İKİNCİ BİR CHARLİE HEBDO VAKASI!
LeMan Dergisi tarafından Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i hedef alan bir çizim yapıldı. Akabinde “Dini değerleri alenen aşağılama” suçundan soruşturma başlatıldı ve yazı işleri müdürü, müessese müdürü, çizer ve karikatürist gözaltına alındı. Dergiden yapılan açıklamada: “Bize sürülen lekeyi kabul etmiyoruz. Zira Peygamber Efendimizin tasviri yoktur” denildi. Karikatürün sosyal medyada tepki görmesinin ardından dergi binasının önünde toplanan çok sayıda kişi “Yaşasın şeriat” sloganları attı. Yaşanan olaylar hakkında Alparslan Kuytul Hocaefendi şunları söyledi: “Karikatürü inceledim. Öncelikle bir karikatürde peygamberlerin tasvir edilmesi, özellikle Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in tasvir edilmesi caiz değildir. Hem de çok çirkin bir suretle tasvir edilmiştir. Burada Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e bir hakaret yoktur. Ancak tasvir edilmesi doğru değildir. Bu kişilere bu kadar sert, anında müdahale edilmiş olması ‘Peygamberimizi korumalıyız. O’na olan saygıyı, hürmeti, muhabbeti muhafaza etmeliyiz. O’nu herkesin yazdığı, çizdiği, konuştuğu normal basit bir insana dönüştürmemeliyiz’ anlayışıyla yapıldı. Elbette Peygamberimizin korunması lazımdır. Efendimizin bu şekilde karikatürize edilmesi doğru değildir. Yarınlarda Allah Azze ve Celle’yi bile bu şekilde karikatürize etmeye kalkışanlar olabilir. Bu kişi eğer Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i kastettiyse cezasını çekmiş olmaktadır. Eğer Peygamberimizi kastetmediyse ve yanlış anlaşıldıysa o zaman özür dilemeli, tevbe etmeli ve ‘Ben onu kastetmedim. Yanlış anlaşılacağını düşünemedim’ demelidir.”
İSRAİL’İN AKKUYU NÜKLEER SANTRALİ BAHANESİ
İşgalci İsrail medyasından Hayom: “Türkiye, yeni İran’dır. Türkiye, bu yıl faaliyete geçmesi planlanan Akkuyu Nükleer Projesi’ni hızlandırıyor. Türkiye’nin bağımsız Uranyum zenginleştirme konusundaki ısrarı, nükleer silah geliştirmesini sağlayacak” ifadelerini kullandı. Bu ifadeler hakkında Alparslan Kuytul Hocaefendi şunları söyledi: “İsrail yarın Akkuyu’yu vurduğunda bahane hazırdır. İran’a da böyle saldırdılar. Türkiye İran’a yardım etmedi. İran’ın nükleer santralinden, atom bombası yapma girişimlerinden memnun değil gibi davrandı. Halbuki İran ‘Biz atom bombası yapmıyoruz. Bunu caiz görmüyoruz’ demişti ama Türkiye, İran gizli gizli yapıyor gibi düşündü. Hatta bazı yorumcular ‘Türkiye bu saldırıdan memnun bile olmuş olabilir’ dediler. Eğer bu doğruysa aynısı yarın bizim başımıza geldiğinde İran da bundan memnun olacaktır. ‘Benim nükleer santrallerimi vururken sen bana yardım etmedin. Ben de sana yardım etmiyorum’ diyecektir. İsrail yavaş yavaş buna zemin hazırlamaktadır. ‘Bu rüzgârı bulmuşken ilerleyeyim’ diye düşünmektedir. Türkiye’ye de posta koymaya başlamıştır. Tehlike geliyor, görüyoruz ama hâlâ bekliyoruz. ‘Belki gelmez, belki vazgeçer’ diye düşünüyoruz. Hâlâ barış konuşmaları yapıyoruz. Hâlâ ‘İran’la Suriye’yle Mısır’la Pakistan’la Yemen’le Lübnan’la bir ittifak kuralım. Ortak bir ordu kuralım’ demiyoruz. Ciddi hiçbir adım atmıyoruz. Füzelerin bizim de başımıza düşeceğine inanmak istemiyoruz.”
“MİLLET SANDIKTA AKP’Yİ CEZALANDIRABİLİR!”
Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar hakkında tutuklama kararı verilirken Adıyaman Belediye Başkanı hakkında ev hapsi verilerek görevinden uzaklaştırıldığı duyuruldu. Yargılama süreci ile ilgili Alparslan Kuytul Hocaefendi şunları söyledi: “Belediyelerde hırsızlık olmuş mu olmamış mı, biz bilemeyiz. Olmuşsa hırsızları savunacak değiliz, hırsızlara acıyacak da değiliz ancak mesele şudur: Bu hırsızlar hep CHP’den mi çıkmaktadır? Mesela AKP’li, MHP’li belediye başkanlarından ve etrafındakilerden hiç hırsızlık yapan yok mudur? Görülen odur ki devlet ile hükümet, DEM Partiyle, PKK ile anlaşmaya çalışmakta ve kendisine yeni bir düşman aramaktadır. O düşman da CHP olarak tayin edilmiş gibi görünmektedir. Bu süreç bu yüzden başlatıldı. Önceleri aklımıza, ‘acaba İsrail Suriye’ye girecek ve Suriye’deki YPG ile hareket edip Türkiye’ye saldıracak, Türkiye bunun istihbaratını aldı da o yüzden mi PKK ile anlaşmaya çalışıyor, iç bünyeyi tahkim ediyor ve dışarıya karşı tek vücut olalım istiyor’ diye düşünmüştük. Ancak görülüyor ki o uzun vadede bir tehlikedir. Ancak bu yapılan şimdiki yeni barış süreci İsrail için değilmiş. Aslında CHP içinmiş. Yani plan ‘DEM parti ile anlaşalım, anayasayı onlarla değiştirelim. CHP’nin önünü keselim’ şeklinde yapılmış. Benim gördüğüm budur. Peki bunu nasıl başaracaklar? Belediyelerle. ‘Belediyelerdeki yolsuzlukları ortaya çıkaralım, böylece halkın gözünden düşürelim’ demektedirler. Hükümet ve devlet ittifak etmiş durumdadır. Zaten bu en azından 15 yıldır böyledir. Özellikle 15 Temmuz’dan itibaren. İstediklerine operasyon yapıyorlar ve rakiplerini bitiriyorlar. DEM Parti’yi terörle ilişkilendirerek tüm belediye başkanlarının yerine kayyum atadılar. CHP’ye de yolsuzluk demektedirler. İki tane damga vurdular. Birini HDP’ye birini CHP’ye vurdular. Yöntem budur. Bu yöntemler ters tepebilir, çünkü millet anlamaktadır. 2025’te seçim olmasa da 2027’de seçim olacak gibi görünüyor ve millet bunları unutmazsa sandıkta AKP’yi cezalandırabilir.”
“SAFLARIN NETLEŞMESİNDEN BİZ DE RAZI OLURUZ!”
Eski CHP’li vekil ve şarkıcı Sabahat Akkiraz yaşanan son süreçle ilgili: “Saflarımız netleşti: Bir taraf cumhuriyet, laiklik; diğer taraf ümmet... Atatürk ve Hz. Ali’nin gösterdiği yolda yürürüm” ifadelerini kullandı. Bu açıklama hakkında Alparslan Kuytul Hocaefendi şunları söyledi: “Kur’an-ı Kerim geçmiş kavimleri anlatırken Allah’ın kâfirlere ne zaman azap ettiğini bizlere bildirir. Bütün kıssalara bakarsanız şunu göreceksiniz: Saflar ayrıldığında Allah kâfire azap etmiş, Müslümanlara da yardım etmiştir. Bu sünnetullahtır ve sünnetullah değişmez. Zaten safların karışık olması insana yakışmaz. İnsan onurlu bir varlıktır, safı belli olmalıdır. Kur’an-ı Kerim Bakara Suresi 42. ayette: ‘Hakkı batıl ile örtmeyin (veya karıştırmayın) ve hakkı gizlemeyin. (Kaldı ki) siz (gerçeği) biliyorsunuz’ buyurulmuştur. Biraz hak biraz batıl olursa hakla batıl karışır ve bu hakkın gizlenmesine sebep olur. Hakla batıl birbirinden ayrılmalıdır.
Ümmet meselesine gelince: Elbette ki her Müslümanda ümmet anlayışı vardır. Ulusçular Müslümanları ulus şeklinde bölmek isteyenlerdir. Ulusçuluk yüzünden bugün Filistin bu durumdadır. Ümmet anlayışı olsaydı bir Müslümana saldırıldığında diğer Müslümanlar yardım ederdi. Ümmet anlayışına karşı olanlar yarın Türklere saldırı olduğunda, güçleri yetmediğinde İslam âleminin yardım etmesini isteyecekler. Çelişkiler içerisindeler. Ümmet anlayışına karşılar ve bunun sonuçlarının ne kadar kötü olabileceğini düşünemiyorlar. Atatürk’ün ve Hz. Ali’nin izinde olduğunu söyleyen kişi ise ya Atatürk’ü ya da Hz. Ali’yi bilmemektedir. İkisinin yolu birleşmez. Bu ancak Ali’siz Alevilik anlayışı ile mümkün olabilir. Hz. Ali İslam’la hükmeden bir İslam halifesiydi. İslam kanunları için Kur’an’ın bir ayeti için canını verecek Allah dostudur, Allah’ın aslanıdır. İslam’ı yaşamak ve İslam’ı yaymak için hayatını ortaya koyduğu bilinmektedir. Atatürkçülükle Hz. Ali taraftarlığını aynı kefeye koymak mümkün değildir. Bunlar asla buluşamaz. Hz. Ali şu anda olsa İslam devleti olsun isterdi. Laikliği kabul etmezdi. Bunun aksini söyleyen kafasından konuşmuş olur. Ama safların ayrılmasında fayda vardır. Saflar ayrılmadığı müddetçe Allah kâfire azap etmeyecek, Müslümanlara yardım etmeyecektir. Safların ayrılması laiklerin aleyhine olacaktır. O yüzden laik devlet safları ayırmamaya çalışmaktadır. Safları karıştırmaktadır. Laikliğin tartışılmasına izin vermemektedir. ‘İslam mı laiklik mi?’ tartışması gerçek tartışmadır. Bu konu tartışıldıkça laiklik kan kaybedecek ve Müslümanların safına geçenlerin sayısı çığ gibi büyüyecektir. O yüzden laik devlet bu konunun açılmasını istememektedir. Biz safların ayrılmasından memnun oluruz.”
“ASIL TEHDİDİ YAPAN PERİNÇEK’TİR!”
Doğu Perinçek, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hitaben: “Başkomutanlık oturarak olmaz, İran ve Gazze’ye saldırıları seyrederek olmaz. Kürecik Üssü’ne TSK el koymalı. Başkomutan emretmezse o Başkomutanı Türk milleti bulur” dedi. Perinçek’in bu sözlerini Alparslan Kuytul Hocaefendi şu şekilde değerlendirdi: “İşte tehdit budur, ama Doğu Perinçek’e dokunamazlar. Söylediği yanlış değildir. Türkiye Cumhuriyeti’nin başkomutanı, aynı zamanda ordunun da başkomutanıdır. Başkomutanlık oturarak olmaz. İsrail’in yaptıklarını da izliyor, İran savaşını da izliyor, Filistin’de yapılan zulmü de izliyor ve hiçbir şey yapmıyor, sadece kınıyor. Ondan sonra da ‘Başkomutanım’ diyor. ‘Başkomutan emretmezse o başkomutanı Türk milleti bulur’ ne demektir? Aslında bunda tehdit vardır. Bu insan cumhurbaşkanını tehdit edebilecek bir pozisyonda mıdır? Evet, Perinçek istihbaratçıdır, derin devlettir. 15 Temmuz’un arkasından bir gün bunlar çıkarsa hiç şaşırmayın. ‘Başkomutan, başkomutanlığını yapsın, yoksa millet gerçek bir başkomutan bulur’ derken ‘yani seni deviririz’ demek istemektedir. Ben bu sözlerde tehdit görüyorum. Çünkü bu insan bu güce sahiptir. Perinçek ‘Tüm cemaatlerin kökünü kazıyacağız’ diyen adamdır. Sonra gerçekten tüm cemaatlere baskınlar yapılmadı mı? Neden ona soruşturma açılmamaktadır? Çünkü güçlüdür ve zaten devletin adamıdır. O yüzden devlet onu korumaktadır. Ona soruşturma açılmaması, bunun açık delilidir. Asıl tehdidi yapan Perinçek’tir. Perinçek hakkında soruşturma açılmalıdır ve tutuklanmalıdır.”
Dünya Haberler
İSRAİL DÜRZİLER ÜZERİNDEN HEDEFLERİNE ULAŞMAK İSTİYOR!
İsrail ordusu, Şam’daki Genelkurmay Başkanlığı binasına bir gün içinde peş peşe üç saldırı düzenledi. Yaşanan saldırılar üzerine Suriye Cumhurbaşkanı Ahmet eş-Şara: “İki seçenek vardı ya Dürzilerin güvenliğini riske atarak İsrail’le savaşa girip bölgeyi istikrarsızlığa sürükleyecektik ya da Dürzi liderlere sağduyuyla hareket etmelerine fırsat verip ulusal çıkarı ön planda tutacaktık” dedi. Bu açıklamalar hakkında Alparslan Kuytul Hocaefendi şunları söyledi: “İsrail, oradaki Dürzileri kışkırtmakta ve onlar vasıtasıyla kendi hedeflerine varmaya çalışmaktadır. Dürzilerin hepsi değilse de içlerinden bazı gruplar İsrail’le hareket etmekte ve birtakım eylemler yapmaktadırlar. Oradaki bazı bedevi aşiretler de onlarla savaşmaktadır. Suriye ordusu -öyle bir ordu varsa- birkaç tank birkaç yüz askerle oraya müdahale ettiler. Bunun üzerine İsrail orayı ve Suriye tanklarını ve askerlerini öldürdü. Ahmet eş-Şara İsrail’le savaşabilecekmiş ama bölgeyi istikrarsızlaştırmamak için savaşmıyormuş gibi konuşmaktadır. ‘Biz buradan çekilelim siz burayı idare edin’ diyormuş. Devlet içinde devlet mi olur? Şimdi Süveyda ve civarını nasıl Dürzilere bırakıyor, hangi yetkiyle? Böyle birisi yarın bir başka bölgeyi de başkalarına teslim edebilir. Bu durumda Suriye’nin bütünlüğü diye bir şeyden bahsedilemez. Dürzilerin sayıları çok azdır. Onlara bile o bölgeyi teslim ediyorsa o zaman oradaki daha güçlü gruplara da başka yerleri teslim edecek demektir. Suriye’de yeni gelen rejim, Amerika’ya ve İsrail’e yaramıştır. Türkiye orada söz sahibi olacağını zannetmektedir -inşallah söz sahibi olur- ama durum hiç öyle görünmemektedir. Şara’nın Amerika ile Türkiye arasında tercih yapmak durumunda kaldığında Amerika ile İsrail’i tercih edeceği ortadadır. Şu anda İsrail’in durdurulabilmesi ancak Türkiye ve İran’ın ittifakıyla mümkün gibi görünmektedir. Katılırlarsa Suriye, Lübnan, Yemen ittifakının kurulmasıdır. Pakistan da buna destek verecektir.”
KORKAK BİR SİYASETLE ZAFER OLMAZ, İRAN İTİBAR KAYBETTİ!
Yemen Silahlı Kuvvetleri Sözcüsü: “İran’a saldırmaları durumunda, Kızıldeniz’deki tüm Amerikan savaş gemilerini vuracağız” ifadelerini kullandı. Bu ifadeleri değerlendiren Alparslan Kuytul Hocaefendi şunları söyledi: “Bu, İsrail’in İran’a saldırdığı ama Amerika’nın daha saldırmadığı dönemde söylenen bir sözdü. Amerika, İran’ı vurdu ama Yemen yerinden bile kımıldamadı. Pakistan: ‘Amerika savaşa girerse biz de İran’ın yanında yer alırız’ dedi ama yer almadı. Lübnan: ‘İran’ın yanında yer alırız’ dedi ama hiçbir şey yapmadı. İran’ın kendisi bile Amerika’ya cevap vermedi ki Pakistan veya diğerleri destek versin. Gerek Hamaney gerek Dışişleri Bakanı gerekse Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan: ‘İsrail dursa bile biz durmayacağız. İntikam alana kadar ateşkes yok’ diyorlardı ama Amerika ateşkes der demez hemen ‘varız’ dediler. Bu kadar korkak olurlarsa bu savaşı kazanamazlar. Humeyni hayatta olsaydı bunlara: ‘Benim talebem değilsiniz’ derdi. Humeyni 8 sene, darbeyle iş başına gelen ve Amerikan uşağı Saddam’la savaştı. Bunlar ise 12 günde ateşkese razı oldular. İran, kendisine yapılanların aynısını onlara yapabildi mi? Nükleer tesislerini vurdu mu? Bilim adamlarını, generallerini, genelkurmay başkanını ya da bakanlarını vurdu mu? Ya da bizzat bu emri veren İsrail Başbakanını vurdu mu? Hayır. İran ne yaptı? Birkaç tane füze attı. O attıkları füzelerin de patlayıcı gücü çok azdır. İran neyin intikamını aldı da ateşkese razı oldu? İran bu şekilde davrandığı müddetçe dünyada kıymeti harbiyesi kalmaz. Bu kadar korkak bir siyasetle asla zafer elde edemezsiniz. Korkaklıkla zafer elde edilemez. İran’ın iç güvenliği ciddi açıklar barındırıyor, ülkenin farklı kademelerine sızmış çok sayıda ajanın varlığından söz ediliyor. İçinde bu kadar ajan olan, hava kuvvetleri olmayan, cesareti olmayan İran işte bu duruma gelir. Ortada zafer yoktur, İran gözden düşmüştür.
Ölürsem sonraki nesiller unutmasınlar diye söylüyorum: Türkiye bu sessizliğinin; Filistin’in, İran’ın, Lübnan’ın yanında yer almamanın bedelini eninde sonunda ödeyecek maalesef. Bugün onları yalnız bırakan Türkiye’nin kendisi de yalnız kalacak. Biz onlara benzemeyiz diyorlar. İran 12 günde ateşkese razı oldu, belki Türkiye İran kadar hemen ateşkese razı olmaz ama bilinmeli ki bu sefer Türkiye’nin karşısında sadece İsrail olmayacak, Amerika ve Avrupa da olacak. Bu savaşı sadece İran kaybetmedi, tüm Müslümanlar kaybetti. İsrail zafer kazandı mı tartışılabilir ama önde olduğu bir gerçektir. Kendimizi kandırmaya, yalan söylemeye gerek yoktur. Adam gibi savaşa hazırlanalım. İran, İslam âlemine bir güven veremedi. Maddi ve manevi birçok şeyi kaybetti. Cesur olacaklardı ama olmadılar. Ateşkesi reddedeceklerdi ama reddedemediler. İsrail’in yaptığını misliyle onlara yapacaklardı ama yapamadılar. Neyiniz eksikse onu tamamlayın, çöküşe doğru gidiyorsunuz.”
TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASI İSRAİL’İN İŞİNE YARADI
Hakan Fidan: “İsrail Suriye’yi 4 parçaya bölmeyi amaçlamaktadır. Biz çevre ülkeler olarak buna izin vermeyeceğiz” ifadelerini kullandı. Bu ifadeleri değerlendiren Alparslan Kuytul Hocaefendi şunları söyledi: “İsrail karşıtı rejimler devrilerek İsrail’in güvenliği sağlanmıştır. Türkiye’nin eliyle Amerika kendi projesini gerçekleştirmiştir. Şu anda İsrail meydanı boş buldu. Artık ona Filistin de yetmemektedir. Suriye’yi bile işgal etmeye başlamıştır. Şam’a kadar yaklaştı ve şimdi Hakan Fidan: ‘İsrail Suriye’yi dörde bölmeye çalışıyor’ demektedir. Zaten bu bilinen bir şeydir. Bunu en iyi bilenler de sizlersiniz. Eş-Şara’nın sahte devrimi de Hakan Fidan’ın Dışişleri Bakanlığı döneminde gerçekleşti. Hakan Fidan önceden MİT Başkanıydı. O zaman da biliyordu. Şimdi Dışişleri Bakanı, yine biliyor. Bunu en iyi bilenlerin başında Hakan Fidan, hükümet ve Cumhurbaşkanı geliyor. Türkiye’nin buna karşı planı Beşar’ı devirip Ahmet Şara’yı getirmekti. Eğer İsrail’i durdurmak istiyorlarsa, Rusya ve İran ile ittifak edip Suriye devletini güçlendirmeleri gerekiyordu. Ancak Suriye devletini zayıflattılar ve bu da İsrail’in önünü açtı. Şimdi ‘Buna izin vermeyeceğiz’ diyorlar. Çevre ülkeler kim mesela? Ürdün, İsrail’in uşağı, Arabistan ve Mısır da öyle, Lübnan gücünü kaybetti, İran zaten Türkiye’yle soğuk ilişkiler içerisinde. Suriye’nin bölünmesini engelleyecek çevre ülkeler kimdir? PKK ‘Silah bırakıyorum’ dedi, Kandil’deki 30 tane PKK militanı silahlarını sadece sembolik olarak yaktılar. Gerisi aynı şekilde durmaktadır. Amerika YPG’yi zaten daha önceden silahlandırmıştı. İsrail de onlarla hareket edecek. Türkiye, Suriye’nin dörde bölünmesine nasıl engel olacak? İsrail ile savaşı göze alacak mı? İsrail ile savaşı göze almak demek Amerika’yla da karşı karşıya gelmek demektir. Buna gücü yetecek mi? Dışişleri Bakanı ‘Buna izin vermeyeceğiz’ derken Amerika ve İsrail’le savaşmayı mı düşünüyor? Öyle bir şey düşünüyorduysalar şimdiye kadar neden Filistin için savaşmadılar? Bırakın savaşmayı yemek, su bile göndermediler. Sizin sınırınızda bir Kürt devletinin olmaması için savaşı göze alıyorsunuz ama Allah için, Filistinli kardeşlerimiz için hiçbir riski göze almıyorsunuz.”
İNGİLİZ DEVLETİNİN BİLE İZİN VERDİĞİNE TÜRK DEVLETİ İZİN VERMEZ!
Londra’daki parlamento önünde Gazze için toplanan İngilizler, Gazze’de şehit olan 15.613 Filistinli çocuğun isimlerini okudular. İsimlerin okunması 18 saatten fazla sürdü ve dinleyenler gözyaşlarına boğuldu. Alparslan Kuytul Hocaefendi bu eylem ve duyarlılık hakkında şunları söyledi: “Türkiye’de hiçbir eylem yapılamadı. Hiç olmasa İstanbul’da on milyonluk bir eylem yapılması gerekmez miydi? Ticaretin kökten bitirilmesi gerekmez miydi? Türkiye büyük eylemlerin olmasını, boykotun yapılmasını dahi istemedi. Devletin elinde bir sürü imkân var, birçok eylem yapabilir, sürekli gündemde tutabilir ama yapmıyor, İsrail ile arasını bozmuyor. Gerçekten yapsaydı İsrail Türkiye’ye tepki gösterirdi. Hiç tepki göstermiyor. Çünkü sadece gazımızı almak için ara sıra İsrail’e laf söylediklerini İsrail de biliyor. İngilizler parlamentonun önünde 18 saat eylem yapıyor, öldürülen çocukların isimlerini okuyor. Türkiye Büyük Millet Meclisinin önünde 18 saat o isimlerin okunması mümkün mü? İzin verirler mi buna? İngiliz devletinin bile izin verdiğine Türk devleti izin vermez. Bana Ankara’da konferans yaptırtmadılar. Bir buçuk yıl içerisinde 6 defa başvuru yaptık, düğün salonunu kiraladık. Altısını da emniyet engelledi, gidip düğün salonunun sahibini tehdit etti. Kendi ülkesinde konferans yaptırtmayan Ankara Emniyeti, Meclisin önünde 18 saat eyleme izin verir mi?”
