etmiyorsun, boyun eğmiyorsun ‘Allah’ın dünyasında Allah’ın dediği olmalı’ diyorsun, ‘biz medeniyetimize dönüyoruz’ diyorsun, ‘Tevhid, adalet, hürriyet, medeniyet’ diyorsun. Sen bizim başımıza bela mısın?”

İddianamelerde de bir tuzak var. Resmi yazışmalarda hassaten emniyet, adliye yazışmalarında ‘Kuytulcular, Kuytul grubu’ diyorlar. Ben hayattayım, Kuytul benim. Bu cemaatin, bu hareketin adı Furkan’dır. Ben bugün varım, yarın yokum. Bu hareketin adı Furkan’dır ve bir insanın ismi ile anılmayacaktır. Bunların hedefi hareketi, sanki bir İslami hareket değil de benim peşimden gelen insanlarmış gibi göstermektir. Hareketin İslami bir hareket olduğu gerçeğini örtbas etmek istiyorlar. Buna müsaade etmeyin! Nasıl ki Süleymancılara ‘Süleymancı’ dediler başkalarına ‘filancı’ dedirttiler bu tuzaklara gelmeyin, bu oyuna düşmeyin. Biz Kuytulcu değiliz, biz Furkan Hareketi’yiz. Öncü nesil Peygamberin izindedir.  Bu hareket, Kur’an hareketidir. Bu hareket, ‘Allah’ın dediği olsun’ diyen bir harekettir fakat bu kadar insanı sanki benim şahsi bir davam var da onlar da o dava peşinde koşuyorlar gibi göstermek istiyorlar. Hepimizin davası, Allah’ın davasıdır.

 

Furkan Hareketi Sağlam Bir Hareket Olduğunu İspat Etti

 

Beni hapse atınca arkadaşlarımız dağılırlar zannettiler. Furkan Hareketi, hocasının hapse atılmasıyla dağılmayacak bir hareket olduğunu ispat etti. Bu hareket Allah’a hizmet için kurulmuş bir harekettir, ben olsam da ölsem de yoluna devam edecektir. İftiralarla dağıtırız belki dediler ama Allah’a şükürler olsun her iftiradan sonra bu hareket daha da büyüyor. Her iftiradan sonra kenetlenmemiz, kardeşliğimiz, cesaretimiz, tecrübemiz daha da artıyor. Hiçbir şey başaramadılar. Allah’ın bitirmediğini kimse bitiremez, galip olan Allah’tır. Bu hareket kardeşlerini yalnız bırakmayacak bir hareket olduğunu ispat etti. Bu hareket kardeşliği lafta değil gerçekte anladığını, kardeşi için mücadele edebilecek bir hareket olduğunu ve vefalı bir hareket olduğunu ispat etti.

Bizi bir arada tutan şeyleri parçalamak, yok etmek istiyorlar. İddianamede bile bunu görüyorsunuz. Bizi dağıtamamalarının nedeni kardeşliğimizdir, vefamızdır. Bu kardeşlik, bu bağlılık, bu vefa duygusu ve itaat anlayışı var olduğu müddetçe dağıtamıyorlar. Dağıtamayınca da içimize yerleştirdikleri birtakım ajanlar yoluyla bağlılık ve itaat anlayışını kırmaya çalışıyor, oralara kurşun sıkıyorlar. Yıllardan beri aramızda bulunan bazı insanlara bu değindiğim noktalara kurşun sıktırıyorlar. Bunlara karşı da dikkatli olunmalıdır. Çevrenizde de hiç ummadığımız insanlardan da göreceksiniz, görmeyi bilin. Artık saflık dönemi bitti. Herkesten şüphe edip de herkesin kalbini kırmayın ama dikkatli olun. Bir gariplik görürseniz unutmayın, dikkat edin. Mesela içimizden biri gibi görünüyor, ayrılmıyor, gitmiyor ama sürekli aleyhimizde konuşuyor, bağlılık, itaat konularından rahatsız oluyor. Böyle biri hakkında kesin bir delil elde edene kadar net isim vererek itham etmek doğru olmaz ama en azından ona karşı dikkatli olunmalıdır.  Bazı şeyleri içimize atıyoruz, konuşmuyoruz, isim vermiyoruz ama bu gibi önemli noktalara kurşun sıkan adamları biz biliyoruz. O noktaları zayıflatmak için talimat alıyorlar ama bu cemaat, o talimatları paramparça etti.

 

“Allah’ın dünyasında Allah’ın dediği olmalı” diyorsanız her fitneye, her musibete, her belaya hazır olun. Tevhid davasını savunanların işi zordur. Tevhid davasını savunuyorsanız karşınızda derin güçler, diktatörler var demektir. Sen Allah’ın dediği olsun diyorsan senin karşına çıkacak olanlar zayıf güçler değildir. Sen Allah’ın dediği olsun diyorsan memlekete hükmeden güçler sana düşman olacaktır. Biz bu zulümler başlayana kadar bir cemaattik, ne zaman ki bu zulümler başladı Furkan Cemaati, Furkan Hareketi’ne dönüştü.

 

 Biz Kur’an’ın, Peygamberimizin hareket metodunu takip ediyoruz. Temel esasları Kur’an koyuyor Efendimiz de onu uyguluyor, biz de O’nu örnek alıyoruz. Nasıl ki namazı kafamıza göre kılamazsak, namaz uydurma yetkimiz yoksa aynı şekilde hareket metodu uydurma yetkimiz de yoktur. Biz bir hareket metodu ortaya koymuyoruz, böyle bir yetkimiz yok. Peygamberimiz Sallallahu Teala Aleyhi ve Sellem dahil kimsenin böyle bir yetkisi yok. Kur’an-ı Kerim buyuruyor ki: فَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَ “Emrolunduğun gibi istikamet üzere ol2 Demek ki Peygamberimiz de emrolunuyor. Peygamberimiz bile başka bir istikamet, başka bir metod tayin edemiyor.

 

Şu anda gelmiş olduğumuz nokta itibariyle baktığımızda Peygamberi, Nebevi hareket metodunun hızlı mesafe aldırdığını görmekteyiz. Biz peygamberi hareket metodunu takip ettik ve çok şükür bu metot bizi kestirmeden götürdü. Bu hareket şu anda Türkiye’nin gündeminde ve 70-80 yıllık hareketlerin gelemediği noktaya geldi. Hem sevilme, duyulma noktasında hem de müntesiplerinin cesaret kazanması, hakkını arayabilmesi gibi birçok noktada bu hareket önemli gelişmeler gösterdi. Demek ki Nebevi metodu takip etmek kârlıymış. Demek ki kendi kafamızdan metod ortaya koymamalıymışız. Nebevi metot ile belki riskli olacak, belki zor olacak ama hızlı mesafe alınacak. Tüm cemaatleri de bu metodu uygulamaya davet ediyorum.

 

Biz hapishanede mücadele verirken arkadaşlarımız da dışarıdan mücadele verdiler. Ne gözaltından ne nezaretten ne mahkemeden korkmadılar ve Hazreti Ali’nin söylediği stratejiyi uyguladılar.  Zulme engel olamadılarsa da duyurdular ve bu onların belini kırdı. Bundan sonra da her bir zulmü duyurmaya ve her bir zulüm için mücadele etmeye devam edeceğiz.

Bahçıvan bir gül için bin dikene su verir denilmiş. Çok şükür benim su verdiklerimden bini gül oldu birkaç tanesi diken oldu, o kadarcık da olsun. Ben mutlu olmayayım da kim mutlu olsun? Talebelerim benimle onur duyduğu gibi ben de talebelerimle onur duyuyorum. Benim talebelerim onurlu davrandılar, benim talebelerim vefalı davrandılar, benim talebelerim cesur davrandılar. Bugüne kadar gösterilen vefadan, gayretten, cesaretten, risklerin göze alınmasından ve verilen mücadeleden dolayı tüm kardeşlerime teşekkür ediyorum, hepsinden Allah razı olsun.

 

  1. İbn Mace, Hudud 6
  2. Hud Suresi, 112