Tarih

Murat Hüdavendigâr ve Kosova Savaşı

Paylaş:

Osmanlı Devleti’nin kurucusu olan Osman Gazi’nin öldüğü gün doğmuş olan torunu Murat; dedesi ve babası gibi ömrünü Allah yolunda cihadla geçirmiştir. 1362 Mart ayında 36 yaşında iken Osmanlı padişahı olarak tahta geçtikten sonra devletin başında bulunduğu 27 yıl içinde, 37 muharebede bizzat bulunmuştur. Ayrıca İstanbul’u ilk kuşatan Osmanlı padişahı kendisidir. Babasından aldığı mirası 5 kat artırarak, sonraki nesillere 500.000 km2 ’lik büyük bir devleti miras bırakmıştır. Rabbimizin: “De ki: Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm, ancak âlemlerin Rabbi olan Allah içindir”1 fermanı ilahisine ve Peygamber Efendimiz’in: “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle de haşredilirsiniz” buyruğuna uygun olarak, Allah yolunda mücadeleyle geçen ömrünü cihad meydanında şehadetle tamamlayan Sultan Murat’ın son seferini incelemek, tüm ömrünü anlamak için de yeterince ipucu verecektir.

KOSOVA SAVAŞI

Osmanlıların Balkanlar’da hızlı bir şekilde ilerlemeleri ve Edirne’nin fethi ile ileri harekete devam etmeleri, Avrupa devletlerini ciddi bir telaşa düşürmüştü. Bir taraftan Haçlı ittifakına rağmen Sırpsındığı Savaşı’nın hezimetini unutamıyor ve intikam ateşi ile yanıyorlar, diğer taraftan da bir şekilde Osmanlı’nın durdurulması gerektiğini düşünüyorlardı. Bu durumdan en çok kaygılanan Sırbistan Kralı Lazar olmuştu. Osmanlıların Balkanlar’dan atılması tek düşüncesi haline gelmişti. Kral Lazar elden çıkan yerlere tekrar sahip olmak için gizliden askerî ve siyasî ittifaklar kurma yolları aradı. Bunun için Arnavutluk Beylikleri’ni ve Bosna Krallığı’nı, Eflaklıları, Lehlileri ve Macarları da Osmanoğulları’nın aleyhine birleştirerek kuvvetli bir ordu kurmaya muvaffak olmuştu. Bu müttefik Haçlı ordusuna güvenerek, Osmanlı’ya karşı savaş ilan etti.

Sultan Murat Han ise bu sırada Bursa’da bulunuyordu. Derhal harekete geçerek Karesi ve Kütahya’da sancak beyi olan oğulları Yakup Çelebi ile Yıldırım Beyazıd’a haber ulaştırarak, askerleriyle Çanakkale’den Gelibolu’ya geçip, Filibe Ovası’nda Osmanlı ordularına katılmalarını bildirdi. Bu sırada hacdan gelen büyük komutan Gazi Evrenos Bey orduya katılmış bulunuyordu. Kendisine, başkomutanlık müşavirliği görevi verildi. Murat Han, savaş divanının toplanmasını emretti. Böylelikle stratejik savaş plânı hazırlandı.

Haçlı ordusu kendinden emin bir halde bulunuyordu. Silah, araç ve gereç üstünlüğü de onlarda idi. Haçlı ordusu bu haldeyken, Osmanlı ordusu boş durmuyor, büyük bir düzenleme içinde bulunuyordu.

Osmanlı ordusunun uzun bir yürüyüşten sonra karşılarına yorgun geleceğini düşünüyorlar ve bu sebeple de savaşı kazanacaklarına inanıyorlardı. Bir süre sonra Haçlı ordusu, Kosova ovasının karşı sırtlarında

Osmanlı ordularını çok düzenli tertiplenmiş bir halde karşılarında görünce çok şaşırmışlardı. Sultan Murat Han, Şehzade Yıldırım Beyazıd’la birlikte düşman ordularının son durumlarını görmek üzere bir tepeye çıktılar. Ovanın genişliği ve derinliği içinde sonu gelmez bir uzunlukla tertip almış düşman safları görünüyordu. Zırhlı süvarilerin parıltıları gözden kaçmıyordu. Rüzgâr da düşman tarafından esiyor, kalkan toz- toprak normal görüşü engelliyordu. Fakat Sultan Murat bu kötü ve aleyhteki durumları beraberindekilere sezdirmedi. Oğluyla geri döndüler. Harpte yapılacak hareketleri bir daha gözden geçirmek üzere tekrar harp meclisini topladı. Burada Şehzade Yıldırım Beyazıd, Sadrazam Ali Paşa, Timurtaş Paşa ve Gazi Evrenos da düşüncelerini söylediler.

Sadrazam Ali Paşa’nın Kur’an’dan şu ayetleri okuması kalplerin Allah’a iman ve tevekkülle dolmasına vesile oldu. “Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmişseniz üstün olan sizlersiniz.”2

“(Savaşta) onları siz öldürmediniz, fakat Allah onları öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın fakat Allah attı.”3 Pek çok yönden Bedir savaşını hatırlatan bu harp, Osmanlılar için bir ölüm kalım mücadelesi olacaktı. Sultan Murat oğullarıyla birlikte en ön safta yer alacaktı. Çünkü Kosova’da kazanılacak bir savaş, Rumeli’de Allah’ın nizamının devam etmesine, hükümranlığın sağlamlaşmasına ve Osmanlı’nın buradan daha ilerlere gitmesine vesile olacaktı.

Sultan Murat Han o gece çok düşünceliydi. Uyuması mümkün değildi. Sabaha kadar Rabbine şöyle dua etti: “Ya Rabbi! Senin aşkına yüz sürdüğüm şu anımda bana yardım et, milletime karşı yüzümü kara çıkarma. Yardımını benden ve askerlerimden esirgeme. Askerlerime beni siper et, onları zafere, beni şehadete ulaştır. İslam’ın mülkünü yok etme. Beni kurban et. Ben günahkâr bir kulunum. Benim günahlarımın çokluğu yüzünden nusretini üzerimizden kaldırma. Bu ordu Senin ordundur. Senin rızan için cihad etmektedir. Yardım eyle ya Rabb!”

Gözyaşları içerisinde secdede uzun uzun dua ederek, Rabbinden ordusuna muzafferiyet, kendisine de şehitlik ihsan etmesini istiyordu. Gözyaşları akarken bir an dalmıştı. Uyandığında yüzü gülüyordu, sevinçliydi ve: “Allah dualarımı kabul etti. Bana rüyamda malum oldu. Bugün muzafferiyet bizimdir!” diyerek sevincini etrafındakilerle paylaştı. Gün ağardığında etrafına bakındığı zaman, dün çok fena ve aleyhine esen rüzgârın kesildiğini, hafif serpeleyen yağmurun ovadaki tozları yatıştırdığını hayret ve sevinçle görünce, Allah’a hamdetti. Sabah namazını kıldıktan sonra, savaş düzeni almış olan ordusunun en ön saflarına kadar gidip, gördüğü rüyayı ve aldığı müjdeyi onlara da anlattı ve morallerini düzeltti.

Osmanlı ordusu 40-50 bin kadardı. Buna karşılık Haçlı ordusu da, Sırp, Arnavut, Macar, Ulah, Bulgar, Hersek, Bosna ve Leh kuvvetlerinden oluşan çoğu zırhlı süvari olmak üzere 200 bin kadardı.

Tarihler 20 Haziran 1389’ u gösteriyordu. Savaş tüm şiddetiyle devam ederken Osmanlı bütün gücüyle karşı taarruza başladı. Çarpışmalar 5 saat kadar sürdü. Akşam olduğunda artık zafer kazanılmış, savaş meydanına sükûnet hâkim olmuştu. Sadece ölü ve yaralılar savaş alanındaydı. Kral Lazar’la beraber, pek çok komutan ve prensler de ölüler arasında idi.

Böylece 1. Kosova Meydan Savaşı Osmanlılar’ın kesin zaferiyle sonuçlanmıştı.

Yine böylece Murat Han’ın rüyasında kendisine verilen zafer müjdesi tahakkuk etmiş oluyordu. Ancak rüyanın sadece yarısı gerçekleşmişti. Hâlbuki Padişah, rüyasında şehid olacağını da görmüştü. Bu rüyasını da bütün askerlerine açıklamıştı.4

Rüyanın Diğer Kısmı da Gerçekleşiyor…

Akşam olmuş, Kosova ovası sessizliğe bürünmüştü ve Murat Hüdavendigâr savaş alanını dolaşıyordu. Yaralı ve şehidlerine şefkat ve merhamet okşayışlarında bulunuyor, onlara dua ediyor, zafer dolayısıyla Allah’a hamd ediyordu.

Bu sırada yerden kalkan bir Sırp askeri, (Miloş Kopilik isimli Sırp Prensi) yaralı taklidi yaparak Padişah’la görüşmek istedi. Korumalar buna müsaade etmediler. O ise ısrar ediyordu; Müslüman olmak istediğini ve Padişah’ın elini öpeceğini söyleyerek izin istedi. Padişah bu hali görünce bırakmalarını söyledi. Padişah’ın yanına gelen Sırp, etek öpmek bahanesiyle eğildi. Meğer elbisesinin koluna bir hançer gizlemiş, fırsat kolluyormuş. Süratle doğrulup ayağa kalkarak çıkardığı hançeri

Murat Han’ın göğsüne sapladı. Ağır yaralanan Murat Han yere düşerken Sırp askeri derhal öldürüldü. Murat Han oluk gibi kan kaybederken oğlu Yıldırım Beyazıd telaşla yanına geldi. Babasının kanlar içindeki o halini görünce ağlamaya başladı. Sultan Murat Han oğluna nasihat ederek: “Oğul! Zaman ağlanacak zaman değildir. Hem biliyorsun ben Allah’tan şehidlik istemiştim. İşte şimdi anlıyorum ki, duam kabul olunmuştur… Dünyada kim bu akıbetten kurtulabilmiş ki, benim için ağlıyorsun! Ağlayacaksan Müslümanlar için ağla! Onları perişan etme, yerim sana kalıyor. Adâletinle, cömertliğinle beni de hayırla yâd etmeye çalış. Padişahlığın sermayesi adâlettir. Saltanatı rahat bir şey sanma. Dünyada en büyük meşakkat saltanattır. Dünyada bir güzel nam bırakmaya gayret et. Yaptıkların şanına lâyık olsun.”

Bu nasihatlerden sonra 3. Osmanlı Sultanı Murat Hüdavendigâr, Allah’ın kendisine rüyasında vaad ettiği şekilde 63 yaşında savaş meydanında şehid olup ruhunu teslim etti.

Rabbim şehadetini kabul etsin. Bizleri de ömrünü Allah’a adayan ve bu yolda can veren dava erlerinden eylesin.

1-En’âm, 162

2- Âl-i İmran, 139

3- Enfal, 17

4- Ekrem Şama, Osmanlı Düşünüyordu