Kapak

Kutlu Mücadelenin Neferlerine

Paylaş:

 

 

Neyin mücadelesi veriliyor? Yaşanılanlar neyin nesi? Bu işin sonu nereye varır? Tüm bu sorular bizim aklımıza gelen sorular değil. Biz bu soruların cevabını iyi biliyoruz. Ancak bizi yeni yeni tanıyan veya tanımaya çalışan kardeşlerimizin kendi içlerinde sordukları sorular bunlar olabilir. Biraz bu soruların cevabı üzerinden yazacağız yazımızı… Bu arada tüm kardeşlerimize de bazı hatırlatmalar yapmış olacağız inşaAllah.

 

Biz Tevhid davasının mücadelesini veriyoruz ve yaşadıklarımız bu mücadelenin bedeli… Bu mücadeleyi Rabbimizin emri olduğu için, hem ahiretimizi kurtarmak hem de ulaşabildiğimiz tüm insanların dünya ahiret saadeti için veriyoruz. Bu mücadele tüm peygamberlerin kutlu mücadelesi ve bizler, bu şerefli mücadelenin ahir zaman temsilcileriyiz.

Aslında Tevhid davasının mücadelesi derken, yeryüzündeki haksızlıklara, adaletsizliklere ve zulümlere karşı savaş açmış bir mücadeleden bahsediyoruz. Biz yılan bize dokunmadan mücadeleye başlayanlardanız. Hem de bu mücadele sebebiyle yılanın dokunacağını bile bile… Hatırlarsınız Hocamızın, Ortadoğu’daki zulüm görüntülerini izlerken kendini tutamayıp ağladığı o duygusal anları… O anlar, dünya- alemin derdini yüklenmiş, başkalarının acılarına, dertlerine kendinden geçercesine ağlayan kaygılı bir dava adamının halinin özetidir… O hep bu kaygıyla konuştu, bu kaygıyla zalimlere haykırdı, bu kaygıyla günler geceler boyunca okudu, okuttu, düşündü, düşündürdü, bir nesil yetiştirmeye çalıştı. Dünyayı değiştirmeye namzet, öncü bir neslin yetişmesi, Hocamızın her daim ideali oldu.

RABBANİ EĞİTİM ŞART

Hocamızın bir konuşması şöyle son bulur: Okumazsak, öldürülmeye devam ederiz… Aslında okumadıkça hem öldürülmeye, hem sömürülmeye, hem de kandırılmaya devam ediyoruz… Toplumumuz yıllarca İslami eğitimden mahrum bırakıldı. Âlimsiz ve hocasız yetişen bir neslin başına gelmedik kalmadı. Dünyada Müslüman halklar, kendi ülkemizde de İslami kesim hep ezildi, hep kandırıldı, hep yenildi.

Furkan hareketinin adanmışları, başta Alparslan Kuytul Hocaefendi olmak üzere tüm gönüllü davetçiler, toplumun bu durumunun farkındaydılar. Bu sebeple toplumu değiştirecek en önemli etkenin eğitim olduğunu savundular. Öyle der Alparslan Kuytul Hocaefendi: ‘Rabbanilerin yetişmesi için Rabbani eğitim şarttır.’ Rabbani eğitim… Kur’an’ın ışığında, Kur’an’ın eğitim yöntemiyle, Hz. Peygamber’in pratik hayatının izinden gidilerek verilen bir eğitim… Bu toplum bu eğitime muhtaç… Bu toplum bu eğitimden geçmediği müddetçe iflah olmaz, düzelmez, uçurumdan yuvarlanmaya mahkûm olur.

Böyle bir eğitimle, Firavuna yani güce hayran kölelere dönüştürme çabalarına karşı direnen bir toplum yetiştirmek gerekiyor… Derler ki, Firavuna sorulmuş: Nasıl bu kadar zalim olabildin? O da: Kimse zulmüme karşı çıkmadığı için, cevabını vermiş. Firavuna bu soru sorulabilmiş mi ve o da bu cevabı vermiş mi bilinmez ama hakikat budur. Zalimi zalim yapan zulme sessiz kalınmasıdır. Bir topluma zulme rıza göstermeme bilinci, eğitim ile verilebilir. Hassaten TEVHİD EĞİTİMİ… Çünkü Tevhid, bütün yanlışlara HAYIR demeyi öğreterek eğitime başlar. Tevhidi iyi anlayan bir toplumun diktatörlere baş eğmesi, haksızlıklar karşısında susması, dünyanın basit metaı ile kandırılması, az bir bedele karşılık (dünya ve tüm içindekiler az bir bedeldir) dinini, değerlerini satması mümkün olmayacaktır. Ancak ne yazık ki, toplumumuz Tevhidî bilinçlenmede çok gerilerdedir.

İşte gerek bizim toplumumuzu gerekse de dünyayı uyandıracak bir adam çıktı ve bir uyanış başlattı… İslam’ı gerçek İslam’ı anlatan, Tevhidi en yüksek perdeden haykıran bir adam… ‘Allah’ın dünyasında Allah’ın dediği olmuyor! Allah’ın dediği olmalı!’ diyen bir adam ve onun arkadaşları… Uyutulan, yaldızlı sözlerle uyuşturulan, bir parmak balla kandırılan insanımızı adeta omuzlarından tutup silkeleyerek uyandırmaya çalışan bir adam… Kalbi duran hastanın göğsüne yumruk vuran bir doktor gibi kaygılı, telaşlı, insana- cana kıymet veren bir adam… Bu adamın hatırlattığı mesaja bütün dünya muhtaçtır…

SABREDECEĞİZ…

Seyyid Kutup der ki: ‘Rabbani hareket metodu gerçekçidir… Yaşayan bir organizma olan cahiliyeyi yok etmek, soyut teorilerle mümkün olmayacaktır…’ İşte Rabbani metodun gerçeklerini yaşıyoruz. Konuşmanın, iddianın, yani lafın ötesini yaşıyoruz… Bu yolun pratik gerçeklerindendir engebeler, zorluklar, çileler… Tüm kardeşlerimiz Hocamızın şu sözünü asla unutmamalıdır: ‘Yol uzun ve yokuş çıkıyoruz.’ Değiştirilmek istenen koca bir toplum hatta dünya ise ve istenen değişiklik köklü bir değişiklik olacaksa, bu kısa zamanda olmayacaktır.

Seyyid Kutup ‘Yoldaki İşaretler’ kitabında ‘uzun süren geçiş dönemi’ bölümünde bu durumu anlatır… İçinde bulunduğumuz toplum uzun süredir, derinlemesine bir bozulmuşluk içerisindedir. Özellikle son yıllarda bozulmanın hem çeşitliliği hem de hızı artmıştır. İstatistikler bu gerçeği yoruma gerek bırakmadan açıklıyor.1 Toplumsal bozukluğun derecesini iyi anladığımızda, işimizin zorluğunun ve kısa zamanlı bir iş olmadığının farkına varabiliriz. Bu farkındalık, çok önemli bir şeyi sağlar; sabretmeyi… Sabredeceğiz yani yola devam edeceğiz. Sabredeceğiz, yani söylenmeyeceğiz, ‘her şey hemen düzelsin, zorluklar çabucak geçsin, Allah yardımını gönderiversin’ demeyeceğiz… Sabredeceğiz, yani Rabbimize sımsıkı sarılacağız; daha çok dua, daha çok ibadet edeceğiz… Allah Azze ve Celle: ‘Ve li Rabbike fasbir- Rabbin için sabret’ buyurur. Sabredeceğiz… Çünkü Allah için her şeye değer.

Kimbilir… Sabredersek, yürekten dua edersek belki de Rabbim, önümüzdeki uzun yolu bir olayla kısaltıverir; daralan yolu genişletir; yolu kapatan kayayı yuvarlar, atar; yokuşu düze çeviriverir… Bu, Allah Azze ve Celle için asla zor değildir. Dava O’nun davasıdır… Alparslan Kuytul Hocaefendi ve arkadaşları da bu davanın adamıdırlar ve davanın sahibi olan, Aziz ve Hâkim olan Allah’ın kuludurlar. Allah, davasına sahip çıkanlara yardımını esirgemez. Allah, Tevhid davasını Allah’ın istediği yolla hâkim kılmaya çalışanları mahcup etmez. Allah, davasını canının önüne geçirenlere büyük zorluklar yaşatmaz. Allah bu bir avuç samimi topluluğu, belini kıracak bir imtihanla baş başa bırakmaz…

 

Dipnot

İstatistikler

Şiddet, istismar, cinayet kat be kat arttı Hukukun üstünlüğü endeksinde Türkiye 113 ülke arasında 99. sıraya geriledi. Türkiye basın özgürlüğü listesinde “özgür olmayan ülkeler” kategorisine düştü. Sosyal konuların da masaya yatırıldığı raporda boşanmalar yüzde 38, fuhuş yüzde 790, çocukların cinsel istismarı yüzde 434, kadına yönelik şiddet yüzde 1400, adam öldürme yüzde 261, cinsel taciz yüzde 449, tutuklu ve hükümlü sayısı yüzde 285, uyuşturucu bağımlılığı yüzde 678 arttı.