Yılın Hedefi

Kur’an’da İlim ve Âlim

Paylaş:

 

Âlim sıfatının sahibi olan, peygamberlerine kitap ve hikmeti öğreterek onları da bilgi sahibi kılan Allah Celle Celâluhu, kullarının câhil kalmayıp ilim öğrenmelerini çok önemsemiştir. Öyle ki, “Rahman, Kur’an’ı öğretti, insanı yarattı”1 buyururken dahi, öğretim nimetini yaratma nimetinden üstün tutarak, insan için ilmin ne kadar önemli olduğuna dikkat çekmiştir. Çünkü insanın evvela insanlık şerefini elde edebilmesi ve sonra yücelere yükselebilmesi için ilim gerekir. Câhil insan Rabbini bilemediği gibi kendini de bilemez. İnsanın kendisini de yaratanını da niçin yaratıldığını da bilip şeref kazanmasının yolu ilim öğrenmektir. İnsanların Tevhid’den câhil bırakıldığı asrımızda tevhidi öğrenmek ise, şüphesiz öğrenilmesi gerekenlerin en evvelidir.

Kur’an tevhidi bilmenin önemine dikkat çekerek “Allah kendisinden başka ilah olmadığına adaletle şehadet etti. Melekler ve ilim sahipleri de ondan başka ilah olmadığına şehadet ettiler”2 buyurmuştur. Allah Azze ve Celle’nin yüce şanına ve büyüklüğüne rağmen kendi birliğine tevhid ehli âlimleri şahit tutması, ilmin ve âlimin, kendi katındaki değerini göstermesi açısından yeterli bir delildir.

“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”3 buyurarak ilmin cehalete üstünlüğünü ifade eden, bildiğin her bir meselede bilmeyene fark attığını ortaya koyan bir din, bağlılarını ilme ne de güzel teşvik etmektedir. “Allah sizden inananları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltmiştir”4 diyerek ilim sahiplerinin yüce mertebelerine dikkat çeken Rabbimiz, aynı zamanda imandan sonra ilme işaret etmiştir. Bu dinin Müslümandan beklentisi iman etmesinden sonra ilim öğrenmesidir. Çünkü doğruya ulaşmak doğru ile yanlışın farkını bilmekle mümkün olur. Doğru ile yanlışı ayırt edebilmek ise ilimsiz mümkün değildir. Karanlıkta nesneleri doğru görmek mümkün olmadığı gibi cahil bir insan da cehaletle neyin ne olduğunu göremez çünkü ilim ışığından mahrumdur. Bu yüzden ilmi tarif eden âlimler: “İlim bir ziyadır. Öyle ki insan ancak onunla eşyanın hakikatini görür” demişlerdir ve bu nedenle cehalet karanlıkla, ilim ışıkla temsil edilegelmiştir. İşte bu ışığa sahip olan âlimler bir kandil gibi çevrelerini aydınlatmışlardır. Toplum onların ışığıyla karanlıktan kurtulmuş ve doğruyu yanlıştan onların ilmiyle ayırt etmiştir. Ne zaman toplum yanlış bir gidişata doğru gidecek olsa âlimler tehlikeyi fark edip dur demişlerdir. Malı ve serveti bir şey zannedip, kibir ve kendini beğenmişlik içerisinde malıyla gösteriş yapan Kârun’un servetine özenerek: “Keşke Kârun’a verilen servet gibisi bize de verilseydi”5 diyen câhil halkı, kendilerine ilim verilmiş olanlar: “Yazıklar olsun size iman edip salih ameller işleyenler için Allah’ın sevap ve mükâfatı daha hayırlıdır”6 diyerek uyarmışlardır. İşte böyledir âlimler… Kendilerine Allah Azze Celle tarafından ilim nasip edilmiş olanlar… Toplumların ayağı kaydığında tutarlar, düştüklerinde kaldırır, unuttuklarında hatırlatırlar. Kârunlara özenip dünyaya heveslendiklerinde ‘Allah Azze Celle katındaki daha hayırlıdır’ diyerek ahirete yöneltirler. Toplumun terazisi olup dengeyi sağlarlar. Şirk dâhil bütün pisliklerden arındırırlar. Elbette ki âlimlerin bütün bunları yapabilmesi için hak ettikleri konumda olmaları gerekir. Eğer bir toplumun önderleri âlimler değilse, o toplumun yönetimi câhillerin eline kalacak ve düşman böyle bir toplumu istediği istikamete sevk edecektir. Yani çobansız sürünün çobanı kurt olacaktır. Öyleyse toplumlar âlim idarecilerle yönetilmeli, en azından âlimlere hak ettikleri konum verilmelidir. Gerçek âlimlerin izinde giden bir toplum bu şekilde sapmaktan kurtulacaktır.

Kur’an, ilim sahiplerinin toplumdaki bu hayatî önem taşıyan görevinden dolayı “Mü’minlerin tümünün öne fırlayıp çıkmaları gerekmez, öyleyse onlardan her bir topluluktan bir grup çıktığında bir grup da dinde derin bir kavrayış edinmek ve kavimleri kendilerine döndüğünde onları uyarmak için geride kalabilir. Umulur ki onlar da kaçınıp sakınırlar”7 buyurarak cihada çıkmamalarına izin vermiştir. Hâlbuki Kur’an; kör, topal, hasta ve yaşlılar dışında kimsenin cihaddan geri kalmasına izin vermemekte ve geri kalanları şiddetle kınamaktadır. Toplumları uyarıcı niteliğinde olan âlimlerin önemli vazifeleri ise diğer mazeretlerden daha önemli bir mazeret olarak görülmüş ve canları korumaya alınmıştır. Aksi halde toplumlar kılavuzsuz kalacaktır. Bu kılavuzlar ayette Rabbimizin bildirdiği gibi derin kavrayış ve hikmet sahibi ve toplumunu korkusuzca uyarabilecek âlimlerdir. Ayette bu iki vasfın zikredilmesi boşa değildir. Bir âlim derin kavrayış sahibi olmadığında, toplumun saptığı noktaları ve nelerle düzelebileceğini doğru tespit edemeyecek, dinin asılları ve esaslarını insanlığa iletmek yerine tâli meselelerle uğraşacak ve birçok zaman toplumu yanlış yöne sevk edecektir. Ya da bir âlim korkak olursa özellikle hakkı söylemenin bedel istediği dönemlerde hakkı söylemekten kaçınacak, güç kimin elinde ise onun istediği tarzda davranacak ve o zaman toplumuna önderlik yapamayacaktır. Bu vasıflara sahip olmayan âlimin, toplumuna fayda yerine zarar vereceği çok açıktır. Rabbimiz hakkı söylemekten korkan âlimleri şiddetle tehdit ederek: “Şüphe yok ki onu kitapta beyan etmemizden sonra indirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayeti gizleyenler yok mu? İşte onlar ki Allah Azze ve Celle kendilerine lanet eder. ( Bütün ) lanet edenler de onlara lanet okur ”8 buyurmuştur. Âlim halkın tepkisinden veya sistemi elinde tutan güçlerden korkacağına, Rabbimizin lanetine uğramaktan korkmalı ve bildiği hakikatleri gizlememelidir. Dinin en önemli meselesi olan Allah’ın hâkimiyetinin unutturulduğu, helal ve haramları birbirine karıştıran hatta Allah’ın ahkâmını beşerî sistemlere az bir pahaya satarak, dinin yapısına asla uymayan yorumlar yapan hocaların arttığı günümüzde, dinde fâkih ve hikmet sahibi, aynı zamanda cesur ve uyarıcı âlimlere toplum olarak ne kadar da çok ihtiyacımız var. Böyle âlimlerin kıymetini ölçecek yeryüzünde bir değer ölçüsü yoktur. Onların sevabı Allah katında saklıdır. Rabbim toplumumuza ve bütün İslam ümmetine böyle âlimler nasip etsin.

Gelecek ayki sayımızda hadislerle ve âlimlerin sözleriyle ilmin faziletini anlatarak bölümümüze devam edeceğiz. Allah’a emanet olun.

1.        Rahman, 1-3

2.        Âl-i İmran, 18

3.        Zümer, 9

4.        Mücadele, 11

5.        Kasas, 79

6.        Kasas, 80

7.        Tevbe, 122

8.        Bakara,159