Kapak

Peygamberler Muhaliftir

Paylaş:

    Allah’ın eşsiz nizamı olan İslam, yeryüzünü ıslah etmek ve kötülüklerle mücadele ederek hâkimiyeti ele almak için gönderilmiştir. Tüm evren ve onun içinde yer alan dünya, Allah’ın mülkü olduğu hâlde; kul olduğunu unutup müstekbirleşen zalimlere karşı, gönderilen her peygamber, adaletin ve gerçek özgürlüğün kavgasını vermiştir.

     Kur’an-ı Kerim’de her topluma peygamber gönderildiği1, bir hadiste ise yeryüzüne yüz yirmi dört bin peygamber geldiği2 haber verilmiştir. Bir ayette şöyle buyrulur: “Andolsun ki Biz, ‘Allah’a kulluk edin ve Tâğut’tan sakının’ diye (emretmeleri için) her ümmete bir peygamber gönderdik…”3 Bu ayet-i kerimede görüldüğü gibi Rabbimizin, rasulleri toplumlara niçin gönderdiği açıklanmaktadır. Ayette zikredilen “tağut”, haddi aşan, azan, aşırı derecede mütecaviz demek olup; Allah’tan başka tapınılan, kendini ilahlaştıran her varlık ve şeytan anlamındadır.4 Buna göre, genel olarak tüm peygamberler, özelde ise isimleri Kur’an’da geçen yirmi beş peygamberin tamamı Allah’a karşı azgınlaşan, hadlerini aşıp her kötülüğü yapabilen, ayrıca ilahlığa yeltenerek insanları zorla kendilerine kulluk ettiren zorbalarla mücadele için gelmişlerdir. Bunun aksine bir tez ileri sürmek ilmen mümkün değildir. Kur’an’da anlatılan peygamber kıssaları; kavimleriyle peygamberleri arasında geçen çetin mücadelenin ayrıntılarıyla doludur.

     Tevhid mücadelesinin atası Hz. İbrahim Aleyhisselam olsa da Kur’an-ı Kerim’de mücadele veren en eski peygamber olarak Hz. Nuh Aleyhisselam’ın ismi geçer. Hz. Nuh ve ondan sonra gelen tüm rasuller kavimlerini aynı şeye, yani Tevhide çağırmıştı. “Allah’tan başkasına ibadet ve kulluk etmeyin. Doğrusu ben sizin adınıza elem dolu bir günün azabından korkuyorum.”5 950 yıl6 gibi uzun bir davet ve mücadele hayatında kendisine inanan çok az insan olduğu7 ve düşmanları tarafından açık tehditlere maruz kaldığı hâlde8 mücadelesinden geri adım atmamıştır. Kavmini saptıran zamanın zorbalarına karşı, taraftarları da az olduğu hâlde, en ufak bir taviz vermeden mücadelesini sürdürmüştür.

     Hz. İbrahim Aleyhisselam ise yaşadığı zaman ve mekânda tağutlaşan Nemrut’a ve onun destekçilerine karşı tam bir kıyam ve Tevhid önderidir. Üstelik O, Kur’an’ın övgüsüyle bu mücadelesinde tek başınaydı ve “tek başına ümmet olma”9 payesi almıştı. Çünkü “Hz. İbrahim, bir ümmetin, bir milletin yapacağı işleri tek başına gerçekleştirmiş, onlarca imtihan geçirmiş ve kazanmıştır. Tevhid inancının bayrağını tek başına asmış, Allah’ın evini/ Kâbe’yi inşa etmiştir. Allah’ın kelimesinin yüceltilmesi uğruna ölüme meydan okumuş, en cebbar zalimlerin önünde boyun eğmemiştir.”10 Üstelik sadece şirk sisteminin sahiplerine değil, babasına bile tavır alıp muhalefet etmiş ve onların dinlerini reddetmiştir. “Hani İbrahim, babası Azer’e: ‘Sen putları ilah mı ediniyorsun? Şüphesiz, ben seni de kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum’ demişti.”11 Bu söz ve tavır, Tevhid mücadelesinin önderi sayılan bir peygamberin, devrin diktatörüne karşı muhalif tavrının açık delilidir.

     Hz. Musa Aleyhisselam da Tevhid önderi olarak devrinin tağutu ve zorbası olan Firavun’a karşı eğilmeden, korkmadan ve geri adım atmadan hak mücadelesini vermiştir. Firavun gibi zalimliği tarihe geçmiş olan ve sırf iktidarını sürdürebilmek için bir neslin erkek çocuklarını doğar doğmaz öldürten bir diktatör, Hz. Musa’yı davasından döndürememiştir. Bu da göstermektedir ki, hiçbir Peygamber kendi devrinin zalimlerine, zulümlerine ve şirk düzenlerine karşı yumuşak tavır, muhafazakâr bir tutum içinde olmamış, aksine cesurca mücadeleyi sürdürmüş ve muhalif olarak yaşamışlardır.

     Hatem’ul Enbiya ve Tevhid davasının son mümessili olan Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem de aynı davanın aynı talebesi olarak, Rabbinin mesajlarını insanlara, yöneticilere tebliğ ederken tavizsiz bir mücadele sürdürmüştür. Davasını insanlara anlatıp yaymaması ve Mekke cahiliye sistemiyle uzlaşması, ayrıca muhalefeti terk edip ılımlı ve muhafazakâr olması karşılığında kendisine devlet başkanlığı gibi büyük bir teklifte bulunulmasına rağmen, O yüce Rasul, Tevhidî duruşuyla bunları reddetti ve kararlılığını gösterdi. O Sallallahu Aleyhi ve Sellem de diğer Nebi-Rasul kardeşleri gibi Tevhid davasının takipçilerine şirke, küfre, zulme karşı mücadeleyi ve muhalefeti miras olarak bıraktı.

     “Çağlar boyunca insanlığın tanıdığı sistemler içinde, İslam kadar zulmün her çeşidiyle mücadele eden ya da topyekûn mazlumların yanında yer alan veya zorbaların, diktatörlerin yüzüne karşı hakikati haykıran herhangi bir sistem bulunduğunu sananlar kesinlikle yanılmaktadır.”12 Şehid Seyyid Kutub’un ifadesiyle, “Amerikalıların ve dostlarının var olmasını istediler. İslam, sömürüye karşı direnen bir İslam olmadığı gibi tuğyana karşı duran bir İslam da değildir. Şüphesiz onlar İslam’ın egemen olmasını istemezler. Çünkü İslam egemen olduğu takdirde, halkları yeniden inşa edecektir, onlara yepyeni bir hayat verecektir.”13 Müslümanlar İslam Medeniyetinin yeniden inşası için cesur olmak zorundadır. Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin dediği gibi: “Küfre, şirke ve zulme karşı muhalif olmayan Müslümanlar, Allah’ın hükmettiği bir medeniyete layık olamazlar. Tevhid Medeniyetinin sağlayacağı özgürlüğe layık olamazlar. İslam Medeniyetinin hâkim olmadığı devirlerde muhafazakâr olanlar peygamberlerinin izinden gitmemektedir. Çünkü muhalif olmak, peygamberi bir tavırdır. Müslümanlar İslam Medeniyetinde muhafazakâr olurlar, İslam Medeniyeti yoksa muhaliftirler.”

     İnsanlar şunu bilmelidir ki: “Bugün İslam dünyasının Amerikan hegemonyası karşısında yaşadığı yenilgi psikolojisi sonsuza kadar sürmeyecektir.”14 O hâlde, Müslüman fert, cemaat ve toplum artık dinini öğrenmeli, bunun gereği hakkı anlatmalı ve kötülüklerle mücadele etmelidir. Unutulmamalıdır ki; konuşmayı ve bedel ödemeyi göze almayan bir toplum, adalet ve özgürlüğe layık olamaz.

  1. Fatır, 24; Yunus, 47; Nahl, 63
  2. Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 266
  3. Nahl, 36
  4. D.V İslam Ansiklopedisi, Tağut mad.
  5. Hud, 26
  6. Ankebut, 14
  7. Hud, 40
  8. Şuara, 116
  9. Nahl, 120
  10. com/kuranda-hz-ibrahim-icin-tek-basina-bir-ummet-deniliyor-bu-ne-anlama-gelmektedir-0
  11. Enam, 74
  12. Seyyid Kutub, İslami Etüdler, syf: 29
  13. Seyyid Kutub, a.g.e, syf: 127
  14. İmadüddin Halil, İslam Medeniyetine Giriş, syf: 180