Hamd, zalimlerin yaptıklarından habersiz olmayan âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. İman edenlere yardım etmek, O’nun üzerine bir haktır.
Şehit ve mücahit Peygamberimize, onun ailesine, ashabına ve kıyamet gününe kadar onun yolunda cihat edenlere salât ve selam olsun.
Ey büyük Gazze’de direnen, sabreden, inanan halkımız!
Ey dünyanın dört bir yanındaki halkımızın evlatları!
Ey İslam ve Arap ümmetinin toplulukları ve ey dünyanın tüm özgür insanları!
Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Siyonist düşman, halkımıza ve Gazze’deki insanlarımıza karşı vahşi, Nazi benzeri saldırılarına yeniden başlayalı dört ay oldu. Bize ihanet edip ocak ayında direnişle yapılan anlaşmayı bozduğundan, aracıları ve dünyaya yalan söyleyip sözde zafer peşine düştükten sonra siviller ve çocuklara yönelik vahşetini sürdürdü. Çeteleriyle mahalleleri, şehirleri ve sivil yerleşimleri sistematik olarak yok etme hobisini icra etti.
Halkımıza karşı bu haksız savaş 21 aydır sürüyor. Dağlar gibi dimdik duran mücahitlerimizin direnişi ve peygamberlerin sabrını taşıyan halkımızın azmi, işgalcilere utancı yaşattı. Ancak Arap ve İslam dünyasından bazıları -Allah’ın merhamet ettikleri hariç- bizi terk etti. Sadece gerçek mücahitler, mazlum halklar ve insanlıkla bütünleşen özgür ruhlar yanımızda oldu.
Düşman, son aylarda ‘Gideon Arabaları’ operasyonuyla Tevrat’tan çarpıtılmış hikâyeler uydurup Nazi ırkçılığına kutsallık kılıfı geçirmeye çalıştı. Buna karşı ‘Davud’un Taşları’ operasyonlarıyla mukabele ettik. Tıpkı Hz. Davud’un zalim Calut’a karşı Allah’ın yardımıyla zaferi gibi.
Allah mücahitlerimizin attığı her adımda yanlarındaydı. Her saldırıda “Attığında sen atmadın, Allah attı”1 hakikati tecelli etti.
Mücahitlerimiz, direniş gruplarındaki kardeşlerimizle -özellikle de Saraya el-Kuds (Kudüs Tugayları) mensubu kardeşlerimizle- omuz omuza, eşi görülmemiş bir iman, azim ve hiç gevşemeyen bir kararlılıkla, Allah’ın gücü, lütfu ve yardımıyla bu adaletsiz savaşa göğüs germektedir. Bu aylar boyunca yüzlerce düşman askerini öldürdük ve yaraladık. Binlercesi psikolojik travmalara ve şoklara maruz kaldı. İşledikleri kanlı ve iğrenç suçların yarattığı dehşetle ve Allah’ın yardımıyla desteklenen direnişimizin karşısında duramayarak, düşman askerleri arasında intiharlar artıyor. Bugün Gazze direnişi, çağdaş tarihte bir halkın işgalcilere karşı verdiği mücadelenin en büyük askeri okulu haline gelmiştir.
Ey halkımız ve ümmetimiz! Şehit İzzeddin Kassam Tugayları olarak Aksa Tufanı ve halkımıza karşı yürütülen Siyonist-Nazi savaşının üzerinden 21 ay geçmişken şunları ilan ediyoruz:
Mücahitlerimiz ve direniş gruplarındaki kardeşlerimiz, işgal güçlerine karşı uzun soluklu bir yıpratma savaşını sürdürmek için tam bir hazırlık içindedir. Düşmanın saldırı biçimi ve planları ne olursa olsun, mücahitler direnişte sebat etmek ve düşmana ağır kayıplar verdirmek üzere biat etmişlerdir. Ta ki işgal bertaraf edilene ya da şehadete ulaşana kadar. Mücadelemiz ilkesel bir meseledir, tartışma götürmez bir haktır, kutsal bir dini ve milli görevdir. Bizim için azimle, güçle ve şiddetle savaşmaktan başka seçenek yoktur. Allah’ın yardımı ve desteğiyle, bu toprakların taşlarıyla ve sahip olduğumuz iradeyle savaşacağız. İmanlı yiğitlerimiz, Allah’ın lütfuyla az bir silahla şaşırtıcı mucizeler gerçekleştirecek.
El-Kassam Tugaylarının bu aşamadaki stratejisi ve kararı şunlardır: Düşman askerlerine ağır kayıplar verdirmek, sıfır mesafeden hedefli özel operasyonlar düzenlemek ve Siyonist askerleri esir alma operasyonları gerçekleştirmek. Eğer terörist düşman hükümeti, soykırım savaşını sürdürme kararı alırsa aynı anda şunu da kabul etmiş olacaktır: Asker ve subay cenazelerini almaya devam edecekler. Ne tankları onları koruyacak ne de imanlı ellerin yaptığı ve Allah’ın gönderdiği ölüm sağanaklarından kurtulabilecekler. “…Onlar da kalelerinin kendilerini Allah’tan koruyacağını sanmışlardı. Böylece Allah’ın azabı da onlara hesaba katmadıkları bir yönden geldi, yüreklerine korku saldı…”2
Mücahitlerimizin direnişi ve kahramanlıklarıyla ne kadar övünsek de yaralı halkımızın ve her gün acılarına tanık olduğumuz sabırlı insanlarımızın çektiği ıstırabın boyutlarını biliyoruz. Rabbimizin bize yüklediği bu düşmanla mücadele görevimizi yerine getirmemiz, ne yazık ki iki milyarlık İslam ümmetinin ihmal ettiği sorumluluğu ortadan kaldırmaz.
Muhakkak düşmanımıza, dünyadaki en zalim güçler tarafından durmaksızın silah ve cephane konvoyları gönderilmektedir. Oysa ümmetimizin yönetimleri ve güçleri, direniş diyarındaki kardeşlerinin on binlercesinin öldürülmesini, aç bırakılmasını ve su ile ilaçtan mahrum edilmesini sadece seyrediyor.
Ve biz, tarihe acıyla ve kederle, ümmetimizin bütün evlatlarının huzurunda diyoruz ki:
Ey İslam ve Arap ümmetinin liderleri, ey büyük partileri, seçkinleri ve âlimleri!
Sizler, Allah katında bizim hasımlarımızsınız. Her yetimin, her dul kadının, her mültecinin, her mağdurun, her yaralının ve her aç insanın düşmanısınız. Boyunlarınız, sessizliğinizle yalnız bıraktığınız on binlerce masumun kanıyla ağırlaşmıştır. Ve bu zalim Nazi düşman, ancak cezasız kalacağına güvenerek bu vahşeti sizin gözlerinizin önünde, kulaklarınızın işittiği yerde işleyebildi. Sessizliğinizden cesaret aldı, ihanetinizi satın aldı. Bu dökülen kanın sorumluluğundan hiç kimseyi muaf tutmuyoruz. Kudreti ve etkisi ölçüsünde harekete geçme gücü olan hiç kimseyi ayrı tutmuyoruz.
Allah’a yemin olsun ki, biz düşmanın ümmetimizi küçümsemesi, topraklarımızı çiğnemesi ve orada azgınca zulmetmesi zilletini görüyoruz. Kalplerimiz bu acıyla kanıyor. Çünkü biz bu düşmanın aslında ne kadar korkak, zayıf ve aşağılık olduğunu biliyoruz. Onun gerçek gücünü ve en önemlisi onun hakkında ilahi gerçeği biliyoruz: “Herhalde içlerinde ‘dehşet ve yılgınlık uyandırma bakımından’ siz, Allah’tan daha çetinsiniz…”3
Eğer İslam’ın izzeti, onu taşıyanlar tarafından gereği gibi korunsaydı ve kaybolan Arap onuru yeniden canlansaydı durum böyle olmazdı. Ama ne yazık ki zaaf içindeyiz...
Allah bize yeter. O ne güzel vekildir.
Büyük, yüce ve şanlı bir ümmet, Gazze halkına yiyecek, su ve ilaç ulaştıramıyor mu? Onların akan kanını durduramıyor mu? Bu kan, ümmetimize korku salmak ve onu kırmak için Arap ve İslam topraklarında, kıblesi sizin kıbleniz olan Peygamberinizin Miraca çıktığı yer olan Kudüs’ü başkent yapacak siyonist bir imparatorluk kurma arzusuyla dökülüyor.
Suç bizim halkımızda değil! Psikolojik travmalarının bedelini bize ödetmeye hakları yok. Siyonistler şunu iyi bilmelidir: Ulusların onlara duyduğu nefretin kaynağı, insanlığa karşı işledikleri suçlardır.
Ey sabırlı ve yüce halkımız!
Ey devrimin kaynağı, yiğitlerin ocağı! Her gün nurdan oluşan şehit kervanlarını uğurlayan sizler!
Ey Allah’ın düşmanları tarafından eziyet gören Musa’nın kardeşleri! O sadece şöyle dedi: “Hayır! Rabbim benimledir, bana yol gösterecektir”4
Ey kardeşleri tarafından ihanete uğrayıp kuyuya atılan ve ardından zaferle yüceltilen Yusuf’un torunları!
Ey, kuşatılmış, mağaraya sığınmak zorunda kalmış, Uhud’a çekilmiş ama Rabbi tarafından yardım gören Hz. Muhammed’in dostları!
Ey, Allah yolunda işkence gören Ammar ailesinin kardeşleri! Sabredin ey Yasir ailesi! Randevunuz cennettir!
Sizin bu ihanete rağmen gösterdiğiniz sabır, kararlılık, fedakârlık ve direniş, düşmanlarınızı en çok kahreden şeydir. Bilin ki bu karanlık gecenin de elbette bir sonu vardır. Ve bilin ki, zafer sabırla, kurtuluş sıkıntıyla, kolaylık ise zorlukla beraberdir.
Biz, Allah’ın izniyle direnen, sabreden ve zafere ulaşan tüm büyük halkımızın alınlarını öpüyor, onlara en yüce selamlarımızı sunuyoruz. Onları, Rabbimizin müjdesiyle sevindiriyoruz: “… Bundan önce de sonra da emir Allah’ındır. Ve o gün mü’minler sevineceklerdir. Allah’ın yardımıyla. O, dilediğine yardım eder. O, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.”5
Allah’ın vaadi haktır. Allah sözünden dönmez ancak insanların çoğu bunu bilmezler. “Allah, işinde galiptir; ancak insanların çoğu bunu bilmezler.”6 Bu bir cihattır! Ya zafer ya şehadet ile sonlanır.
1. Enfal, 17
2. Haşr, 2
3. Haşr, 13
4. Şuara, 62
5. Rum, 4-5
6. Yusuf, 21
