Röportajlar

Bu Zorlu Süreçte Yaşadıklarımız

Paylaş:

 

“Allah İslami hareketin yardımcısıdır. Bazı zor günler geçirebiliriz. Ama sonra tekrar güneş doğacak. Çok daha güçlü bir şekilde İslami hareket yoluna devam edecek. Herkes her şeye hazır olmalı. Ama sonunda tekrar güneş doğacak buna emin olun.”

Alparslan Kuytul Hocaefendi

Semra Kuytul Hocahanım ve Rumeysa Sarısaçlı Hocahanım’la yapılan söyleşiden derlenen röportajımız sizlerle.

Furkan Vakfı’nın kuruluş sürecini merak edenler için kısaca anlatır mısınız?

Muhterem Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin çalışmaları 1980’li yıllara dayanmaktadır. Ancak vakfımızın resmi olarak açılışı 1994 yılında gerçekleşti. O zamandan bu yana bu çalışmanın içerisinde olmaya çalışıyoruz elhamdülillah. Tabi kuruluşunun ilk günleri ile bugünleri kıyasladığımızda, Hocamızın Öncü Nesil idealinin gerçekleşmesi için Allah’ın büyük bir desteğinin, yardımının olduğunu görmekteyim. Önceleri küçücük bir toplulukken, üç beş insanın bir araya gelmesiyle Tefsir dersleri yapılmaktaydı. Daha sonra bu çalışma sadece Adana ile kalmadı. Türkiye’nin dört bir yanına, hatta yurtdışına dahi yayıldı. Aslında bugünlerde yaşanılan bu büyük zulüm, bunun telaşıdır diyebiliriz.

Söylemlerinizde sürekli olarak geçen ‘Tevhid Davası’nı anlatır mısınız? ‘Biz medeniyetimize dönüyoruz’ sloganını merak edenler var. Bununla neyi kast ediyorsunuz?

Hocaefendi bu meseleyi 21. yüzyıl insanının da daha net anlaması için sloganik bir cümle şeklinde söyler: ‘Allah’ın dünyasında Allah’ın dediği olmalıdır.’ Tevhidi, bu çağın insanına vurucu bir şekilde anlatan bu cümle ile her meselede Allah’ın hâkimiyetini kastediyoruz. Sadece bir kaç meselede değil, imanda, ibadette, muamelatta, ahlakta kısacası menfaate uyan uymayan her meselede Allah’ın dediği yapılmalıdır. Şu çağda Allah’ın dediği olmamaktadır. Allah’ın dediği olduğunda tüm sorunlar düzelecektir.

İslam medeniyeti idealimiz konusu da Kelime-i Tevhid’in medeniyet halinde söylenişidir. Yani biz medeniyetimize dönmeyi arzulamaktayız. Sadece İslam kanunları, İslam ahlakı vs. değil, her konuda; gerek kendi hayatımızda gerek toplumsal hayatta İslam ne diyorsa o şekilde yaşamak, bu toplumu o hale dönüştürmek ve başka medeniyetlerden etkilenmemek istiyoruz.

Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin kitleler üzerinde bir etkisinin olduğu bir gerçek… Ciddi bir davası ve ciddi bir yaşantısı var. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Neden Hocaefendi’ye karşı bir ilgi var diye soracak olursanız bu konuda bize ‘doğruları konuşuyor, samimi buluyorum bu yüzden bu hocayı seviyorum’ diye yorumlar gelmekte. Ayrıca dik bir duruşu, doğru ifade etmek gerekirse ağır bir gölgesi ve karizmatik bir tarafının olması da onu tesirli kılmaktadır. ‘Dik duruşunu ve çizgisini değiştirmeyişini seviyorum’ diyenler, ‘bu Hoca 20 sene önce söyledikleriyle bugün aynı şeyi söylüyor’ diye yazanlar da var sosyal medyada.

Asıl olarak onun bu kadar sevilmesi hakka bağlılığı, mazlumun yanında olması ve hakkın taraftarı olmasından kaynaklanmaktadır.

Bir dönüm noktası gibi olan, 30 Ocak’tan itibaren, Hocaefendi’ye ve Furkan Vakfı’na yapılan operasyonlardan bahsedebilir misiniz?

30 Ocak’la beraber, Hocamız alındı, vakfımız (bizim asıl evimiz, hizmet yuvamız, evimizden çok zaman geçirdiğimiz, ümmetin uyanışı için faaliyetler yaptığımız binamız) alındı. Aynı anda hem Hocamızı hem de “evimiz” dediğimiz vakfımızı, önüne TOMALAR koyup elimizden aldılar. Vakfımızı almakla, bizleri evsiz bırakıp sokağa atmış gibi oldular. 30 Ocak’ta, sabah 05.30’da başlayan operasyonla yaklaşık 25 kişi gözaltına alındı, birçoğu evlerinden, yataklarından, çocuklarının ağlamaları, hanımlarının yaşadıkları şoklarla, bir terörist muamelesi görerek alındılar. 10 gün süren gözaltı sonrası beklenmeyen adaletsiz bir karar sonucunda, muhterem Hocamız ve 4 arkadaşı tutuklu yargılandılar. Biz bunu Hocamız adına kabul edemiyoruz. Diyelim ki üç dört tane polis memuru ile eve gelseler ‘emniyete gitmemiz’ gerekiyor deselerdi Hocaefendi giderdi. Şimdiye kadar kaç defa ifade vermeye gitti. Bu şekilde terörist gibi şafak operasyonunda, özel harekat timleri ile evi basmaları böyle bir alime çok ayıp oldu.

Furkan Vakfına yapılan operasyonların asıl sebebi nedir?

Kamuoyunun da bildiği üzere Hocaefendi’nin haklı tenkitleri ve doğruları söyleme gibi bir yönü var. Âlimlerin üzerine farz olduğu gibi, o da bir haksızlık ve yanlış gördü mü bunu ifade etmekteydi. Yaptığı bütün tenkitlerde de haklılığı ortaya çıktı, bazı insanlar da bundan rahatsızlık duyup ‘artık yeter!’ demek istediler ve belki de son noktayı koyacaklarını düşündüler. Hocamız da bunu her zaman ifade eder, ‘ben tevhidi anlatıyor ve yanlışları tenkit ediyorum’ her iki nokta da farklı bir rahatsızlık vermektedir. Bu arada bir takım algı operasyonlarıyla ‘vakıfta para ve dehliz bulundu’, ‘Cumhurbaşkanına hakaret edildi’ gibi iftiralarla sanki bunlardan dolayı bir operasyon gerçekleştirilmiş süsü vermeye çalışılmaktadır. Müebbetle de yargılasalar, Hocamız konuşmaktan vazgeçmez, bunu artık biliyor olmaları lazım. Bunlar beklediğimiz şeylerdi, eğer doğruların anlaşılmasına fayda sağlayacaksa yaşadıklarımız Allah yolunda feda olsun.

Hocaefendi’nin Tenkitlerinin Ne Yönde Olduğundan Bahsedebilir Misiniz?

Muhterem Hocamız, hangi konuda bir haksızlık varsa o konuda açıklama yapmıştır. İslam’a yönelik bir zarar gördüğünde konuşan bir hocanın varlığını hazmedememektedirler. Onun için gerek kendi çevrelerinde, gerek halka empoze ettikleri konularda hep bunu konuşmaktalar; “Neden bu hoca sürekli bu konulara giriyor?” Hocamız son dönemlerde yaptığı konuşmalarda da, “Beni cami imamı mı sandınız, ben size siyaset dersi veririm” demişti.

Hocamız iki hususta eleştiride bulunmuştur. Birincisi; bir mesele İslam’ın yada Müslümanların zararına ise, ikincisi; memleketin, insanlığın zararına ise.. Aslında âlimlerin vazifesi budur. İmam-ı Azam da bu nedenle zindanda şehit edilen bir imamımızdır. Halk, âlim profili nasıl olur bilmediğinden, cami imamlarını ve siyasetçileri gördükten sonra Hocamızı garipsemektedirler. Onlara göre, bu önemli meselelere herkes karışabilir ama bir âlim, hoca karışmamalıdır. Hocamız bu algıyı yıktı. Bu İslam’a çok büyük bir hizmettir. Bu durum, biraz İslam’dan uzak olanların da dinimize ısınmalarına sebep olmuştur.

Hocamıza, “AKP düşmanı mısınız?” diye sorduklarında “Ben asla düşman değilim, düşman kalmadı da Müslümanlara mı düşman olacağım? Ben kardeşçe ikaz ediyorum” demişti. Bu kuru bir muhalefet değildir, Hocamız niyetini de “İslam’a Müslümanlara zarar veriyorsunuz” diyerek açıklamaktadır.

Vakfa giriş çıkışlar engellenmiş durumda ve önünde polisler ve tomalar beklemekte, vakıf kapatıldı mı? Bundan sonrası için nasıl bir yol haritası izlemeyi düşünüyorsunuz?

Vakfımız kapatılmadı ama Kayyum atandı. Kayyum ataması da aslında el koyma değil, vakfın mâli giderleri için devletin bir takım güvendiği memurların vakfın başına geçirilmesidir. Ancak şu anda Türkiye gerçeği olarak bakarsak kayyum atanan yerlerin koca koca holdinglerin battığını, ne hale geldiklerini gördük. Vakfımızda başta Hocamız olmak üzere yüzlerce insanın emeği ve parası var. Bu konuda elimizden ne gelirse yapacağız. Siz neden çiçek gibi baktığımız vakfımıza kayyum atıyorsunuz? İçinde eroin, silah ya da kayyum atayacak ne buldunuz da kayyum atıyorsunuz? Sizin asıl derdiniz bizi evsiz yurtsuz bırakmak hizmetlerimize balta vurmaktır. Bizim hizmetlerimiz vakıfta başlamadı ki orada bitsin.

Adı Furkan olan vakıf, temsilcilik her ne varsa faaliyetlerinden men edildiğinin haberini aldık. Bu konuda kamuoyunu aydınlatabilir misiniz?

Maalesef bizimle organik bağı bulunmayıp sadece gönül bağı olan bir takım derneklerin adı ‘Furkan’ diye mühürlendiğinin haberlerini aldık. İçişleri Bakanlığı’nın sitesinde Furkan derneğinin, vakfının, temsilciliğinin faaliyetlerinden men edildiğine dair bir açıklama yer almaktaydı. Bunlar hangi dayanakla yapılmaktadır? Hukuktan bahsetmenin çok yersiz olduğu bir dönemde yaşamaktayız. Fakat hukuktan bahsetmeyeceğiz de neyden bahsedeceğiz? Herhangi bir şehirde bir kişi ismini Furkan koydu diye her Furkan’ı mühürleyecek misiniz? Devleti devlet yapan adalet sistemidir. Adalet kalktığında devlet biter. Adalet sistemi sarsıldığında devlet sarsılır, devlete itibar sarsılır. Bunu ne yazık ki devlet büyüklerimiz görememektedir. Çok büyük bir tehlike var.

Bu süreçte korku ya da yorgunluk hissediyor musunuz?

Baskın bittikten sonra kalbimi yokladığımda kalbimde korkudan ziyade öfke olduğunu fark ettim. Bir âlimin evine nasıl böyle girilir? Eğer korksaydık zaten 10 gündür emniyetin önünde de beklemezdik. Evine baskın yapılmış fakat evde bulunamadığı için alınamamış kardeşimiz bile emniyetin önünde gezmekteydi. Çünkü suçsuzluğuna çok inanmaktadır. Başımıza ne gelirse gelsin bu bir süreçtir ve geçecektir. Her davada hâkim Allah’tır neye karar verirse başımız gözümüz üstünedir. Bu bize zarar vermeyecek hayır getirecektir. Çünkü bizim için hayırsız bir sonuç yoktur. Bu süreç aslında AK Parti’ye ciddi zarar vermektedir.

10 gündür emniyetin önündeyiz, hepimizde bir yorulma var ama yorulmayla birlikte bir bilenme de var. Özellikle şunu belirtmek istiyorum. Kardeşlerimizin bağlılıklarını ve muhabbetlerini biliyordum ancak bugün yaşanılanlar bir kez daha gösterdi ki aramızdaki bağ çok başkaymış. Biz peygamberimiz döneminde yaşanan kardeşliğin 21. yüzyılda da yaşanabildiğini görmüş olduk. Bu yaşanılanlarla, sürekli anlattığımız hakikatleri yaşadığımızı ve Hocaefendi’nin son konuşmalarında ‘Ya Rabbi bize taze iman ver’ duasının kabul olunduğunu hissettim. Sanki imanımız tazelendi, tevekkülümüz arttı. Allah’tan başka kimsemizin olmadığını gördük.

Basında yer alan, “vakıfta ‘mahzen’ olduğu” iftirası hakkında ne söylemek istersiniz?

Basın, güvenilirliğini bu tür haberlerle yitirmektedir. Sürekli algı operasyonları yapılmaktadır. Bundan ötürü basına güvenimiz kalmamıştır. Mahzen diye yaftaladıkları yer aslında resmi kayıtlarda geçen devlet destekli derslikler halinde etüt merkezidir. Ayrıca yeraltından bir tünel kazıldığı ve tünelin de 5 katlı binaya çıktığı iftirası da atılmaktadır. Zaten alenen görünen 5 katlı binaya çıkacaksam neden yer altından tünelle geçeyim ki normal yoldan geçerim. Verilen mahzene giriş görüntüsü de bizim binaya ait bir görüntü değil zaten.

Vakfın kasasından normal miktarda çıkan parayı ‘servet çıktı’ şeklinde haber yaparak yine algı oluşturulmaya çalışılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Vakfın kasasından çıkmasını takdir etmeleri gerekmez mi? Ama onlar herhalde bizim evlerden çıkmasını istemekteydiler. Ancak o konuda bir hayal kırıklığına uğradılar. Vakfın kasasından çıkan parayı haber yaptıkları gibi Hocaefendi’nin evinden çıkan parayı da basına sızdırsınlar. Bizim ceplerimizden bir kuruş vakfın parası çıkmaz. Bizi başkalarıyla karıştırmaktadırlar. Yıllardır İslami eğitim yapılan vakıf binasına baskın yapılmakta, kapısına asker polis dikilmekte, bina faaliyetten men edilmekte, bu zulümleri insanlar görmesinler diye de ‘usulsüzlük var’ diyelim ve halkın böyle düşünmesini sağlayalım diye bunu hususi yaptılar. Bu planları tutmayınca ertesi gün mahzen konusunu gündeme getirdiler. Hedef saptırarak büyük bir olayı kamufle etmeye ve itibarımızı zedelemeye çalışmaktadırlar.

Furkan Vakfının Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısırla bağlantısı olduğuna dair haberler yapıldı. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Eğer iddiayı ortaya atan onlarsa burada ispat bize değil onlara düşmektedir. Ne Mısır ne Amerika ne Rusya ne İran ne de Türkiye’de güç sayılabilecek herhangi bir makamla bağlantımız yoktur. Bizim sadece Allah ile bağlantımız var işimiz böyle yürümektedir. Yerel bir hareketi normalde halk kucaklar ama dış bağlantılı olunca insanlar çekinirler. Mide bulandırmaya çalışmaktadırlar. Biz 30 yıldır adımızı lekeletmedik. Bundan sonra da adımızı lekelemeye çalışanlarla kanımızın son damlasına kadar mücadele etmeye hazırız.

Algı operasyonu oluşturmaya çalışılan haberlerin haricinde sizleri ekranda hiç göremedik. Bunun sebebi nedir?

Daha önce on binlerce insanın katıldığı çok sayıda miting gerçekleştirdik. Aynı günde Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde bir avuç insanın yaptığı Filistin’le ilgili miting ana haber bültenlerinde gösteriliyorken, bizim yaptığımız miting saniye olarak bile televizyonlarda gösterilmiyordu. Binlerce insan katılmıştı ama görmezden geliniyordu. Göstermek açıkçası tanıtmak olacaktı, Hocaefendi’nin ve Vakfın adının duyulmasını istemediler. Medya yıllarca bizim için adeta üç maymunu oynadı. Daha sonra mızrağın çuvala sığmadığını görünce bu büyümeyi nasıl engelleyebiliriz diye olumsuz haberler yapmaya başladılar. Bu durum da yine onların planlarını bozdu. Medyaya çıkarmayanların yasağı bu şekilde delinmiş oldu.

Furkan Vakfı olarak her sene bir hedef tayin ediyor, bu seneye de ‘Manevi Gelişim Senesi’ demiştiniz. Yaşanılan olaylarla hedefinizi bağlantılı olarak ele alırsak bu konuda neler söylemek istersiniz?

Allah sanki çileyle maneviyatımızı kuvvetlendirmektedir. Şimdi ciğerden ‘Allah’ diyoruz işte maneviyat budur. Bizim hiçbir dayanağımız, bir mevkide bir adamımız yoktur. Sadece Allah’a dayanmaktayız ve bize sadece Allah yeter. O varsa gerisine ihtiyacımız da yoktur. Ve bu hal bize maneviyat kazandırmaktadır. Maneviyat çile ile daha kestirmeden elde edilmektedir. Hocamızın da kardeşlerimize nasihati, ibadetlere dikkat etmek, nafilelere ağırlık vermek, daha çok Kur’an okumak ve daha çok tesbihat çekmekti. Nöbet yerinde herkesin elinde ya tesbih ya da Kur’an-ı Kerim vardı. Maneviyat senemizi fiilen, çileyle yaşamaktayız.

Bu süreci hep beraber büyük kazançlarla atlatacağımıza inanıyoruz.