Şiir

Kaside-i Bürde – İmam Busûrî

Paylaş:

Kaside-i Bürde şöhretini, taşıdığı sanat değerinden ziyade şairin hayatının bir döneminde geçirdiği felçten kurtulmasına vesile olduğuna dair rivayete borçludur. Söz konusu rivayete göre felç geçirdiğinde bir akşam kendisine şifa vermesi için Allah’a dua eden şair, rüyasında Hz. Peygamber’i görür. Rasul-i Ekrem ondan kendisi için yazdığı kasideyi okumasını ister. Busûrî: “Yâ Rasulallah! Ben senin için birçok kaside yazdım, hangisini istersin?” deyince Hz. Peygamber kasidenin ilk beytini söyler. Bunun üzerine şair kasidesini okumaya başlar, Rasulallah da onu sonuna kadar dinler. Bitince de hırkasını (bürdesini) çıkarıp şairin üstüne örter ve eliyle vücudunun felçli kısmını sıvazlar. Busûrî uykudan uyanınca vücudunda felçten eser kalmadığını fark eder. Bu rüya hadisesinin halk arasında yayılmasından sonra kaside “Ḳasidetü’l-bürde” olarak üne kavuşmuştur.

 

On bölümden oluşan Ḳasidetü’l-bürde; sevgiliye özlem temasının işlendiği nesib bölümüyle başlar, daha sonra nefisten şikâyet, Hz. Peygamber’e övgü, onun doğumu, mucizeleri, Kur’an’ın fazileti, mi‘rac mûcizesi, cihadın önemi, nedâmet ve ümit, dua ve niyaz bölümüyle sona erer. İslam coğrafyasının her bölgesinde büyük bir ilgi görmüş, dinî toplantılarda, mübarek gün ve gecelerde, sünnet, düğün, bayram ve cenaze merasimlerinde okunmuştur. İslam dünyasında Ḳasidetü’l-bürde kadar meşhur olan ve çok okunan, üzerine şerh, hâşiye, tahmîs, tesdîs, tesbî‘, taştîr ve nazîreler yazılan bir başka kaside yoktur. [1]60 beyitten oluşan kasidenin bir kısmını sizlerle paylaşıyoruz:

 

فَمَا لِعَيْنَيْكَ أِ نْ قُلْتَ أ كْفُفَا هَمَتَا * وَمَا لِقَلْبِكَ أِ نْ قُلْتَ أسْتَفِقْ يَهِمِ

Gözlerine ne oldu ki: “Ağlama!” desen yaş döker, kalbine ne oldu ki “kendine gel!” desen coşup kendinden geçer.

أَيَحْسَبُ ألصَّبُّ أَنَّ ألحُبَّ مُنْكَتِ م * مَا بَيْنَ مُنْسَجِ مٍ مِنْهُ وَمُضْطَرِمِ

Yanıp tutuşan kalp ve akan gözyaşı karşısında aşık sevginin gizli kalacağını mı sanır?

نَعَمْ سَرَى طَيْفُ مَنْ أَهْوَى فَ اَرَّقَنِي * وَألحُبُّ يَعْتَرِضُ أللَّذَّأتَ بِالا لَمِ

Evet, gece sevgilimin hayali geldi ve beni uykusuz bıraktı; çünkü aşk, zevk ve elemle iç içedir.

يَا لاَئِمِي فِي ألهَوَى ألعُذْرِيِّ مَعْذِرَة * مِنِّي أِ لَيْكَ وَلَوْ أ نْصَفْتَ لَمْ تَلُمِ

Uzre[2] aşkı gibi bir aşka tutulduğum için ey beni kınayan! Mazur gör, eğer adil davransaydın kınamazdın beni.

فَالدُّرُّ يَزْدَأدُ حُسْنًا وَهُوَ مُنْتَظِ م * وَلَيْسَ يَنْقُصُ قَدْرًأ غَيْرَ مُنْتَظِمِ

Muntazam olarak dizilen inci daha güzeldir, bununla beraber dizilmemek incinin kıymetini eksiltmez.

فَمَا تَطَاوُلُ أ مَالِ ألمَديحِ أِ لىَ * مَا فِيهِ مِنْ كَرَمِ ألا خْلاَقِ وَألشِّيَمِ

Şairin hayal gücü, ondaki yüksek ahlakı ve temiz huyu anlatmaya yetmez.

ظَلَمْتُ سُنَّةَ مَنْ أَحْيَا ألظَّلاَمَ أِ لىَ * أَنْ أشْتَكَتْ قَدَمَاهُ ألضُّرَّ مِنْ وَرَمِ

Karanlık geceleri, ayakları şişip ağrıyıncaya kadar ibadetle geçiren o Peygamber’in sünnetini ihmal ettim.

وَشَدَّ مِنْ سَغَبٍ أَحْشَاءَهُ وَطَوَى * تَحْتَ ألحِجَارَةِ كَشْحًا مُتْرَفَ ألا دَمِ

O, açlığını hissetmemek için böğürlerinin nazik derisini dürüp bükerek karnına taş bağladı.

وَرَأوَدَتْهُ ألجِبَالُ ألشُّمُّ مِنْ ذَهَبٍ * عَنْ نَفْسِهِ فَ اَرَأهَا أَيَّمَا شَمَمِ

Altından yüksek dağlar onu kendilerine cezbetmek istedi; o buna aldırış etmeyerek yüksekliğin nerede ve nasıl olduğunu onlara gösterdi.

وَ أَكَّدَتْ زُهْدَهُ فِيهَا ضَرُورَتُهُ * أِ نَّ ألضَرُورَةَ لاَ تَعْدُو عَلىَ ألعِصَمِ

Geçim sıkıntısı çektiği halde onun bu teklife aldırış etmeyişi, dünyaya önem vermediğini bir kere daha pekiştirmiştir. Kuşkusuz sıkıntı çekmek namusa etki edemez…

يَا خَيْرَ مَنْ يَمَّمَ ألعّافُونَ سَاحَتَهُ * سَعْيًا وَفَوْقَ مُتُونِ ألا يْنُقِ ألرُّسُمِ

Ev ihtiyaç sahiplerinin koşarak ve güçlü develere binerek kapısına yöneldiği kimselerin en hayırlısı (olan Peygamber!)

وَمَنْ هُوَ ألا يَةُ ألكُبْرَى لِمُعْتَبِرٍ * وَمَنْ هُوَ ألنِّعْمَةُ ألعُظْمَى لِمُغْتَنِمِ

İbret almak isteyenler için senden başka varlığı en büyük ayet kim olabilir? Ve ganimet bilenler için senden başka en yüce nimet kim olabilir?

بُشْرَى لَ نَا مَعْشَرَ أل اسْلاَمٍ أِ نَّ لَنَا * مِنَ ألعِنَايِةِ رُكْنًا غَيْرَ مُنْهَدِمِ

Ey İslam topluluğu! Allah’ın ezeli bir lütfu olarak bizim yıkılmayan bir dayanağımız vardır, ne mutlu bizlere…

لَمَّا دَعَا أللهُ دَأعِينَا لِطَاعَتِهِ * بِ اَكْرَمِ ألرُّسْلِ كُنَّا أ كْرَمَ ألا مَمِ

Allah bizleri, peygamberlerin en şereflisi olan Hz. Muhammed vasıtasıyla kendine itaate davet edince, biz de ümmetlerin en şereflisi olduk.

خَدَمْتُهُ بِمَدِيحٍ أَسْتَقِيلُ بِهِ * ذُنُوبَ عُمْرٍ مَضَى فيِ ألشِّعْرِ وَألخِدَمِ

Bu kasideyle ona (Rasulallah’a) hizmet ettim. Hayatım boyunca başkalarına şiir yazarak ve hizmet ederek işlediğim günahların, bu kaside vesilesiyle affını ummaktayım.

أِ ذْ قَلَّدَأنِيَ مَا تَخْشَى عَوَ أقِبُهُ * كَ اَنَّنِي بِهِمَا هَدْ ى مِنَ ألنَّعَمِ

Başkalarına yazdığım şiir ve ettiğim hizmet, boynuma, neticesinden korkulan bir gerdanlık taktığı için, bunlarla sanki ben kurbanlık bir deveyim…

وَمُنْذُ أَلْزَمْتُ أَفْكَارِي مَدَأئِحَهُ * وَجَدْتُهُ لِخَلاَصِي خَيْرَ مُلْتَزِمِ

Bütün düşüncemi onun medh-ü senasına ayıralı, kurtuluşum için onu hamilerin en hayırlısı buldum.

وَلَنْ يَفُوتَ ألغِنَى مِنْهُ يَدًأ تَرِبَتْ * أَ نَّ ألحَيَا يُنْبِتَ ألا زْهَارَ فيِ ألا كَمِ

Yağmurun tepelerde bile çiçek bitirdiği gibi, onun bol şefaati de ümitsiz kalan bir eli bırakmaz.

يَا أ كْرَمَ ألخَلْقِ مَالَي مَنْ أَلُوذُ بِهِ * سِوَأكَ عِنْدَ حُلُولِ ألحَادِثِ ألعَمِمِ

Ey yaratılmışların en hayırlısı olan Peygamber! Ölüm geldiğinde benim senden başka sığınacak kimsem yoktur.

وَلَنْ يَضِيقَ رَسُولُ أللهِ جَاهُكَ بيِ * أِ ذَأ ألكَرِيمِ تَجَلَّى بِاسْمِ مُنْتَقِمِ

Kerim olan Allah, kıyamet gününde müntakîm ismiyle tecelli edince, ey Allah’ın Rasulü bana şefaat etmekle senin makam ve rütbene asla noksanlık gelmez.

 

[1] https://islamansiklopedisi.org.tr/kasidetul-burde--busiri

[2] Uzre: Yemen’de tertemiz aşklarıyla meşhur olan bir kabile.