Denemeler

İNSANIN, İNSANA EGEMEN OLDUĞU BİR SİSTEM Mİ, ALLAH’IN İNSANA EGEMEN OLDUĞU BİR SİSTEM Mİ?

Paylaş:

Tarih boyunca peygamberlerin gönderilme sebebi bu olmuştur. Peygamberlerin kavimleriyle mücadele sebebi de budur. Allah (c.c), peygamberler vasıtasıyla yeryüzüne müdahale ederek, kullarını bir ferdin bir zümrenin ya da bir toplumun elinden yani, insanın ihtiyacını karşılayamayacak, insanlık için gerekli olan huzuru sağlayamayacak olan kimselerin elinden kurtarıp yalnız kendine kul yapmak istedi. Hakikatte Allah (c.c.) insana hâkimiyet değil halifelik yetkisini vermişti. Mutlak egemenlik ve hâkimiyet Allah’ın idi insanın değil. İnsan sadece ona itaat etmek ve O’nu temsil etmekle görevliydi. “Biz insana ancak gücü kadar sorumluluk veririz.1 buyuran Allah (c.c) egemenliği, insanın kudretini aşan bir vazife olmasından dolayı ona vermemiştir.

Egemenlik; her meselede en üstün yetki ve otoritenin tek sahibi olmak demektir. Toplum ve hayat üzerinde tek yetkili ve egemen olarak insanı görmek Allah’ın hakkını gasp etmektir. Hakkı değil halkı hâkim makamına koymaktır. Hâlbuki ayette: “Dikkat edin! Yaratmak da hükmetmek de(egemenlik) ancak Allah’a aittir.2 buyurulmaktadır.

Acaba “Egemenlik kayıtsız şartsız halka aittir” diyen demokratik ülkelerde durum gerçekten böyle midir? Bakın Türkiye’ye. Halkın üzerinde egemen olduğu tek şey varsa o da kendi oyudur. Ülkemizdeki halk egemenliği, cumhuriyeti, demokrasisi sadece özgürce(!) oy kullanmaktan ibarettir. Anayasada devletin tanımı laik, demokratik, sosyal, hukuk devleti olarak yapılmıştır. Ama bugüne kadar laiklik ilkesinden öteye geçilememiştir.

Bu ülkede öyle garip işler yapıldı ki; akıl alacak gibi değil. Birkaç örnek vermek gerekirse; 1923’ten beri halk egemenliğinden bahsedilir ama ta ki 1950’lere kadar halk, CHP’den başka bir partiye hayat hakkı dâhi tanınmadığı için, oyunu özgürce kullanamamıştı. 1960’dan bu yana her on yılda bir halk egemenliğine darbe yapılmış, hatta başbakan ve bakanlar idam edilip vekiller hapse doldurulmuştur. Bu nasıl bir egemenlik ki sonunda mahkûmiyet var? Güya Cumhuriyet ve Demokrasi ile idare olunuyoruz. 1946’dan 2007’ye kadar 45 parti kapatılmış, feshedilmiş ya da askıya alınmıştır.3 Bütün bunlar gösteriyor ki; halkın egemenliği denilen şey halkı aldatmak için cilveli yalandan başka bir şey değildir. Hiç uzağa gitmeye gerek yok,  şimdiki iktidarın başbakanı, televizyona çıkıp ‘Biz iktidar olduk ama muktedir olamadık.’ demedi mi? Bu durum iktidarın gerçek sahibinin halk değil, laik düzenin muhafızları olduğunu göstermektedir. Halk, kendisini temsil edeceği zannıyla vekiller seçiyor ki; kendi lehine hükmetsin, halkın kararlarını uygulasın. Ama iş göründüğü gibi değildir. Mesela, 2003 senesinde bu meclis tezkereye ‘hayır’ dediği halde İncirlik’ten 60 bin ABD askeri Irak’a sevk edilmedi mi? 105 bin ton askerî mühimmat Türkiye üzerinden Irak’a geçirilmedi mi? Söyleyin; halkın razı olmadığı, vekillerin dahi “hayır” dediği bir tezkerenin altına imza atmaya başbakanı ne zorladı acaba! Irak’a operasyona karar veren Amerika, imza attırmanın da bir yolunu bulmuş olsa gerek.  Hâkim Hakk değil, halk hiç değil! O halde demokrasi kimin hâkimiyetini gerçekleştirmek istiyor?

Bugün mukallitliğini yaptığımız Avrupa ve ABD’de de durum bundan farklı değildir. Sözde bir halk egemenliği ve demokrasi var. Bakın bir örnek vereyim: 30 Kasım 1923’te Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, ırkçılığı suç kabul eden bir maddeyi oylamaya sunduğunda, ABD ve İngiltere buna ”hayır” oyu verdi. Aynı şekilde, Fransa’nın İnsan Hakları Beyannamesi 1791 anayasasına eklenirken şu not düşülüyordu; “Gerçi sömürgeler(Asya, Afrika) Fransa’nın bir parçasıdır ama bu Beyanname onları kapsamaz.4 Hatta bugün demokrasinin beşiği olan Avrupa’nın birçok ülkesinde kamusal alanda başörtüsü yasağı getirilmiş,  ezanlar dahi yasaklanmıştır. İşte batının demokrasisi budur. Aslında demokrasi insana özgürlük bahşetmiyor, aksine insanın özgürlüklerini elinden alıp onu belli bir zümrenin kölesi haline getiriyor.

Türkiye’de İslamî gelişmelerin önünün kesilmesi için yıllarca baskı uygulandı. Ama bu baskılar gelişmeleri engelleyemediği gibi daha da kuvvetlendirdi. Baskı ve zulümle Türkiye’deki İslamî harekete engel olamayan ABD bu sefer strateji değiştirdi. “Ey Müslümanlar! Siz özgürlük istemiyor muydunuz? Alın size özgürlük, alın size demokrasi” diyerek katı laiklik anlayışını zayıflatıp, demokrasiyi güçlendirdi. Yıllarca baskı ve zulüm gören İslamî kesim bu yemi yuttu ve Batı’nın demokrasisini onlardan daha çok sahiplendi. ABD, engelleyemediği hareketleri böylece farklı bir yöne çekerek onları saf dışı bıraktı. Birçok İslamcı, demokrasi taraftarı oldu. Bu dönüşümde en büyük hata Müslümanlarındır.  Çünkü Müslümanlar özgürlük ve insan hakları talep ettiler, Allah’ın hâkimiyetini değil.  Böylece onlara biraz daha fazla hak ve özgürlükler verilince, sisteme entegre oldular.

Allah’tan başka otorite tanımıyoruz, mutlak egemenlik O’na aittir, Allah’ın dünyasında O’nun dediği olmalı diyen Rabbanî hareketleri bundan tenzih ediyorum.

Sözüm demokrasiye sarılan ve onu savunanlara. Artık namazlarda Fatiha’yı okumasınlar. Her namazda 40 defa ‘Rabbim, bizi doğru yola, nimet verdiklerinin (peygamberler, sıddıklar, şehitlerin) yoluna ilet’ diye dua edeceksin, sonra da insan egemenliğine dayalı Allah’ın hükmünü reddeden demokrasiyi çözüm olarak görüp ona sarılacak ve onu savunacaksın. Bu olacak iş değil.

Yakın tarihte Ortadoğu’nun bazı ülkelerinde halk devrimleri oldu. Bu devrimlerin hemen akabinde bir zamanlar İslamcı kimliğiyle tanınan Türkiye’nin başbakanı, oralara giderek halkı Müslüman olan bu ülkelerin meclis kürsüsünde Müslümanlara laik ve demokratik bir düzeni vaaz ve tavsiye etti. Bu yaptığı, Müslüman toplumu beşerin egemen olduğu zalim bir düzenden kurtarıp yine beşer egemenliğine dayalı başka bir sisteme teslim etmekten başka bir şey değildir. Sonuçta iki düzende de Allah’ın değil insanın dediği olmaktadır. İnsanın egemen olduğu eski sistem hayır getirdi mi ki yenisi hayır getirsin! Dünya insanın insana egemen olmayı başaramadığı sistemlerden dolayı zulüm altında inlemektedir. Vasıfları birbiri ile aynı olan insanlardan biri diğerine nasıl egemen olabilir? Hadi oldu diyelim, neden o oluyor da bir başkası değil? Parayı verenin mi düdüğü çalıyor?

Bu gibi sorulardan doğan kavgalar, insanın egemen olduğu sistemin en iyi sistem olmadığını ispatlamaktadır. Kâinata egemen olan Allah(c.c.), tüm çağlara ve tüm insanlara şâmil mükemmel sistemini kurmuştur. Keşke bilselerdi?

Rabbim, bizi doğru yoluna ilet, nimet verdiklerinin yoluna5 Bir sonraki surenin başında Rabbimiz cevaben şöyle buyurur.” İşte bu kitap Allah’tan korkan, yanlış yapmaktan sakınan ve doğru olanı yapmak isteyenler için bir rehber, hidayet kaynağıdır.”6