Veda Hutbesi’ndeki ilkeleri evrensel yapan yönleri anlatmaya devam ediyoruz…
6. “Eşlerin birbiri üzerinde hakları vardır.”
Bu kısma kadar kesin net tavırlar ile hutbe devam ederken bu kısımda Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, nasihatvari bir tutum sergilemiştir. Cahiliye adetlerinden biri olan ve daha sonra batı dünyasının da kendisine prensip edindiği kadına nefret ve ötekileştirme tavrına karşılık Peygamber Efendimiz, kadının Allah’ın bir emaneti olduğunu belirtmiş ve hiçbir ideoloji veya dinin kadına veremediği değeri vermiştir.
Yüce Allah, eşlere karşılıklı olarak birtakım görev ve sorumluluklar yüklemiştir. Aile mutluluğunun devamı için bu görev ve sorumlulukların bilinip karşılıklı olarak itinayla uygulanması gerekir. Aksi takdirde ailede huzur ve mutluluktan bahsetmek mümkün değildir. Aile saadetinin olmadığı bir toplumda huzur ve güven olmayacaktır.
7. “Müslüman Müslümanın kardeşidir. Bir Müslümanın malı rızası olmadan diğer bir Müslümana helâl olmaz. Sakın zulmetmeyin. Herkes ancak kendi işlediği suçtan sorumludur.”
Allah Azze ve Celle, inanan insanları kardeş ilan etmiş ve “İnananlar ancak kardeştirler”1 buyurmuştur. İnsanlar birbirleriyle ancak nesep ve kan bağıyla kardeş olmalarına rağmen İslam, inanan insanları kardeş kılmıştır. İnanan insanları kardeş kılan bağ, iman ve inanç bağıdır. Çünkü bütün inanan insanlar, Tevhid inancı etrafında birleşmektedirler. Bütün inanan insanların Rableri bir, kıbleleri bir, kitapları bir ve peygamberleri de birdir. İşte bütün bu birliktelikler, mü’minleri kardeş kılan inanç bağlarıdır. Bu bağ öyle kuvvetli bir bağdır ki, çoğu zaman nesep ve kan bağından da üstündür. Toplumun huzuru için toplumu meydana getiren fertlerde kardeşlik duygusunun canlı tutulması ve yaşatılması gerekir.
Yine Allah Rasulü konuyla ilgili başka hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: “Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.”2 “Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmana teslim etmez. Din kardeşinin ihtiyacını karşılayanın, Allah da ihtiyacını karşılar. Müslümandan bir sıkıntıyı giderenin, Allah da kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Bir Müslümanın ayıbını örtenin, Allah da kıyamet gününde ayıplarını örter.”3
İnanç kardeşliği, hak ve vazifelerde karşılıklı olarak iş birliği yapmayı, yardımlaşma ve dayanışma içerisinde olmayı gerekli kılar. Müslümanlar, günah ve düşmanlık olan hususlarda birbirleriyle yardımlaşmamalıdırlar. Zira bu davranış, kötülüklerin toplumda artmasına, toplumun fesat ve helakına sebep olur.
Peygamberimiz insanlığa zulmün yasaklandığı bir medeniyet sunmaktadır. Bununla beraber kimse kendi yakınının yaptığı bir hata sebebiyle yargılanamaz ve ötekileştirilemez. Bu maddi ve manevi bir yükün kaldırılmasıdır.
8. “Size iki emanet bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldığınız takdirde bir daha asla yolunuzu şaşırmazsınız. Bunlar Allah’ın kitabı Kur’an’la peygamberinin sünnetidir.”
Hz. Peygamber, Veda Hutbesi’nde Müslümanlara nihaî olarak çok önemli bir ölçü koymuştur. Kim bu ölçüyü kabul edip hayatı boyunca ona göre hareket ederse huzur ve mutluluğa kavuşur.
Kur’an tüm çağlarda kutsalımız olarak kabul edilse de hadise karşı bu tutum maalesef çağımız Müslümanlarında zayıflamıştır. İslam’ın 2 kutsal kaynağı vardır. Kur’an-ı Kerim nasıl kutsal bir kaynaksa hadisler de öyledir. Zira Buhari ve Müslim’in rivayet etmiş oldukları sahih bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Kim bizim emrimize uymayan bir iş yaparsa onun yaptığı o amel geçersizdir. Allah katında makbul değildir.” Bu hadis-i şerife göre insanın yaptığı amelin, Allah katında kabul edilmesi için Allah ve Rasulü’nün emrine uygun olması gerekir. Allah ve Rasulü’nün emrine uymayan ameller bidat sayılır. Bidat ise merduttur/dinen kabul edilmez. Ayrıca kişiye büyük bir sorumluluk getirir.
Son zamanlarda ülkemizde “Kur’an bize yeter” ve “Kur’an İslam’ı” diyerek Hz. Peygamber’i ve sünnetini İslam dışı gösterme ve terk etme düşüncesi yaygınlaşmaya başlamıştır. Aslında böyle bir düşünce, Kur’an tarafından kabul edilmeyen bir düşüncedir. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de Hz. Peygamber’e ittiba etme ve onun sünnetine göre hareket etmeyi emreden tam 50 ayetin olduğunu görmekteyiz.
Hz. Peygamber de bir hadis-i şeriflerinde ümmetini uyarmak için: “Şunu iyi biliniz ki bana Kur’an-ı Kerim ile birlikte onun bir benzeri de verilmiştir. (Bu konuda) dikkatli olun; (çünkü) koltuğuna kurulan tok bir adamın ‘Size (Hz. Peygamber’in sünneti/hadisleri değil) sadece şu Kur’an lazımdır, onda bulduğunuz helali helal, haramı da haram kabul ediniz!’ diyeceği (günler) yakındır”4 buyurarak ümmetini gelecek bu tehlikeye karşı uyarmıştır.
Sonuç olarak, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Veda Hutbesi ile tüm insanlığa Kur’an ve sünnet ışığında eşsiz bir medeniyet sunmuştur. Bu medeniyetin yapı taşı Tevhid inancıdır. Hutbede yer verilen her tutum toplumların huzur ve güven ortamını oluşturabileceği, adaleti sağlayabileceği tutumlardır. Veda Hutbesi 23 yıllık vahyin bir özetidir. İnsanı ve toplumları ilgilendiren mihenk taşı rolündeki hususlar ele alınmıştır. Allah Azze ve Celle bu ümmete İslam Medeniyetinin yaşandığı günleri görmeyi nasip etsin.
1. Hucurat, 10
2. Buhari, Edeb 27; Müslim, Birr 66
3. Müslim, Birr, 58
4. Ebu Davud, Sünnet, 6, İmare 33; Tirmizi, İlim 10